2. Tanıtım
Mezhepler
Tarihine Giriş
Prof. Dr.
Sönmez Kutlu
Değerler Eğitimi
Merkezi (DEM) Yayınları/Giriş Kitaplığı, İstanbul 2008, 204 s.
TANITIM: Kadir
Gömbeyaz
Araş.
Gör., U.Ü. İlahiyat Fakültesi
kgombeyaz@uludag.edu.tr
İslam Mezhepleri Tarihi sahasında
nitelikli çalışmalarıyla tanınan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam
Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sönmez Kutlu tarafından
kaleme alınan, İlahiyat Fakültelerinde lisans düzeyinde öğrenim gören
öğrenciler için bir ders ve sahaya giriş kitabı niteliği taşıyan bu eser,
Değerler Eğitimi Merkezi tarafından 2008 yılında okuyucuların teveccühüne
sunuldu.
Eser, hem bir sahaya giriş hem
de bir başvuru eseri olma özelliğini ve kullanışlılığını bir el kitabı
boyutuyla da temin etmiş durumda. Eserin kapağında yer alan köklerini
toprağa güçlü bir şekilde salmış, sağlam tek bir gövdeye, dallarında ise çok
sayıda yaprağa sahip bir ağaç resmi, İslam gövdesinden çıkmış birçok mezhep yaprağını
simgeleyerek, mezheplerin ortak bir kaynaktan çıkan zenginlikler olarak
algılandığı fikrini ihsas ediyor. Gerek anlamlı resmiyle gerekse de güzel
seçilmiş renkleriyle eser, başarılı bir dış kapağa sahip. Kitabın arka
kapağında, Giriş bölümünün baş tarafından seçilmiş, İslam Mezhepleri Tarihi
sahasının tanımının yapıldığı bir pasaj aktarılmış. Bu tanımda sahanın
tarihinin İslami bilimler tarihinin başlangıç dönemlerine kadar gittiği
vurgulanarak, bu sahayı Kelam veya İslam Tarihi gibi bazı ilimlerin altında
kabul eden birtakım anlayışlara da sanki üstü kapalı bir cevap verilmiş. Eser,
DEM Yayınları’na ait iki sayfalık sunuş metninde de belirtildiği gibi, herhangi
bir bilim disipliniyle uzmanlık derecesinde temas kurmamış fakat onlara karşı
ilgi duyan bir kitleye ön okuma sağlamak amacıyla yayımlanması düşünülen Giriş
Kitaplığı serisinden çıkmış.
Kitap, kısa bir girişin
ardından yedi ana bölüm, bir sonuç ve üç ek kısmı ile kaynakça bölümlerinden
oluşmakta.
Giriş bölümünde yazar Mezhepler
Tarihi sahasının bir tanımını yapmaya girişmektedir. Bu bilimin konusunu, Hz.
Peygamber sonrası dönemde meydana gelen toplumsal değişimin sonucunda dini ve
siyasi gayelerle vücut bulmuş İslam düşünce ekolleri oluşturmaktadır. O,
konuları, sorunları ve kendine özgü yöntemleriyle bağımsız bir bilim olup,
temelleri, kendi görüşlerini açıklamak, yaymak ve muhaliflerinin eleştirilerine
cevap vermek amacıyla küçük kitapçıklar/makaleler yazan çeşitli fırka
mensuplarınca atılmış, daha sonra pek çok yönden fırkaları ele alan bir bilim
hüviyetine kavuşmuştur, Şehristani ile birlikte sadece İslam içerisindeki
siyasi ve itikadi bölünmeleri değil, fıkhi ekolleri, tasavvufi oluşumları,
vahye dayalı olan veya olmayan dinler ve felsefi ekolleri inceleyen oldukça
geniş kapsamlı bir inceleme alanı haline gelmiştir. Yazar, Mezhepler Tarihi
sahasında Şehristani’nin konumuna dair değerlendirmelerde bulunmakta, onun
sanki bu saha için bir işaret taşı olduğunu, ancak Şehristani’den sonra hem
tasniflerin tekrarı hem de konulardaki daralma sebebiyle bir gerileme ve taklit
döneminin yaşandığını vurgulamaktadır. Nitekim Selçuklular ve Osmanlılar
döneminde yeni oluşan itikadi gruplarla ilgilenilmemiş, yeni tasnif ve bilgiler
üretilememiştir. Ayrıca Şehristani’nin tarafsız ve betimleyici bir hüviyet
kazandırma çabaları sonraki döneme sirayet etmemiş, bu sahada yazılan eserler
normatif, yargılayıcı ve dışlayıcı bir çizgiye kaymıştır.
Osmanlı’nın son dönemlerinde
mezhepler tarihçiliği Batılıların vesayeti altına girmiş ve İslam ülkelerini
parçalamak amacıyla mezhep farklılıklarını ana gövdeden kopma yönünde
güdümleyecek çalışmalara yönelmiştir. Bu, içeride de yeni bir arayışı
tetiklemiş, Mezhepler tarihinin sınırları, sorunları ve yönteminin yeniden
belirlenmesi yönünde adımlar atılmasına sebep olmuş, Darülfünun İlahiyat Fakültesi
ve sonrasında açılan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi gibi kurumlarda hem
mensubu kalmamış hem de günümüzde yaşayan mezhepler üzerinde araştırmalar
yapılmıştır.
Yazar, bu eseri genç
araştırmacılara bu alanı tanıtmak ve bu alanda uzmanlaşmak isteyenlere bir yol
haritası sunmak için kaleme aldığını dolayısıyla bu eserin Mezhepler Tarihi
sahasının tanımı, amacı, lüzumu, alanı, tarihsel gelişimi, kaynakları, temel
sorunlarını, günümüze kadar geçirdiği evreleri ve Türkiye bağlamında gerçekleştirdiği
yeni açılımları analiz edeceğini belirtir.
Eserin birinci bölümü Mezhepler
Tarihinin tanımı, amacı, lüzumu ve diğer bilimlerle ilişkisi konularını ele
almaktadır. Bu bölümde yazar, Mezhepler Tarihi sahasının klasik kaynaklarda
yapılmış tanımını verip bu tanımın önyargılı bir yaklaşım sergilediğini
belirterek, yeni ve kapsamlı bir tanım yapar. Bu yeni tanım, Mezhepler
tarihini, siyasi ve itikadi oluşumları öncelikle beşeri kurumlar olarak gören,
tarihsel bir metotla, betimleyici ve tarafsız bir üslupla inceleyen sosyal bir
bilim olarak belirlemektedir. Bu bilimin amaç ve lüzumu hususunda da bu ilmin,
insanları diğer mezhepler hakkında bilgilendirmek suretiyle onlarda doğru bir
tasavvur oluşturmak, taassubun yerine mezhepleri dini düşüncenin dili olarak
gören bir anlayışı tesis etmek gibi bir işleve sahip olduğunu belirtir.
Mezhepler tarihinin diğer bilimlerle olan ilişkisi bağlamında öncelikle ilk
dönemlerde çok sıkı bir irtibatının olduğu kelam ilmi ele alınır. Burada her ne
kadar pek çok noktada ortaklıklar söz konusu olsa da, konuları, sorunları ve
yaklaşım tarzlarıyla iki bilimin farklı oluşuna dikkat çekilir. Mezhepler
tarihinin ilişkili olduğu bir diğer bilim dalı da kaynak ortaklıklarının
bulunduğu İslam Tarihi’dir. Bundan başka, mezhepler tarihinin bazı
kaynaklarının hem mezhepleri hem de dinleri ele alması ve bazı mezheplerin
görüşlerinde mensuplarının önceki inançlarının etkisinin tespiti noktasında
başvurulacak bir alan olması itibariyle Dinler Tarihi ve dinlerin görünen
unsurlarını kendisine konu edinen Din Fenomenolojisi; mezheplerin aynı zamanda
toplumsal yapılar olması nedeniyle ve ayrıca günümüzde yaşayan mezhepleri de
inceleme sahasında tutmasıyla Din Sosyolojisi; mezheplerin oluşumu ve iç
işleyişinde etkin olan psikolojik süreçleri de dikkate alması yönüyle Din
Psikolojisi, mezhepler tarihinin ilişkili olduğu diğer bilim dallarıdır. Hatta
yazar, burada Batı’da Mezhepler Sosyolojisi ve Mezhepler Psikolojisi gibi yeni
bilim dallarının doğmaya başladığına da işaret eder.
İkinci bölüm Mezhepler Tarihi
biliminin inceleme alanları ve temel kavramları üzerinedir. Yazar, mezhepler tarihi’nin
inceleme alanlarını on dört başlık altında şöyle belirler: Mezhep isimlerinin
açıklanması, mezheplerin doğuş sebepleri, teşekkül süreci, mekan ve coğrafyayla
ilişkisi, mezhebin hangi kişiyle/kişilerle veya toplumsal yapıyla başladığı,
ilk ve sonraki temsilcileri, temel fikirleri ve kavramları, edebiyatı,
fırkalara ve alt gruplara ayrılışı, yayıldığı bölgeler, diğer mezheplerle
ilişkileri ve tartışma konuları, günümüzdeki durumları, İslam düşüncesine
katkıları ve mezheplerle ilgili yapılan çağdaş araştırmalar. Mezhepler
Tarihi’nin temel kavramlarına gelince bunlar da fırka, fırka-yı naciye, mezhep,
makale ve makalat, milel ve nihal, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ve Ehl-i Furkat,
Ehl-i Bidat ve Ehl-i Ehva, Ehl-i Hak ve Ehl-i Batıl şeklinde verilmiştir. Yazar
bu bölümün sonuna din-mezhep ilişkisi başlıklı bir bölüm koyarak mezheplerin
dinin anlaşılma biçimleri olup, dinin aksine ilahi kaynaklı olmayıp insan ürünü
olduğunu, mezhebin din gibi telakki edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Üçüncü bölüm mezheplerin doğuş
sebepleri ve zihniyetler olarak tipolojilendirilmesi başlığını taşımaktadır. Bu
bölümde yazar mezheplerin ortaya çıkış sebepleri olarak bazı hususlar
belirlemektedir. Bunlar insan unsuru, toplumsal yapı, siyasi olaylar, eski
kültür ve medeniyetler ile dini metinlerdir. Yazarın dini metinlerin yani Kuran
ve hadislerin mezheplerin doğuşunun doğrudan sebebi olmadıklarını, genelde
siyasi, beşeri, sosyal ve dünyevi sebeplerle ortaya çıkmış mezheplerin
görüşlerini meşrulaştırmak için dini metinlere yöneldiğinin altını çizmesi
önemli bir noktadır. Yazar daha önceki bazı yazılarında gerçekleştirmiş olduğu
mezhepleri zihniyetlere göre tipolojilendirme işlemini bu esere de taşımıştır.
Ona göre mezhepler zihniyetlerine ve dini anlama biçimlerine göre beş ana
grupta değerlendirilebilir. Eserde bu tipolojiler, tepkisel-kabilevi,
akılcı-hadari, gelenekçi-muhafazakar, politik-karizmatik liderci şeklinde dört
grup olarak zikredilmiş, yazarın diğer yazılarında beşinci olarak ilave ettiği
keşifçi-inzivacı din anlayışı, konunun baş tarafında beş tane oldukları ifade
edilmesine rağmen baskıda yer almamıştır. Bu, muhtemelen bir baskı hatasının
sonucudur.
Dördüncü bölümün konusu
Mezhepler Tarihi biliminin doğuşu ve gelişimi üzerinedir. Mezhepler Tarihinin
bağımsız bir disiplin olduğu vurgusunun temelde yer aldığı bu bölümde, geçmişte
ilm-i makalat veya ilm-i makalati’l-fırak, günümüzde ise Mezhepler Tarihi
olarak anılan bu ilmin ortaya çıkışını hazırlayan sebepler üzerinde
durulmuştur. Ardından günümüze kadar geçirdiği evrelere geçilmiştir. Yazar bu
evreleri, başlangıç, tedvin ve tasnif, olgunluk, taklit ve daralma dönemleri
olarak dört bölümde incelemekte, Cumhuriyet dönemindeki yeni açılımları ise
ayrı bir bölüm altında incelemektedir. Başlangıç dönemi, ortaya çıkan yeni
fırka müntesiplerinin bir veya birkaç konuda kendi görüşlerini aktarmak veya
muhalif mezhebin/alimin görüşlerini reddetmek amacıyla yazdığı küçük hacimli
eserleri içermektedir ve bu, yazarın makale veya reddiye dönemi olarak
da isimlendirilebileceğini söylediği bir dönemdir. Tedvin ve Tasnif döneminde
öncelikle bazı Abbasi halifeleri tarafından güvenlik kaygısı ve siyasi
amaçlarla başlatılan tüm mezhepler hakkındaki bilgileri bir araya getirme
gayretleriyle Mezhepler Tarihinin temel kaynaklarının tedvin ve tasnifi
gerçekleştirilmiştir. Yazarın bu faaliyetlerin başlangıcındaki devlet
müdahalesinden ve Me’mun tarafından İbnü’l-Mufaddal’a mevcut mezhepler hakkında
bir kitap yazması emri verildiği bilgisinden bahsetmesi önemli bir bilgidir.
Böylelikle her mezhebin kendisine has görüşlerini yani makalatını biraraya
getiren Makalat’lar kaleme alınmaya başlamıştır. Burada türün günümüze
ulaşmayan ilk örnekleri zikredilmiştir. Daha sonra da bu döneme ait bir eser
örneği olarak şu an elimize ulaşan ilk makalat türü eser olan ve Mutezili alim
en-Naşi el-Ekber’e (293/906) -bazı araştırmacılar tarafından Cafer b. Harb’e
(236/850-51)- nispet edilen Usulu’n-nihal adlı eserden ve içeriğinden
hususen bahsedilmiştir. Bu döneme Makalat, Fırak ve Nihal Dönemi adı da
verilebilir. Olgunluk dönemine gelince, bu dönemde 73 fırka hadisini mezheplere
dair eserlerinin ana hareket noktası yapan ve çoğunlukla Sünni müelliflerce
yazılan, ayrıca kapsamını diğer din ve düşünce ekollerini kapsayacak şekilde
genişleten eserlerin yazıldığı bir dönemdir ve bu dönem Milel ve Nihal dönemi
olarak da isimlendirilebilir. Bu dönemin ve aslında Mezhepler Tarihi biliminin
zirve ismi Şehristani’dir. Yazar bu bölümde Şehristani’nin el-Milel
ve’n-Nihal’ini değerlendirir. Bu dönemi, daha önce üretilen bilgi ve
tasniflerin tekrarlandığı veya özetlenerek şerh edildiği bir taklit ve
duraklama dönemi takip etmektedir. Yazar bu dönemi VIII/XIV. yüzyıl sonrasıyla
başlatır ve birkaç eserden kısaca bahseder.
Beşinci bölüm Mezhepler
Tarihi’nin temel kaynaklarını ele almaktadır. Burada kastedilen makalat ve
fırak türü eserlerdir. Yazar bu bölümde farklı fırkalara mensup sekiz fırak
müellifini ve eserini seçerek, haklarında doyurucu ve önemli bilgiler verir. Bu
müellifler ve eserleri, İbazi Kalhati (IV/X. Asır ??) ve el-Keşf ve’l-beyan adlı
eserinin mezheplerle ilgili kısmı, yazarın Mürcie’nin Kerrami kısmına mensup
olarak nitelediği Hanefi alim Ebu Muti Mekhul en-Nesefi (318/930) ve Kitabu’r-Red
ale’l-Bida’ı, Mu’tezili Ebu’l-Kasım el-Ka’bi el-Belhî (319/931) ve Kitabu’l-Makalat’ı,
İmami Hasan b. Musa en-Nevbahti (311/923 ??) ve Fıraku’ş-Şia’sı, İsmaili
Ebu Temmam el-Harezmî (IV/X. Asır ?) ve Kitabu’ş-Şecere’sinin Babu’ş-Şeytan
bölümü, Zahiri alim İbn Hazm (456/1064) ve el-Fasl fi’l-Milel ve’l-Ehva
ve’n-Nihal’i, Ehl-i Hadis’ten Ebu Muhammed el-Yemeni (VI/XII. asrın
başları) ve Kitabu’l-Fırak’ı ve son olarak Eşariyye mezhebinin kurucusu
Ebu’l-Hasan el-Eşari (924/1036) ve Makalatu’l-İslamiyyin’idir. Burada
yazar eserlere dair ciddi bir vukufiyetle önemli bilgiler vermektedir. Bu
bölümün sonunda Klasik Mezhepler Tarihçilerinin Mezhepleri Ele Alış Yöntemleri
başlıklı bir bölüm açar. Bu yöntemleri, tarihsel ve betimleyici yöntem, analiz
ve karşılaştırma yöntemi, eleştirel analitik yöntem, savunmacı ve reddiyeci
yöntem, coğrafi dağılıma göre inceleme, fırkaları alfabetik sırayla inceleme
şeklinde belirler ve her birine gelenek içerisinden örnekler verir.
Altıncı bölüm mezhepler
Tarihi’nin sorunları ile alakalıdır. Bunlar, mezhepler tarihi kaynaklarının
güvenilirliği, mezheplerin tasnifi, isimlendirilmesi, kavram karmaşası,
mezheplerin itikadi/kelami yapılar olarak ele alınması, mezhepleri Hz.
Peygamber veya ilk dönemle ilişkilendirme, tarihsel kişiliğin menkabevi
kişilikle veya efsaneyle gerçekliğin karıştırılması, fikirlerin
anonimleştirilmesi, mezheplerin görüşlerinin tespiti olarak belirlenmiştir.
Yazar mezheplerin isimlendirilme sorunu başlığı altında mezheplerin kurucu şahsa,
savunduğu fikre, ortaya çıktıkları yerlere göre, aşağılama amacıyla, tarihi bir
olaya dayandırılmak suretiyle ve son olarak ayet ve hadislerde geçen kelimelere
göre isimlendirilmeleri şeklinde bir gruplandırmaya da gider.
Yedinci ve son bölüm Cumhuriyet
döneminde Mezhepler Tarihi ve Tarihçiliği: Yeni Metodoloji Arayışları başlığını
taşımaktadır. Yazar önce Cumhuriyet döneminde mezhepler tarihi derslerine dair
bir tarihçe sunar. Bu derslerin serüveni ve kimler tarafından verildiği kısaca
aktarılır. Daha sonra Cumhuriyet döneminde Mezhepler tarihinde ortaya konulan
yeni açılımlar maddeler halinde şu başlıklarda sunulmuştur: Sosyal pozitivist
yaklaşım/Yusuf Ziya Yörükan, tarihsel-sosyolojik yaklaşım/Muhammed b. Tavit
et-Tanci, normatif-teolojik yaklaşım, zihniyet çözümleyici psiko-sosyal
yaklaşım. Bunlardan Sosyal pozitivist yaklaşım Yusuf Ziya Yörükan tarafından uygulanmaya
çalışılmış, ancak kendisinden sonra taraftar bulamamıştır.
Tarihselci-sosyolojik yaklaşım, özellikle oryantalistlerin yaklaşımından
etkiler taşımaktadır ve Türkiye’de ilk defa Muhammed Tanci tarafından
uygulanmıştır. Daha sonra bu yaklaşımı eserlerinde Ethem Ruhi Fığlalı ve Hasan
Onat uygulamaya devam etmiştir. Normatif teolojik yaklaşım ise klasik mezhepler
tarihi eserlerinin mezhepleri fikirler çerçevesinde değerlendiren, onları
hak-batıl kategorisine göre değerlendirip, hak kabul edilen Ehl-i Sünnet’e
uzaklıkları açısından konu edinen yaklaşımını devam ettiren Şerefeddin
Yaltkaya, İzmirli İsmail Hakkı, Yaşar Kutluay gibi araştırmacılarca
uygulanmıştır. Zihniyet çözümleyici psiko-sosyal yaklaşım ise kitabı yazarı
Sönmez Kutlu’ya aittir. Bu yaklaşım, mezhepsel farklılıkları insanın tabiatında
bulunan tipolojilerle örtüştüren, aynı kültürel, siyasi, ekonomik ve dini
ortamlarda yer alsalar bile kişilerin niçin birbirinden farklı dini anlama ve
yaşama biçimlerine sahip olabildikleri sorusundan hareket ederek, din
sosyolojisi, din psikolojisi, bilgi sosyolojisi gibi diğer bilimlerin
verilerinden yararlanarak bir sistem inşa etmeye çalışan bir yapıya sahiptir.
Daha sonra yazar Cumhuriyet
döneminde mezhepler tarihi alanında yapılan çalışmalara dair bir değerlendirme
sunar. Burada, Darulfünun İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde yayınlanan bazı önemli
makalelerin taşıdıkları özellikler üzerinde kısaca durulur, ayrıca günümüzde
mezhepler tarihi alanında yapılan çalışmalar niteliklerine göre
sınıflandırılır, eksikliklerine işaret edilir.
Eser, içerisinde anılan önemli
noktalara işaret eden bir sonuç bölümüyle sona erdirilmiştir. Sonuç bölümünü
birtakım faydalı ekler izlemektedir. Ek-1, çeşitli tablolardan oluşmaktadır. Bu
tablolar, mezhepleri özellikle 73 fırka hadisini esas alarak tasnif eden ve mezhepleri
73 sayısına göre düzenleyen eserlerdeki fırka tasnifleridir. Bunlardan ilki,
yazarın Mürcii makalat geleneği olarak adlandırdığı Hanefi ulemanın tercih ettiği
6x12+1=73 formüllü fırka tasnifidir. Bir diğeri, yazarın İsmaili makalat
geleneği olarak adlandırdığı ancak yalnızca İsmaili Ebu Temmam tarafından
uygulandığını bildiğimiz 24x3+1=73 formüllü tasniftir. Sonuncu tasnif de yazar
tarafından Hadis taraftarları makalat geleneği diye adlandırılan 18x4+1=73
formüllü tasniftir. Dördüncü tablo Mutezili fırkaların çeşitli fırak kitaplarındaki
takdimini içerir. Burada Ebu Muti, Bağdadi, Ebu Temmam, Şehristani, Ebu
Muhammed ve Kalhati’nin eserleri seçilmiş ve toplamda 46 farklı Mutezili
fırkanın zikredildiği tespit edilmiştir.
İkinci ek ise, günümüze ulaşmış
makalat türü eserleri makalat yazarlarının ölüm tarihlerine göre sıralayan bir
listedir ki, sahanın araştırmacıları için önemli bir kaynak listesi
sunmaktadır. Üçüncü ek yine sahayı tanımak ve uzmanlaşma yolunda ilerlemek
isteyenler için Türkçe eserlerden oluşan seçme bir bibliyoğrafyadır. Listeye
kaynakçada yer alan eserler tekrar olmaması için alınmamıştır.
Eser, gerçekten yazarının
başlangıçta hedeflediği üzere, Mezhepler Tarihi sahasını tanımak ve bu sahada
yol almak isteyen kişiler için ilk elden başvurulacak bir kaynak ve yol
haritası sunmaktadır. Konular kısa ve öz tutulmaya çalışılmış, örneklemelere
başvurulmuş, sahanın temel kaynakları tanıtılmaya çalışılmıştır. Daha iyi bir
anlamayı sağlayabilmek için konular genellikle maddeler halinde sunulmuş,
sıklıkla çeşitli kategorilendirmelere başvurulmuştur. Bu durum, çok yönlü ve
karmaşık bir yapıya sahip olan insanoğlu ile alakalı yapılan tüm
kategorileştirme çabaları gibi, reel olanı belli kalıplar içerisinde ele almak
suretiyle gerçeği ıskalama, nüansları kaçırma ve zaman zaman indirgemeci ve
genellemeci tavırlara düşme tehlikesini içerse de sahayı tanımak isteyen
muhatap kitlesi dikkate alındığında başvurulması kaçınılmaz bir yöntem
olmaktadır. Yazar bu noktayı gözeterek hemen her konuda genel anlamda fikir
verici, faydalı ve pratik sınıflamalar ve başlıklandırmalara gitmiştir. Bazı
kategorileştirmeler yazara ait denemeler olup eleştiriye ve katkıya açıktır.
Sonuç olarak eser, ilahiyat
fakültelerindeki Mezhepler Tarihi dersleri için lisans düzeyindeki öğrencilere
okutulmak üzere büyük ihtiyaç hissedilen temel ders kitabı niteliğini gayet iyi
bir şekilde karşılamaktadır. Bu eksikliğin ehil bir el tarafından giderilmiş
olması da esere ayrı bir değer katmaktadır.
Uludağ Üniversitesi İlâhiyat
Fakültesi Dergisi, cilt: 18, sayı: 1, 2009, ss. 629-636.