Doç.Dr.
Sönmez KUTLU
Sayın Başkan, Kıymetli Misafirler, Sevgili
Öğrenciler !
Ben," Tarih Boyunca Türk
Kavimlerinin Benimsediği İslam
Mezhepleri ve Kırgızistan'daki Durum
" adını taşıyan bir tebliğle bu panele katılmış bulunuyorum.
Tebliğime
başlarken, konunun anlaşılması için bir kaç noktanın açıklanmasında yarar
görüyorum:
Birincisi, tebliğimin başlığında kullandığım Türk Kavimleri
tabiriyle, sadece Doğu ve Batı
Türklerini değil İslam dinini kabul ettikten sonra aynı dünya görüşünü paylaşan
ve onunla ebedileşen bütün müslüman Türk kavimlerini kasdediyorum.
İkincisi,
İslam Mezhepleri tabiriyle ise, Türk boylarının benimsediği itikadi ve siyasi
akımları kasdediyorum. Yani İslam'ın tarihinde ortaya çıkan din anlayışları ve
bunlardan Türk bilgini Ebu Mansur
el-Matüridi'nin önderliğinde teşekkül etmiş Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'ın en
büyük kolu ve de bütün Türk boylarının mensubu olduğu Matüridilik mezhebinin
tarihte ve bugun taşıdığı önemi ortaya koymaya çalışıcağım. Fıkhi, Felsefi ve
Tasavvufi akımlara yer vermeyeceğim.
Üçüncüsü, uzun bir dönem ve büyük bir coğrafyayı içine
alan böyle bir konuyu burada
derinlemesine değil genel hatlarıyla ve kısaca ele alarak Kırgızistan'daki
durumu ortaya koymaya çalışacağım.
Orta
Asya halkları, İslam'ı zorla değil kendi rızasıyla benimsemiştir. İslam'ı
topluca benimsemelerinde, İslam'ın kendi yapısından kaynaklanan bazı sebeplerin
yanısıra bölgede o zaman faaliyet gösteren bazı sektalar da önemli rol
oynamışlardır. Bu bölgede, 80/699 yılından itibaren tarihi sırayla
faaliyet gösteren mezhepler, Hariciler,
Mürcie, Mutezile, Şia, Zeydiye,
İsmaililik, Ehl-i Sünnet'in Matüridi ekolü, Eş'ari Ekolü ve Selefilik, bir
başka adıyla Hadis Taraftarları olmuştur. Bunlardan Hariciler, Mu'tezile,
Eş'arilik ve Hadis Taraftarları kısa süreli ve az sayıda insan üzerinde etkili
olurken bölgedeki asıl mücadele Ehl-i Sünnet
ve'l-Cemaat yani Matüridilikle Şia mezhebi ve onun alt grupları arasında
cereyan etmiştir. Aslında böyle bir mücadele, İran kültürü üzerine kurulu İslam
anlayışı ile Türk kültürü üzerine kurulu İslam anlayışının mücadalesi olarak da
görlebilir. Ben diğer mezheplerden ve faaliyetlerinden daha çok Ehl-i Sünnet ve
Şii fırkalar arasındaki tarihi mücadeleden kısaca bahsedeceğim.
Bu
mezheplerden Haricilik, Şia, Zeydiyye, İsmaililik gibi politik mezhepler ya da tamamen
bazı siyasi hareketler bütün
gayretlerini dönemlerinin yönetimlerini
yıkmaya sarfetmişler ve gizli yeraltı faaliyetlerinde
bulunmuşlardır. Orta Asya'da İslam'ın
yayılmaya başlamasıyla beraber yaşanan hadiselerde yer alan bazı şahısların
Türk olduğunu görüyoruz. Mesela, 137/755'de Mâverâünnehir'de patlak veren
isyanın lider İshak et-Türkî adıyla
bilinen bir Türk'tür. Ancak biz bu hareketi, İslamlaşma sürecinin yaşandığı bir
dönemde İran kültürü ve İslam kültürünün tesiri altında ortaya çıkan ve siyasî
yönü ağır basan mahallî bir hareket olarak
görüyoruz. Bu grubun bazı fikirleriyle,
aşırı Şiî gruplarınki arasında bazı benzerlikler olmakla beraber, Şia ile
bunların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu hareketlerin
itikadî ve kelamî bir nazariyenin veya
sosyo-politik bir hareketin devamı olup olmadığını söylemek zordur.[1] Özellikle Emevileri yıkmayı hedefleyen
Haricileri bir kenara bırakırsak Şii kökenli adı geçen diğer ekoller,
Alioğullarını iktidara getirmek için
çalışmışlardır. Mesela Alioğulları adına
ortaya çıkanların ilk faaliyetleri, Harun Reşid döneminde, Yahya b.
Abdillah'ın 170 kişilik taraftarıyla,
önce Rey'e, oradan, Cüzcan ve Belh'e, daha sonra Mâverâünnehir'de Türk meliki
Hakan'a, iki buçuk yıl kaldıktan sonra Kumis'e, Cibal-i Taberistan'a ve en
sonunda Deyleman'a kaçmasıyla başlar.[2]
Mâverâünnehir'de
faaliyet gösteren İsmailî dailerin başında, Emir Hüseyin b. Ali
el-Merverûzî'nin talebesi Ebû Abdillah b. Ahmed en-Nesefî el-Berdeğî( 331/942) gelmektedir.[3] O, Samanî Devleti'nin yöneticilerini,
İsmaililiğe çevirmeye çalıştı, ancak bu faaliyetleri dolayısıyla öldürüldü. O
hocası gibi, Nasr b. Ahmed'in görevlileriyle yakınlık kurmanın yollarını aradı.
Bu sayede, Horasan'da pek çok kişiyi İsmaililiğe döndürdü ve onun mezhebi
Buhara ve civarında benimsenmeye başlandı. [4]
İsmaililiğin Sicistan'daki ikinci daîsi ise, Ebû Yakup İshak b. Ahmed es-Secezî
(veya Sicistanî) ( 271-331/884-942)'dir. Daî en-Nesefî'nin sağ kolu olan Ebû
Yakup, Ubeydullah el-Mehdî'ye bağlı olarak, bölgede faaliyet gösteren ve
İsmailî görüşleri yaymak için çalışan birisidir.[5] O,
331/942 yılında Türkistan'da öldürülmüştür ve
İsmailî fikirleri işleyen meşhur Kitâbü'l-Yenâbi'(thk. Mustafa Galib,
Beyrut 1965) adlı eseri bize kadar ulaşmıştır.[6]
Ancak Samaniler Devleti, böyle bir
hareketin yayılmasına engel oldu ve
Ehl-i Sünnet ekolünü destekledi.
İsmailili
kültür içerisinde ortaya çıkan ve daha sonra müstakil bir mezhep haline gelen
Dürziliğin adına nisbet edildiği kişi Neştekin ( Anuştekin ) ed-Dürzi (
ed-Derezi ) Buharalı bir Türktür ve
407/1016'da Mısıra geldiği söylenir. O, Hakim'in uluhiyetini ilan etmeden
önceki dailerinden birisidir. Hamza'nın yerine kendisinin imam tayin etmesi
için, Hakimin görüşlerini kendi lehinde propoganda etti. Neştekin'in aşırı
fikirleri benimsemesi halkın bu harekete karşı nefretini uyandı. Bu sebeple hareketin
faaliyetleri, 410 yılında ölümüne kadar durduruldu. Ancak hareket onun adıyla
anılmaya devam etti. [7]
İsmalilik,
sonraki dönemlerde Türk dünyasını tehdit eden büyük bir tehlike haline
gelmiştir. Özellikle Nizari İsmailileri, " Hasan Sabbah tarafından İran'da
temsil edilmişlerdir. Onun, 483/1090'da Kazvin'in Kuzey-Doğusu'nda erişilmez vadidedeki Alamut kalesini
zaptetmesiyle resmen başlayan İran Nizari İsmaili Devleti, 654/1256 yılına
kadar sürmüştür. Hasan Sabbah, fedai teşkilatıyla İran, Irak, Suriye, Anadolu
ve diğer bölgelerde terör estirdi. Hasan Sabbah'ın fedaileriyle etrafa saldığı
dehşet, Hulagu'nun Alamut kalesini zaptıyla tesirini oldukça kaybetti ise de,
fırka olarak mevcuduyetlerini, özellikle İran, Suriye ve Orta Asya'da
korudular. İran'dan Hindistan'a ve Afganistan'a da sıçrayan Nizari İsmaililiği
1233/1840 yılında I. Ağa Han Ali Şah'la Hindistan'da yeni bir devreye girer. Nizariler meşhur III.
Ağa Han olan Sultan Muhammed Şah Ali'nin
imameti esnasında (1202-1374/1885-1957) büyük gelişme kaydetmiştir. Bugün IV. Ağa Han olan Kerim Şah Ali'nin idaresinde ( İmamete
1374/1957'de gelinmiştir ) Nizari İsmaililer, yalnız Hindistan'da değil
dünyanın, Avrupa, Asya ve Afrika'ya yayılmış 22 muhtelif ülkesinde kendi
kendilerine göre, 20 milyona ulaşmışlardır." [8]
Türk
boyları arasında propoganda faaliyetlerinde bulunan mezheplerden birisi de
Zeydiyye olmuştur. Bu mezhep, Orta Asya'da yaşayan Türk boyları üzerinde değil
Horezm bölgesinde yaşayanlar üzerinde etkili olmuştur. Hatta Taberistan'da Alevi/Zeydi
bir devlet kurmuşlardır. Ancak bunların Harzemşahlar üzerinde ne kadar etkili
oldukları konusunda yeterli bilgiye sahip değiliz.
İslam'da akılcı bir ekol olarak bilinen
Mutezile'ye gelince, onların bölgedeki ilk faaliyetleri, mezhebin kurucularından
Vasıl'ın propogandacı olarak gönderdiği Hafs b. Salim tarafından Tirmiz'de
başlatıldı. İtizal fikirlerinde Memun'un hocası kabul edilen[9]
meşhur Mutezilî Sumame b. el-Eşras (
213/828 ), Horasan'da ve Mâverâünnehir'de Türklerle yapılan savaşlara katılmış
ve onların elinde bir süre esir kalmıştır.[10]
Bu
bölgede 333/944'e kadar yetişmiş en büyük Mutezilî alim, Ebü'l-Kasım el-Ka'bî(
319/931)'dir. Basra Mutezile'sinden olan Ka'bî, asıl memleketi olan Belh'e
döndükten sonra da, kendi mezhebinin fikirlerini savunmaya devam etmiş ve bu
konuda eserler yazmıştır. Mezhebin bu bölgede yayılmasında, onun eserlerinin
önemli rol oynadığı kanaatindeyiz. Mâtürîdî ile onun arasındaki tartışmalar
uzun süre devam etmiş ve birbirlerine reddiyeler yazmışlardır.[11]
Ka'bî,
Belhliler tarafından sevilmemekle beraber, Nesef'te büyük ilgi görmüştür.[12]
Cürcan'da bulunmuş ve orada kendisine sorulan sorularla ilgili verdiği
fetvalarını içeren Fetavâ Cürcan
adıyla bir eser yazmıştır.[13]
Ayrıca Nasr b. Ahmed'in komutanlarından Ahmed b. Sehl'in katipliğini de
yapmıştır.[14] Meşhur müfessir ve dilci
Zemahşeri, Mutezile mezhebine bağlı büyük Türk bilginlerinden birisidir.
Bu
ekol, asıl güçlü çağını Selçukluların ilk dönemlerinde yaşamıştır. Mu'tezile,
devletin en önemli makamlarından birisi olan Vezirlik makamına kadar
yükselmişlerdir. Onların böyle bir makama getirilmeleri, fıkıhta Hanefi
olmaları dolayısıyladır. Selçuklu Devleti'nin Padişahı Tuğrul Bey'in veziri
Amidü'l-Mülk Ebu Nasr Kündüri bir Mu'tezili idi. 436 yılından 455 yılına kadar 19
yıl süren bir dönem'de toplam dörtyüz Eş'ari kadı görevden alınarak bazılar bir
süre hapsedilmiş, daha sonra hapisten çıkarılıp sürgün edilmişlerdir.[15] Ancak Eş'arilerin zaferiyle, onlar bu
görevden uzaklaştırılarak mahkum edilmişlerdir. Bununla birlikte Eş'arilik, her
ne kadar kendi teolojilerinin okutulduğu Nizamü'l-Mülk medreselerini açmışsa
da, onlar da Türk kavimleri arasında güçlü bir ekol haline gelememişlerdir.
Türk
boyları arasında etkili olan mezheplerden birisi de ayet ve hadisleri zahiri anlamlarına
göre yorumlayan ve akıl yürütme metodunu dine sonradan sokulan bir metod olarak
bakan Hadis Taraftarlarıdır. İslam düşüncesinde Ashabü'l-Hadis, müslümanları
içinde bulundukları parçalanmışlıktan kurtarmak, toplum hayatını idealleştirilen Hz. Peygamber
dönemine göre şekillendirmek ve birlik ve bütünlük içerisinde yaşatmak için
Kitab'ın yanısıra, çözümün Hz. Peygamber'in hadislerleri ve sahabe ve tabiînin
sözlerinde olduğuna inanarak, bunları biraraya toplayıp, konularına göre tasnif
eden, genelde görüşlerini hadislere dayandıran, onlara bağlanmayı teşvîk eden
ve müslümanları Kitap ve Hadisten
bağımsız re'y kullanmaktan sakındıran ve onu kullananları eleştiren kimselerin
müşterek adıdır. Hadislere aşırı kutsiyet atfetmeleri ve bütün mesailerini bu
yolda harcamaları sebebiyle bu ekolün mensupları bölgede belli ölçüde taraftar
bulmuşlardır. Onlar, muhaliflerine karşı kendilerini savunma ve mecbur kaldıkları durumların dışında aklı
kullanmamaya çalışmışlardır. Büyük günah işleyenlere karşı, oldukça sert tavır
takınmışlar toplumsal yapıyı ve kültürel değişimi bu gibi konularda yeterince
itibara almamışlardır.[16]
Bu yüzden, yeni müslüman olmuş halktan kendilerine yeterince ve uzun süreli
taban bulamamışlardır. Rey Taraftarları olarak bilinen Hanefi/Matüridilerin,
Şia'dan sonra en ateşli rakipleri Hadis Taraftarları olmuştur. Rey
Taraftarlığının zayıfladığı ve aklın mahkum edildiği dönemlerde Hadis
Taraftarlığı ön plana çıkmaya başlamıştır. Çağımızda Hadis Taraftarlarının
yerini bu zihniyetinin aşırı savunucuları
Hanbelilikten doğan Vahhabilik almıştır.
İlk
dönemlerde bu hareketler, Türk kavimleri
arasında az sayıda da olsa taraftar toplamışlardır. Ancak hiç bir zaman ulema
ve halk arasında Mürcie ve onun devamı niteliğinde olan Matüridilik kadar taban
bulamamıştır. İslam'ın ilk üç asrında
Orta Asya'daki halklar tarafından benimsenen en güçlü mezhep, kendilerinin
İslamlaşmasında önemli rol oynayan Mürcie'dir. Mürcie, mevalinin Arap müslümanlarla eşit haklara sahip
olduklarını ve kendilerinden haksız yere alınan cizyenin kaldırılması
gerektiğini savunmaktaydı. Onların mevaliye olan bu desteği , sadece Irak'taki
yeni müslümanlar için söz konusu olmadı. Horasan ve Mâverâünnehir'de, müslüman
olmalarına rağmen, harac ve cizye alınmaya devam edilmesi yüzünden ekonomik
sıkıntı içerisinde olan halk, Irak'ta
olduğu gibi, çözümü Mürcie'nin görüşlerinde aradı. Bu yüzden, mevalinin eşitlik
arayışları, doktriner olarak Mürciî tez
üzerine kuruldu.[17] Çünkü Mürcie'ye göre,
iman; Allah'ı, Resûlü'nü ve getirdiklerini toptan dil ile ikrar etmek veya
tasdik etmek, yahut da ikrar ve tasdikin birlikte yerine getirilmesiyle gerçekleşir.[18]
Ameller imanın dışındadır ve İslam inancını benimsediğini ifade edenin imanı
ile, diğer müminlerin, hatta Peygamberler'in ve Melekler'in imanı eşittir. Bu
görüş, diğer mezheplerin iman görüşüyle kıyaslandığında, mevaliyi ikinci sınıf
vatandaş olmaktan çıkaracak ve onlar diğer din kardeşleriyle aynı eşit hakları
sağlayacak bazı avantajlara sahipti. Bu yüzden, amellerin imana dahil
edilmemesi ve imanda müminlerin eşitliği şeklindeki bu görüş, İslamlaşma
sürecinden geçen bir toplumda, yeni bir önem kazandı.[19]
Mürcie,
benimsemiş olduğu görüşleri dolayısıyla, diğer fırkalar gibi, Emevî yönetiminin
baskısından kurtulmak ve onların iktidarına son vermek için gizli davet
metodunu seçerek oralara gitmemiştir.
Çünkü Emevî yönetimi kendilerini yıkmayı asıl hedef edinen Şia ve Hariciler'i
sürekli baskı altında tutarak, bütün faaliyetlerini engellemeye çalıştı. Bu yüzden,
bu iki mezhep mensuplarını, resmi görevlere getirmemeğe özen gösterdi.
Haricîler gibi yöneticileri tekfir
ederek yönetime son vermek ve Şia gibi iktidarı Haşimîlere devretmek şeklinde bir amaçları da olmadığı için, Emevî
yönetimi, onların ilmî ve askerî
faaliyetlerde görev almalarında bir sakınca görmedi. Özellikle bu bölgeye
yönelik fetih ve İslamlaştırma faaliyetlerinin Basra ve Kufe üzerinden olması,
burada önemli taraftara sahip olan Mürcie'ye fikirlerini doğuda yayması
konusunda önemli avantajlar sağladı.
Mevaliye
eşit haklar sağlamak amacıyla yapılan bu reformların başında Mürcie'nin önderlerinden Ebü's-Saydâ
ve Sabit Kutna ile arkadaşları bulunmaktaydı. Ancak onlar, Emevîler'in, maddî
menfaatleri yüzünden başarıya ulaşamadılar.[20]
Fakat bölgedeki İslam'a toplu ihtidalar, Mürcie'nin faaliyetleri sonucu
gerçekleşti. Onların mücadelesi, daha sonra, Haris b. Süreyc tarafından devam
ettirildi. Haris b. Süreyc, 119/737 yılından itibaren Emevilerin komutanı
Esed'e karşı mücadelesine Toharistan'da yanlarına sığındığı Hakan'la birlikte devam etti. Esed kış ortasında,
Toharistan'dan ayrılınca, Hakan bu bölgeye yürüdü. Orada Yabgu'nun yanında
kaldılar. Daha sonra Cüzcan'a geldiler ve
saldırılarını sürdürdüler.[21]
Esed, bir bayram sabahı okuduğu hutbede, müslüman olmayanlarla birlikte hareket
ettiği için, Haris'i, İslam'ın nurunu söndürmek için mücadele eden Allah'ın
düşmanı olarak suçladı. Daha sonra Hakan'a karşı yapılacak savaştan galip
çıkmaları için dua etti.[22]
Yapılan şiddetli çarpışmalarda, Hakan ve Haris b. Süreyc hezimete uğratıldı. Bu
sırada, Soğdlular ve Soğdlu olmayanlar, Haris'i destekliyorlardı. Bundan sonra,
Haris Hakan'la birlikte, Uşrusene'ye
geri döndü.[23]
Soğd
ve Buhara halkı, Emevilerin bu haksız taleplerine karşı direndi ve Türklerden
asker toplayarak savaşmaya karar verdi.[24]
Onlar, Hakan ve Türklerle beraber, Katan b. Kuteybe komutasındaki 10 bin
kişilik bir orduya karşı Amul, Fergana, Şaş, Soğd, Semerkand ve Buhara'da
günlerce savaştıktan sonra yenildiler.[25]
Nasr'ın
Horasan valisi olmasından bir yıl sonra, Mâverâünnehir'e yeni seferler
düzenlendi. Ancak Nasr, önce, mevalinin uğradığı haksızlığa ve zulme son vermek
istedi. Bu konuda, Mansur b. Ömer'i görevlendirerek müslümanlardan cizyenin
kaldırılmasını, sadece müşriklerden alınmasını istedi. Fakat bir sonraki Cuma
günü 30 bin müslümanın baş
vergisi(cizye) ödediği ve 80 bin gayr-i müslimden ise, haracın alınmadığı
şikayeti geldi. Bunun üzerine, o, müslümanlardan cizyeyi kaldırdı, harac
konusunda da bazı düzenlemeler yaptı. Böylece, Buhara, Semerkand, Kiş ve Nesef
halkını yanına çekmeyi başardı. Nasr önce Semerkand'ı ele geçirdi, sonra Şaş'a
yürüdü. Orada Haris b. Süreyc'in kendisine sığındığı Kur-Sul'la çarpıştı ve
Kur-Sul öldürüldü.[26]
Nasr, Şaş'a yürüdü ve Şaş'ın melikiyle, Haris b. Süreyc'in buradan çıkarılması
şartıyla anlaşma yaptılar. Haris, Farâb'a gönderildi. Daha sonra Fergana ele
geçirildi ve Nasr'a karşı çarpışan pek çok Fergana'lı dihkan öldürüldü.[27] Nasr, Mâverâünnehir'i kontrolu altına almayı
başardıysa da, 124/742 yılında
Faryab'ı kurtarmak için yapılan
savaşta Haris onları mağlup etti.[28]
Haris b. Süreyc, 126/744'a kadar onüç
sene Türk bölgelerinde kaldı.
Mürcie'nin
etkisi III. asırdan itibaren, kendi adıyla değil de aynı çevrelerden çıkan
Kerramiyye ve Matüridilik olarak sürdü. Kerramiler, Samaniler döneminden itibaren
güçlendiler ve Gazneliler döneminde
altın çağını yaşadılar. Onların Fergana,
Huttel, Cüzcan, Merveruz ve Semerkand'da bir çok hanekahları vardı. Nisabur,
Sicistan ve Horezm de Şiilerle Kerramiler arasında, Herat'ta ameliyye ile
Kerramiler arasında anlaşmazlıklar
vardı.[29]
Daha sonra Hanefi/Matüridiler içiresinde eriyerek tarihe karıştılar. Bütün
bunlara rağmen Matüridilik bölgedeki kelami tartışmalarda Şia'nın karşısında ön
saflarda yer aldı. Samaniler, Mürcie ve Matüridiliğe büyük destek verdiler. Hatta bölgede şii yayılmacılığını önlemek
için Maveraünnehir'li ve Türk bilgini Hakim es-Semerkandi'den Ehl-i Sünnet'in
temel ilkelerini yazmasını istediler. O, hocası Matüridi'nin yolunu ve metodunu
takip ederek Sevadü'l-Azam adını verdiği halka yönelik meşhur kitabını yazdı.
O, orada bu ilkeleri 62 madde halinde ele aldı. Gazneliler, Karahanlılar,
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde bu bölgede ve diğer bölgelerde bu mezhebi
desteklemek için pek çok eser yazıldı. Hatta Maveraünnehir'de Buhara,
Semerkand, Nesef, Tirmiz, Oş olmak üzere
pek çok şehirde bu mezhebin temel
ilkelerini savunan büyük alimler çıktı.[30]
Mesela Matüridi Kelam ekolünde önemli bir yeri olan ve bu akolün temel
ilkelerininin kaside/şiir olarak kaleme alındığı Kasidetü'l-Emali adlı eserin yazarı Oş'lu Ali b. Osman el-Oşi'dir.[31]
Bu eser, Osmanlı döneminde defalarca basıldı üzerine pek çok şerhler yazıldı.
Kırgızistan'da halkın elinde bu eser ve şerhleri halen mevcuttur.
Matüridilik, IV. asırdan başlayarak bugüne kadar Türk kavimlerince benimsenen bir mezhep oldu.
Şu anda Azerbeycan istisna edilirse
Türk Dünyası'nın yüzde doksanı bu
mezhebe bağlıdır. Bunun bazı sebepleri vardır. Birincisi, bu mezhep Türk
kavimlerinin müslüman olmalarını ve Araplarla aynı haklara sahip olmalarını
sağlayan Mürcie mezhebinin görüşleri üzerine kurulmuş olmasıdır. İkincisi,
bütün müslümanların, iman bakımından eşit oldukları fikrini benimsemeleri.
Üçüncüsü, Amelleri imanın özüne dahil etmemeleri. Tek Allah'a inanmanın İslam'a
girmek için yeterli olduğunu kabul etmeleri. Dördüncüsü, dinin kalpten ve
gönülden benimsenmesini şart koşmaları. Beşincisi, Tek Tanrı inancını taşıyan
ve kendilerine ilahi mesaj gelmemiş İslam diyarından uzakta yaşayan Türklerin
kurtuluşa erebilecekleri ve Cennete girebilecekleri fikrini savunmaları.
Altıncısı Fıkıhta istisnasız Ebu Hanife'nin fikirleri üzerine kurulmuş
Hanefiliği benimsemeleri. Yedincisi, Matüridi'nin bir Türk alimi olması ve
eserlerini yazarken bölgenin siyasi ve sosyal yapısını göz önünde bulundurması.
Sekizincisi, İslamın siyasi amaçlar için bir araç olarak kullanılmasına karşı
çıkmaları. Dokuzuncusu, dinin anlaşılmasında akla ve yoruma büyük önem
vermeleri. Onuncusu, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebini savunmaları ve fıkıhta
Hanefi olmaları. Bu sebeple başta Matüridi olmak üzere onun takipcileri Ehl-i
Sünnet'in dışında yer alan Şia ve ondan doğan İsmailik, Dürzilik, Zeydilik gibi
mezheplerin fikirlerini eleştirmek için pek çok eser kaleme almışlar ve her
münasebetle onları eleştirmişlerdir.Türkistan'da yetişen filozoflar, sufiler ve
fakihler bu ekolün tanıdığı fikir özgürlüğünün bir ürünüdür. Şiirlerini Türkçe
yazan Ahmed Yesevi, bu çevrelerde
yetişmiş ve Doğu ve Batı Türkleri
üzerinde günümüze kadar devam eden
önemli bir etki bırakmıştır.
Kırgızistan'da
şu anda Hristiyanlık, Şintoizm, Hinduizm gibi pek çok din ve bunların
mezhepleri kendi fikirlerini yaymaya çalışmaktadır. Biz diğer din ve mezhepler
üzerinde durmayacağız. Sadece burada faaliyet gösteren bazı İslam mezhepleri ve
akımları üzerinde durmak istiyoruz. Önce şu noktayı öncelikle belirtmek
istiyorum. Yetmiş yıldan beri İslam üzerinde büyük bir baskı uygulanmasına
rağmen bu bölge halkı Tarihte olduğu gibi bu gün de fıkıhta hanefi, İtikadda
Matüridi'dir. Bu dönemde yok olmaktan kurtulabilmiş olan ve günümüze kadar
ulaşmayı başarabilen eserlerin tamamı,
Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'ın fikirlerini ele alan eserlerdir. Tarihte
olduğu gibi, Sovyet döneminden sonra da
Fergan'a vadisindeki mücadele Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat yani
Matüridilikle Şii gruplar arasında cereyan etmektedir. Şii kültür içerisinde doğan ve Ehl-i
Sünnet'in karşısında yer alan Şii gruplar şunlardır: İran Şiiliği (İsna Aşeriye Şiiliği ya da
Caferilik), İsmaililik, Şii kültürden çıkan, fakat şu anda kendisini bir din
olarak takdim etmeye çalışan Bahailik ve son zamanlarda, en fazla telaffuz edilen ve Arap İslam
anlayışını temsil eden Vahhabilik. Yukarıda adlarını saydığımız bu mezhepler,
Orta Asya ve Kırgızistan'da yoğun faaliyetler içerisindedirler. Bu bölgede uzun
zamandır hakim olan Matüridiliğin karşısında yer alan bu mezheplerin tamamı,
dışardan İran, Hindistan ve Arap dünyasından geldiğinden bölgenin sosyal,
kültürel ve dini yapısına ters düşmektedirler. Diğer taraftan Şiilik, İsmailik
ve Şii kültür içerisinde doğan Bahailik
ve Vahhabilik, fikirleri ve tarihi itibariyle tamamen siyasi ve politik
amaçlı mezheplerdir. Hepsinin mevcut
yönetimlerle problemleri vardır. Ancak Matüridilik yani Ehl-i Sünnet
ve'l-Cemaat, bu bölgenin kendi ürünüdür. Kırgız halkının Ata-ninelerinin
kültürüyle uyum içerisindedir. Dışardan ithal olmadığı gibi asıl amaçları
siyasi ve politik de değildir. Aşırılıklardan uzak ve bütün müslümanları eşit
görme anlayışını benimsemiştir.
Fergana
vadisinde İran ve Arap modelinin güçlenmesi demek, dini düşünce bakımından halk
arasında birlik ve bütünlüğün tehlikeye düşmesi demektir. İran'ın,
fundamentalist ve radical Şii devrimini Orta Asya'ya ihrac etmeye, İsmaililiğin
ise Tacikistan'da Bedahşan'da ve Pamir dağlarında tarihteki gibi
güçlenerek devlet kurmaya çalıştığı yönünde iddialar bulunmaktadır. Bu
mezhepler, Orta Asya halklarının
nazarındaki tarihten gelen kötü imajı ve şiddet eylemlerini unutturmak
için yeni bir imajla kendilerini tanıtmaktadırlar. İsmaililik, Güney
Kırgızistan'da Aga Hanlar adı altında faaliyetlerde bulunmaktadır.
Faaliyetlerinde İngiliz Dilini öğretme öncelikli bir yer almaktadır. Bundan
dolayı Üniversitenin İngilizce bölümüne parasal yardım yaptığı, bazı
öğretmenleri İngiltere'ye gönderip dillerini geliştirdiği, Üniversite'ye
bilgisayar hibe ettiği, hatta Oş'ta İngiliz Dili Kolleji binası yapmak için
arsa temin ettiği ve bunu 2000 yılında hizmete sokacakları söylenmektedir. Aga
Han grubunun fikirlerini yaymaya yönelik Kırgızca veya Rusca yazılmış
eserlerini henüz tesbit edemedim.
Bahailik,
Kırgızistan'da 1992 yılında faaliyetlerine başladı. Onun mensupları ilk milli Konferansını, 1995 yılı Ağustos
ayında düzenledi. Bu konferansta kendilerini, monoteist Tanrı inancına sahip
bir din, bütün dünya dinlerinin sentezi olan, yeryüzü halklarını tek bir çatı
altında birleştirecek geleceğin dini, gelecekte ortak hukuku ve değerleri olan
tek bir Dünya toplumu oluşturacak bir din olarak tanıttılar. Şu anda uzak ve yakın komşu devletlerdeki
diğer Bahailerle yakın ilişkilerini sürdürmektedirler. Rusya, Amerika, Kanada,
hindistan ve Filipinler'deki mensupları Kırgızistan'da düzenlenen bu Bahai
Cemiyeti Mensuplarınının ilk milli Konferansına katıldılar.[32]
Bunlar Bahaullah'ın bazı kitaplarını veya diğer kitapları Kırgızca, Özbekçe ve
Rusca'ya çevirerek Orta Asya Cumuriyetlerinde bedava dağıtmaktadırlar. Tabiiki bu bölgedeki faaliyetleri yeni
değildir. Diğer taraftan 1991'den
önce eserelerinin bir kısmı, bazı batılı
ülkelerde basılmaktaydı. Mesela K. Kazamzade'nin, Kratkiy Oçerk İstorii i
Osnovnıh Prinsipov Bahaizma, Langenhain 1973, 1990. ( II. Baskı) adlı eseri Almanya'da Rusca basılan ve şu
anda Kırgızistan'da Oş bölgesinde bazı şahısların elinde dolanan bir eserlerden
sadece birisidir. Bahailer, şu anda eserlerini Rusca olanlarını Petersburg ve
Almatı'da, Kırgızca olanlarını ise Bişkek'te bastırmaktadırlar.[33]
Kırgızca ve Rusca çıkan gazetelerde bunların Kırgızistan'daki faaliyetleri ile
ilgili zaman zaman önemli bazı haberlere yer verilmektedir. Özellikle Oş'ta bir
Bahai merkezi vardır. Bu merkez, Kırgızca ve Rusca yazılmış Bahailiği
propoganda yapan yukarıda adını zikrettiğimiz pek çok eseri Oş'ta parasız olarak
dağıtmaktadır. Kırgızistan'da yabancı sektaların neden fazla yayıldığı
konusunda, 17 Nisan 1998 Perşembe günü Saat: 13.30'da yapılan bir program öncesinde, bizlere Oş
Teleradyokomanyasında Oş'ta bulunan türlü sektalar ve bu sektaların faaliyetleri ile ilgili bir
video bant izletildi. Burada verilen bilgiler doğruysa, Bahailerin Oş'taki
toplam sayısının yüz kişiye ulaştığı söylendi. Şu anda Kırgızistan'da 19 Bahai
Ruhani Mahfili açıldığı, Celalabad, Mayılısay ve Kızılkaya'da yeni merkezler
açılmakta olduğu da verilen bilgiler arasındaydı.
Bahailik,
Şii kültürden doğduğu için onun mümeyyiz vasıflarını taşımaktadır. Bahailer,
kendilerini din olarak tanıtmalarına rağmen aslında onlar ne din ne de bir
mezheptir. Hristiyanlık, Yahudilik ve Şii kültürden çıkmış eklektik bir
tarikattır. Propoganda yapmak istediği ülkelerede daha rahat hareket edebilmek
ve oranın Anayasalarında belirtilen özgürlükten yararlanabilmek için
kendilerini din olarak takdim etmektedirler. Doğuşu itibariyle tamamen
siyasidir. Çünkü Bahailiğin kurucusu, Mirza Hüseyin Ali döneminin İran Şahı Nadir Şah'a komplö
kurmaktan dolayı sürgün edilmiş birisidir. Diğer yandan, kendisini önce mehdi,
daha sonra Resul, sonunda Tanrı'nın kendisinde şekillendiği yarı ilah olarak
takdim etmiştir. Kendisi Yalancı bir Peygamberdir. Bahailiğin bu fikirleri,
bölgedeki Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in inanç esaslarına tamamen ters düşer.
Çünkü Hz. Muhammed'in gelişiyle birlikte Peygamberlik olayı sona ermiştir. Bu
mezhebin şu anda, Kırgızistan'da 2000 mensubu olduğu ve bunların bir çoğunu
para ile kandırdığı iddia edilmektedir. Bu mezhebin mensupları konusunda
verilen rakamın abartıldığı kanaatindeyiz. Bunlar kendilerini barışcı ve
hoşgörü taraftarı olan yeni eklektik bir din olarak takdim etmektedirler.
Aslında Şii kültürden çıkmış bütün mezhepler, takiyyeyi bir ilke olarak
benimsemiştir. Yani bunlar, asıl yüzlerini daima gizlemektedirler. Bunu Şia,
İsmailiyye ve Bahailerin hepsi yapmaktadır. Ayrıca eklektik olan bir anlayış
evrensel olamaz. Kısa sürede etki bırakabilirler, fakat eklektik olan bir
sistemin evrensel olamayacağı için hiç bir zaman bir milletin topluca
benimsediği bir anlayış ya da din haline gelemez.
Kırgızistan'da
son zamanlarda adından ve tesirlerinden en fazla bahsedilen mezheplerden birisi
Vahhabiliktir. Hemen hemen her gün basında onunla ilgili haberler ve
eleştiriler çıkmakta, ellerinde kesin delliler bulunmayan insanlar birbirlerini
bu mezhebin mensubu olmakla suçlamaktadır.[34] Vahhabiliğin ne olduğu ve Orta Asya'da ne
gibi faaliyetlerda bulunduğu konusunda ciddi araştırmalar bulunmadığından bu
kavrama yüklenen anlam konusunda büyük
bir kargaşa yaşanmaktadır. Kimi çevreler, Dini Fundemantalizm veya Radikalizm,
kimisi Muhammed b. Abdulvahhab'ın önderliğinde kurulan ve onun adına nisbetle
Vahhabilik olarak isimlendirilen Vahhabiliğe, kimisi de İslam dini ile ilgili
fikir ve uygulamaları ya da dinle hiç ilgisi olmayan her şeye karşılık olarak
bu kavramı kullanmaktadırlar. Hatta fikirleri bakımından sistematik bir yapıya
kavuşmamış olan Ekremilik, Nizamilik ve Pakistan'da ortaya çıkan Ahmedilik de
hatalı olarak Vahhabiliğin alt grupları olarak gösterilmektedir. Aslında
Ekremilik ve Nizamilik diye adlandırılan gruplar, demokratik hayata geçiş
döneminde din adına ortaya çıkan hareketlerdir. Dini konularda biraz bilgisi
olanların kafasında bile bu kavram netleşmemiştir. Vahhabilik kavramına
yüklenen diğer belli başlı anlamlar şunlarıdır:
1-
Örf ve adetlere, kabir ziyaretlerine karşı çıkmak.
2-
Alimlerin Kur'an ve hadisin dışındaki ictihadlarını kabul etmemek.
3-
İslam'a sonradan sokulan ( Bidat)
şeylere karşı çıkmak.
4-
Peygamberimizi sıradan insanlar gibi kabul etmek.
5-
Sünnet namazlarını kılmamak.
6-
Mevlit okumayı ve makamla ezan okumayı bidat saymak.
7-
Allah'tan başkası adına kurban kesmek.
8-Allah'tan
başkasından şefaat istemeyi reddetmek.
9-
Kabirlerde ve ölülerin arkasından Kur'an okumaya karşı çıkmak.
10-
Halkı müslüman kafir diye ikiye ayırıp cihad ilan etmek.
11-
Hırsızlık, yol kesme ve bunun benzeri terörist faaliyetlerde bulunan ve
devletin düzenini değiştirmek isteyen silahlı gurupların adıdır.
12-
Siyasi iktidarların muhalefeti kötülemek için kullandıkları bir ad veya
lakaptır.
Vahhabiliğin
ne zaman ortaya çıktığı, kim tarafından
kurulduğu, hangi görüşleri benimsediği ve nerelerde yayıldığı konusunu kısaca
ele almak istiyorum. Vahhabilik, Arap Yarımadası'nda Necd bölgesinde Muhammed
b. Abdilvahhab ( 1703-1792), tarafından kurulan ve bugün Suudi Arabistan
tarafından resmi din anlayısı olarak kabul edilen fıkıhta Hanbeli, İtikadda
Selefi mantığına dayanan siyasi dini bir akımdır.[35] Bu mezheb, Mısır, Hindistan, Afrika,
Endenozya, Malezya, Afrika, Orta Asya ve
diğer bazı İslam ülkelerinde faaliyetlerde bulunmakta ve taraftar toplamaya
çalışmaktadır. Bu mezhebin belli başlı temel görüşleri şunlardır:
a-Tevhid:
Allah'ın gönderdiği resullerinin dini olup ibadette yüce Allah'ı bir kabul
etmektir.[36] Tevhid'in kalple, lisanla ve amelle olması
gerekir. Bunlardan birisini yerine getirmeyen kimse müslüman olamaz.[37]
O, Hz. Peygamber'in getirdiği en önemli farzdır. Namaz, oruç, zekat ve hacdan
daha muazzamdır. Nasıl olur da, Resulün bütün tebliğ ettiklerini yaptığı halde,
bu farzlardan birisini inkar eden kafir olur da, bütün Peygamberlerin yolu olan
tevhidi inkar eden kafir olmaz. ?[38]
b-
Şefaat: Hz. Peygamber, Şefaat eder ve kendisinden şefaat dilenir. Ancak Şefaat,
bütünüyle Allah'ın yetkisindedir, Allah'ın izni olmadıkça ne Hz. Peygamber ne
de ondan başkası şefaat edebilir.[39]
c-Bidat:
Kur'an ve Sünnet'e dayanmayan, örften kaynaklanan sonradan dine sokulan
şeylerdir.
d-
İyiliği Emretmek Kötülüğü Yasaklamak:
Vahhabiler, bidat olarak görülen
her şeyle savaşmanın zaruri olduğuna inanırlar. Bundan dolayı müslümanları
müslüman ve kafir diye iki sınıfa ayırıp
kendileri gibi düşünmeyen din kardeşlerine karşı bile silah kullanmaktan
çekinmemişlerdir.[40]
e-Arap
olmayanların milli örf ve adetlerine karşı çıkmak, Arapları birinci sınıf
diğerlerini ikinci sınıf müslüman saymak.
f-Kelam
ilmine ve Fakihlerin Kitap ve Sünnet'in dışındaki ictihadlarına, yani akıl
yürütme ve kıyasa karşıçıkmak.
g-
Tasavvufa karşı çıkmak.
h-
Demokratik düzene karşı çıkarak Vahhabilik esasına dayalı bir kırallık kurmak.
Vahhabiler laik yönetime ve halk İslamına karşı çıkarak kendi görüşleri
doğrultusunda ideal İslam devleti
istiyorlar.
Biz,
Sovyet döneminde yapılan yanlışlığa düşmememiz için Vahhabiliğin temel
prensiplerini maddeler halinde kısaca ele aldık. Bir kimsenin bu ekolün bir mensubu olarak
görülmesi için yukarıda saydığımız görüşlere inanması gerekir. Vahhabilikle
alakası olmayan , Ata-ninelerinin dini İslam'ı yaşamak isteyen dindar halkı
Vahhabi olarak isimlendirmekten kaçınmalıyız. Kaynakları dış ülkelerde olan ve
bu adla isimlendirilen hariketlerin şu anda Kırgızistan halkından veya dindar
çevrelerinden destek bulacağını ileri sürebilmek zordur. Onların mensupları İran, İrak, Arabistan,
Pakistan, Afganistan ve Tacikistan'da faaliyet gösteren Radikal ve Fundamentalist bazı örgütlerle
bağlantısı olabilir. Özellikle Ramazan aylarında Kırgızistan'a davetci olarak
geldikleri ve bazı cami ve mescitlerde irşad faaliyetlerinde bulundukları
söylenmektedir.[41] İnsanlarımız arasında bu anlayışın ve
kültürümüze yabancı diğer Radikal/Fundamentalist misyoner hareketlerin
yayılmasını engelleyebilmek için mekteplere Din Tarihi derslerinin konulması ve
burada gençlerimize İslam'ın en doğru bir şekilde öğretilmesi gerekir. Bu
yapılmadığı takdirde, Vahhabilik veya diğer hareketler Kırgızistan'ın geleceği
açısından bir tehdit unsuru olabilir ve ülkenin insanları arasında din ve
mezhep bölücülüğü yapabilirler. Bundan
dolayı Kırgızistan halkının huzur ve mutluluğu, barış içerisinde yaşaması ve
ilerlemesi için başta din hizmetlileri olmak üzere herkesin ülkenin geleceği
açısından tehdit oluşturabilecek Vahhabilik, Bahailik, Babtistler,
Evangelistler ve kültürümüze yabancı diğer Fundamentalist hareketler karşı
uyanık olmalıdır.
Kırgızistan'da
halkın hemen hemen tamamına yakını, tarihte olduğu gibi bugün de Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebinin
Matüridi kanadına bağlıdır. Onlar 70
yıllık baskı dönemi dolayısıyla bu mezhebin eserlerini ve fikirlerini tam
olarak bilmiyorlar. Bu sebeple, dışardan gelip faaliyet göstermeye ve ülkenin
geleceğini etkileyecek mezheplerin veya dinlerin faaliyetlerini önlemek ve
zararsız hale getirebilmek için, bu mezhebin temel kaynaklarının Kırgız diline
çevrilerek yayınlanması gerekmektedir. Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ı Lügatü't-Türk'ü Kırgız Dili için ne ise, Ebu Mansur
el-Matüridi'nin kelami görüşlerini topladığı Kitabü't-Tevhid'i ve Kur'an ayitlerini açıkladığı Te'vilat'ı da Kırgızların dini
bütünlüğünün korunması açısından aynıdır.
Matüridilik, İslam düşüncesinde kendine has fikirleriyle ortaya çıkmış
bir mezheptir ve Orta Asya'nın İslamlaşmasında, dil, din ve mezhep birliğinin
sağlanmasında tarihte olduğu gibi bugün
de önemli bir rol oynayacak tarihi, kültürel ve fikri yapıya sahiptir.
Biz
burada Orta Asya'da ve diğer bölgelerde yetişmiş fakihleri ve diğer alanlardaki
alimleri bir kenara bırakarak sadece İslam Teolojisi sahasında meşhur olmuş ve
öneli eserler yazmış Matüridi mezhebine
mensup Türk mütekellimlerinin adlarını ve önemli bazı eserlerini vermek
istiyoruz:
1-el-Maturidî
, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmud (333/944): Semerkandlı
a)
Kitâbü't-Tevhîd, thk. Fethullah Huleyf, İstanbul 1979. (Kelam ) (Tıpkı Basım)
b)
Te'vilatü'l-Kur'an, İstanbul kütüphanelerinde pek çok yazması var. (Tefsir )
2-Hakim
es-Semerkandî, Ebü'l-Kasım İshak b. Muhammed(342/953): Semerkandlı
a)
Kitâbü's-Sevâdi'l-A'zam, İstanbul
1887. ( Kelam)
b)
Risale fi'l-İman, İstanbul 1887. (Kelam)
3-Ebu
Selem es-Semerkandi ( IV. Asrın ikinci yarısı ): Semerkandlı
a)
Cümelü Usuli'd-Din, thk., Ahmed Saim Kılavuz, İstanbul 1989. (Kelam )
4-Ebu'l-Leys
es-Semerkandi(383/993): Semerkandlı
a)Şerhu'l-Fıkhı'l-Ekber,
Haydarabad 1321. (Kelam )
b) Akîdetü'l-Usûl, ed.
W. T. Juynboll, Bijdragen tot de Taal-Land-en Volkenkunde van
Nederlandsch-Indie, ser. IV, vol. 5/1881/215-231 u. 267-284.(Kelam)
c) et-Tefsîr, ed. Abd
ar-Rahim Ahmed ez-Zikka, I-III, Bağdad 1985. (Tefsir)
d)
Hel el-İmân mahluk em gayru mahluk,
(Yazma), British Museum, Add. 9505, fol. 162a-162b.), ed. F.O. A. el-Ömer, The
Doctrines, s. 238-242. (Exzerpt aus: Mustafa b. Zekeriyye b. Aidoğmuş
al-Karamanî, et-Tevhîd ) (Kelam)
5-en-Nesefî,
Ebû Muti' Mekhul b. Fazl (318/930): Nesef
a)
Kitabü'r-Red ale'l-Bida', thk. Marie Bernand , Annales Islamologiqes,
16 (1980), 39-126. (Mezhepler Tarihi/
Matüridi mezhebinin bir temsilcisi değildir, fakat Matüridi'nin çağdaşıdır. Bu
yüzden zikrettik. )
6-Ebü'l-Muin
en-Nesefi ( 508/1114): Nesefli
a)
Tabsıretu'l-Edille fî Usûli'd-Dîn, thk. Claude Selame, Şam 1992. (Kelam)
b)
Bahru'l-Kelam, Mısır 1911. (Kelam)
c)
et-Temhid li Kavaidi't-Tevhid. (Kelam)
7-Ebu
Hafs Ömer en-Nesefi (537/1142): Nesefli
a) el-Akaid, Kahire 1925. (Kelam )
8-en-Nesefî, Ebû'l Berekât Abdullah b. Ahmed (701/1301):
Nesefli
a)
el-Umde. (Kelam )
b)
el-İ'timad fi'l-İtikad. (Kelam )
9-el-Uşî, Ali b. Osman (575/1179):
Oşlu
a) al-Kasîdetü'l-Lâmiyye
fî't-Tevhîd, İstanbul 1302/1884-85. ( Daru'l-Fünun Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, I-II (1954), 1-21. (Kelam)
10)
İbn Hümam(861/1457): Sivaslı
a)
Kitabü'l-Musayere, Mısır 1889. (Kelam)
11-Hızır Beğ(862/1458)
a)Kasidetü'n-Nuniyye,
İstanbul 1842, Ankara 1987. (Kelam )
12-es-Sabûnî,
Nureddin Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr(580/1184)
a)
Mâtürîdiye Akâidi, çev. Bekir
Topaloğlu, Ankara 1979. (Kelam)
b) el-Münteha (Yazma).
(Kelam)
c)
el-Kifaye. (Kelam)
13-el-Pezdevî,
Ebû Yüsr Muhammed(493/1099): Pezdevli
a)Ehl-i Sünnet Akaidi, çev. Şerafeddin Gölcük, İstanbul 1988. (Kelam)
14-Ebû Şekûr es-Sâlimî, Muhammed b.
Abdüsseyyid b. Şuayb el-Keşşî el-Hanefî ( V./XI yüzyılın II. yarısı ): Kişli
a)Kitâbu't-Temhîd fî Beyâni't-Tevhîd, Selim Ağa Nu: 587. (Kelam)
15-es-Saffâr
el-Buharî, Ebû İshak İbrahim b. İsmail
b. Ebî Nasr(534/1139) : Buharalı
a)
Telhîsü'l-Edille fî Usûli'd-Dîn. (Kelam).
b)Ecvibetü'l-İmâm
es-Saffâr el-Buhârî, Darü'l-Kütüb
el-Mısrıyye, Mecmua No: 272, Mikrofilm
No: 48652, v. 67a.-70a. (Kelam)
c)Esi'le fî'l-İ'tikâd, Daru'l-Kütüb el-Mısrıyye, Mecmua No: 169, Mikrofilm No: 5160, v.
183b-187b. (Kelam)
16-es-Semerkandî,
Şemsüddîn: Semerkandlı
a)
es-Sehâifu'l-İlahiyye, thk.,
Abdurrahman eş-Şerîf, Mektebetü'l-Fellâh, Kuveyt ?.
17-el-Beyâzî,
Kemâluddin Ahmed b. Hasan (1098/1687)
a)
İşârâtu'l Merâm an İbârâtu'l İmâm, thk.Yusuf
Abdürrezzâk, Kahire 1949.
Bugün,
Vahhabiliğin, Şia'nın, Bahailiğin ve Kırgız halkının kültürüne yabancı diğer
dini hareketlerin yayılmasına engel
olabilmenin yolu Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'a bölgede eski itibarını yeniden
kazandırmaktır. Bu takdirde özelde Orta Asya, genelde Türk kavimleri, eskiden olduğu
gibi bugün de, ırk, dil, din ve mezhep bakımından aynı ortak paydalar üzerinde
birleşerek yeni bir güç haline gelebileceklerdir. Kısaca Orta Asya'nın Türk
kavimlerinin birliği ve beraberliği dilde bütün lehceleriyle beraber Türkçe;
Din olarak İslam, Fıkhi mezhep olarak Hanefilik, İtikadi mezhep olarak ise
Matüridilikle gerçekleşebilir.
KAYNAKCA
el-Bağdâdî,
Abdülkahir b. Tahir b. Muhammed (429/1037),
Mezhepler Arasındaki Farklar, Çev. Ethem Ruhi Fığlalı, İstanbul 1991.
Cakubov, Abdussattar, Vahhabiliğin Doğuşu ve Görüşleri, Oş 1998, s.
38. (Basılmamış Lisans tezi )
el-Cahız, Ebû Osman Amr b. Bahr (255/869), Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin
Faziletleri, Çev. Ramazan Şeşen, Ankara 1988.
Diyadeçenko, O.- Otorbaeva, A., " Cihad:
Kurmandık Cana Barımtalar ", Oş Canrığı Gazetesi, 21 Mayıs 1998.
Ebü'l-Abbas
el-Hasenî, Kitâbü'l-Mesâbîh, thk. W.
Madelung, Beyrut 1987. (Ahbârü'z-Zeydiyye
adlı kitabın içinde, bkz., 54-75.)
Ebû Yakup İshak
b. Ahmed es-Secezî (veya Sicistanî) ( 331/942),
Kitâbü'l-Yenâbi', thk. Mustafa
Galib, Beyrut 1965.
Ebu Zehra, Muhammed, İslam'da Siyasi ve İtikadi İslam Mezhepleri Tarihi, çev.
E.Ruhi Fığlalı- O. Eskicioğlu, İstanbul 1970.
Ecer, Vehbi,
"Vahhabilik", Üç Tebliğ, Trz. Yrz.
el-Eş'arî, Ebû Hasan Ali b.İsmail (330/941), Makâlâtü'l-İslâmîyyîn ve İhtilâfü'l-Musallîn,
thk. Helmut Ritter, Wıesbaden 1980.
Fığlalı, Ethem Ruhi, Çağımızda
İtikadi İslam Mezhepleri, İstanbul 1986.
Frye, Richard
N., The
Golden Age of Persia, London 1988,
Halife b.
Hayyât( 240/854), Târîh, thk. Ekrem
Ziya el-Ömerî, Riyad 1985.
Huleyf, Fethullah,
Kitâbü't-Tevhîd, İskenderiye
trz.
İbnü'l-Esîr, Ebû Hasan Ali b. Muhammed Abdülkerim (630/1223), el-Kâmil
fî't-Târîh, Mısır 1965.
el-Ka'bî, Ebû'l-Kasım el-Belhî, Zikrü'l-Mu'tezile min Makâlâti'l-İslâmiyyîn, thk. Fuad Seyyid, Tunus 1986.
Komisyon, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, İstanbul
1987.
Kutlu, Sönmez, Hadis
Taraftarları ve İman Anlayışları, Ankara 1997. (Basılmadı )
Madelung,
Wilfred, Religious Trends in Early
Islamic Iran, Bibliotheca Persica 1988.
Madelung, Wilfred, "The
Early Murjia in Khurasan and Transoxsania and the Spread of Hanafism ", Der
Islam, 1982, Band 59 Hefti. Türkçe'ye
Çev. Sönmez Kutlu, " Horasan ve Maveraünnehir'de İlk Mürcie ve Hanefîliğin Yayılışı
", AÜİFD, 33 (1992), 239-247.
Madelung, Wilfred, "
The Spread of Maturidism and the Turks ", Actas do Congresso de
Estudos Arabes e Islâmicos ,
Caimbra-Lisbao 1968, Leiden: E.J.
Brill, 1971
el-Makdisî,
Şemseddin Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Beşşârî (375/985'den sonra), Ahsenü't-Tekâsîm fî Ma'rifeti'l-Ekâlîm,
thk. j. Geoje, Leiden 1906.
el-Malatî,
Ebû'l Hüseyin Muhammed b. Ahmed (377/987),
et-Tenbîh ve'r-Red alâ
Ehli'l-Ehvâ ve'l-Bida', tkd. Zahid Kevserî, Kahire 1991.
Muhammed b. Abdulvahhab, Keşfü'ş-Şübehat, Yrz.
Trz.,
Muhammed b. Abdulvahhab, Mesailü'l-Cahiliyye, Kahire 1397.
Muhammed b. Abdulvahhab, Kitabü't-Tevhid,
Riyad 1984.
Müminov, Kasım,
Türk Mütekellimi Oşi'nin Emali Adlı Eseri ve Kelami Görüşleri, Oş 1998. ( Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Basılmamış Lisans Tezi ).
Osmanov, M. A.,
İslam, Taşkent 1987,
Prakorov, A. M.,
" Vahhabitı ", Soviyetskiy Ensklopediçeskiy Slavov, Moskova
1989
Prumakov, A. M.,
" Vahhabizm ", ( İslam Kıskaca Maalımattama, Rusca'dan
çevirenler, Abdılbayev Melis-Bekbayev Askar,
Frunze 1990
eş-Şehristânî, Ebû Feth Muhammed b. Abdilkerîm,
(548/1153) el-Milel ve'n-Nihal, thk. Abdülemir Ali Mehnâ- Ali Hasan Faur,
Beyrut 1990.
et-Taberî, Ebû
Ca'fer Muhammed b. Cerîr (310/922), Târîhu'l-Ümem
ve'l-Mülûk, thk. M.Ebû'l Fazl İbrahim, Beyrut trz.
Vedinskiy, B. A.,
" Vahabitı ", Ensklopediçeskiy Slovar, Moskova 1963.
Welhausen, J., Arap Devleti ve Sükutu, Çev.. Fikret
Işıltan, Ankara 1963. Yaltkaya, M.
Şerafettin, " Kerramiler ", DİFM., Sene: 3, Sayı: 11(1929), s. 1-15.
Yaltkaya, M.
Şerafeddin " Selçuklular Devrinde Mezahip ", DFİFM., 13-14, sayı: 19, s.
101-118.
[1]Richard Frye, The
Golden Age of Persia, London 1988, 127-128.
[2]Ebü'l-Abbas el-Hasenî, Kitâbü'l-Mesâbîh,
55-57. (Sekiz ayrı eserden
Zeydîlerin Taberistan'daki faaliyetleri ile ilgili kısımlar tahkik
edilerek "Ahbârü'z-Zeydiyye" (thk. W. Madelung, Beyrut 1987) adýyla bir kitap halinde yayınlanmıştır. Bu kitap içirisinde bkz. 54-75.)
[3]Geniþ bilgi için bkz. Komisyon, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, İstanbul
1987, V, 273-276.
[4]Mustafa Galip, Ebû Yakup İshak b. Ahmed es-Secezî
(veya Sicistanî) ( 331/942)'nin Kitâbü'l-Yenâbi'ne yazdığı Önsöz, Beyrut 1965, 28-29.
[5]Komisyon, Büyük
İslam Tarihi, V, 276-278.
[6]Bu İsmailî daî
ve eseri hakkında geniş bilgi için bkz. Kitâbü'l-Yenâbi', 45-48.(Önsözü)
[7]Geniş bilgi için bkz. Ethem Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri,
İstanbul 1986, 194-195.
[8]Fığlalı, Çağımızda
İtikadi İslam Mezhepleri, 132-133.
[9]Bağdâdî, Mezhepler
Arasındaki Farklar, Çev. Ethem Ruhi
Fığlalı, İstanbul 1991, 125.
[10]Cahız, Hilafet
Ordusunun Menkýbeleri ve Türklerin Faziletleri, Çev. Ramazan Şeşen, Ankara
1988, 75-76.
[11]Bkz. Fethullah Huleyf, Kitâbü't-Tevhîd, İskenderiye trz.,
6 (Önsöz).
[12]Ebû'l-Kasım el-Ka'bî el-Belhî, Zikrü'l-Mu'tezile min Makâlâti'l-İslâmiyyîn, thk. Fuad Seyyid, Tunus 1986, 44.
[13]el-Ka'bî, Makâlât,
48.
[14]el-Ka'bî , Makâlât, 43.
[15]Geniş bilgi için bkz. Muhammed Şerafeddin
Yaltkaya, " Selçuklular Devrinde
Mezahip ", DFİFM., 13-14, sayı: 19, 101-118.
[16] Hadis Taraftarları'nın ne zaman teþekkül ettiği
ve mensuplarının kimler olduðu ve hangi fikirleri benimsedikleri konusunda
geniş bilgi çin bkz. Sönmez Kutlu, İslam
Düşüncesinde İlk Gelenekçilerı, Ankara 2000.
[17]Wilferd Madelung, " Horasan ve Maveraünnehir'de İlk Mürcie ve Hanefîliğin Yayılıþı
", Çev. Sönmez Kutlu, AÜİFD, 33
(1992), 240.
[18]Krş., Madelung,
Religious Trends in Early Islamic
Iran, Bibliotheca Persica 1988, 15.
[19]Krş., Madelung, " Horasan ve Mâverâünnehir'de İlk Mürcie ", XIII(1992),
240.
[20]Krş., J. Wellhausen, Arap
Devleti ve Sükutu, Çev., Fikret Işıltan,
Ankara 1963, 220.
[21]İbnü'l-Esîr,
el-Kâmil fî't-Târîh, Mısır
1965, V, 203.
[22]Taberî, Târîhu'l-Ümem
ve'l-Mülûk, thk. M.Ebû'l Fazl İbrahim, Beyrut trz., II, 1603; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V,203-204.
[23]Taberî, II, 1612; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V,205.
[24]Taberî, II,
1509-1510; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil,
V, 148.
[25]Bu konuda geniş bilgi için bkz. Taberî, II,
1513-1525; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil,
V/150-154.
[26]Taberî, II, 1688-1689; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V, 236-237.
[27]Taberî, II, 1694-1695; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V, 238
[28]Taberî, II, 1719; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V, 252.
[29]Makdisi, Ahsenü't-Tekasim, 326.
[30] Matüridiliğin Türkler arasýnda yayılışı konusunda müstakil çalışma için bkz.
Wilferd Madelung, " The Spread of Maturidism and the Turks ", Actas do
Congresso de Estudos Arabes e Islâmicos ,
Caimbra-Lisbao 1968, Leiden: E.J.
Brill, 1971;
[31] Ali b. Osman el-Oşi ve eseri ile ilgili geniþ
bilgi için bkz. Kasım Müminov, Türk
Mütekellimi Oşi'nin Emali Adlı Eseri ve Kelami Görüþleri, Oş 1998. ( Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Basılmamış Lisans Tezi )
[32] Kırgızistan Cronicle, 25-31 Agust
1995, No: 3.
[33]Bu eserlerden bazıları şunlardır:
1-John Ebenezer Esslemont,
Baha-Ullah i Novaya Era (Bahaullah ve Yeni Çað), Almaatı/Kazakıstan 1996. Kazakistan Milli
Ruhani Meclisi tarafından yayınlanmıştır.
2-Abdul-Baha, Misil Mira (
Dünyanın Amacı ), Moskova/ " Hayka " , 1992.
3-------- Put K Prosvetaniyu ,
Petersburg 1995.
4- ------- Prızıv K Narodam,
Petersburb 1993.
5- Abdul-Baha-Şovgı Effendi, Brak
i Cemeynaya Cizin Bahai (Bahailikte Nikah ve Aile Hayatı) , Petersbur 1995.
6- Abdul-Baha-Şovgı Effendi,
Prinsip Nevmeşatelstva i Politiku i Povinovenie Vlastyam, Petersburt 1995.
7- ------ Baha-Ulla, Çev., Ernis H. Tursunov, Bişkek 1997. ( Kur'an-ı Kerimi
Rusca'dan çeviren kişi )
8- Baha-Ulla
ve Abdul-Baha, Süyüü Güldörü (
Rozı Liyubvi İz Pisaniy), Baha-Ullah menen Abdul-Baha Ayattarınan, çev. Ernisa
Tursunova, Biþkek 1993. ( Bahai Asemblesi yayını)
9- .......... Baha Ulla Cazmalarýnan Tandamal,
Bişkek 1994.
10-Professorü Doktoru Forelyo,
Poslanie Abdul-Baha, Langenhain 1980.
11-K. Kazemzade, Kratkiy Oçerk
Istorin i Osnovnık Prensipov Bahaizma, Langenhain 1990.
[34]Abdussattar Cakubov, Vahhabiliğin Doğuşu ve
Görüşleri, Oş 1998, s. 38. (Basılmamıþ Lisans tezi )
[35] Daha geniş bilgi için bkz. Ethem Ruhi Fığlalı,
Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, İstanbul 1996, s. 97; Vehbi Ecer,
"Vahhabilik", Üç Tebliğ, Trz. Yrz. s. 11; B. A. Vedinskiy, " Vahabitı ", Ensklopediçeskiy
Slovar, Moskova 1963. C. I, s. 71; M. A. Osmanov, İslam, Taşkent 1987, s. 63;
A. M. Prakorov, " Vahhabitı ", Soviyetskiy Ensklopediçeskiy Slavov,
Moskova 1989, s. 199; A. M. Prumakov, " Vahhabizm ", ( İslam Kıskaca
Maalımattama, Rusca'dan çevirenler, Abdılbayev Melis-Bekbayev Askar, Frunze 1990 ) , s. 47. Rusca metinleri benim
için Türkçe'ye çeviren Abdussattar Cakubov'a teşekkür ediyorum.
[36]Muhammed b. Abdulvahhab, Keşfü'þ-Şübehat, Yrz.
Trz., s. 3.
[37] A. g. e., s. 31.
[38] A. g. e., s. 22.
[39] Geniş bilgi için bkz. Muhammed b. Abdulvahhab, Keşfü'þ-Şübehat, s. 15-16; Mesailü'l-Cahiliyye, Kahire 1397, s. 53-54.
[40] Muhammed Ebu Zehra, İslam'da Siyasi ve İtikadi İslam Mezhepleri Tarihi, çev.
E.Ruhi Fığlalı- O. Eskicioğlu, İstanbul 1970, s. 282.
[41]Bkz. O.
Diyadeçenko,- A. Otorbaeva, "
Cihad: Kurmandık Cana Barımtalar ", Oþ Canrrıgı Gazetesi, 21 Mayıs 1998.