Kırgız Toplumunda Dinin Yeri
Kırgız halkı, IX. asırdan itibaren İslam'ı kabul etmeye başlayan Türk boylarından birisidir. Kırgızlardaki bu İslamlaşma sürecinin ne zamana kadar sürdüğü konusundaki tartışmalara burada girmek istemiyorum. Ancak bu boyun müslüman oluşunu diğer boyların müslüman oluşundan tamamen ayrı ele almanın yalnış olduğu kanaatindeyim. Bununla birlikte bu problem Kırgızlar'ın yerleşik hayata geçiş süreci, yani Yenisey'den Orta Asya'ya göç sürecinin aydınlanmasıyla doğrudan ilişkilidir. Hangi Kırgız boylarının ne zaman göçtüğü ve Fergana'da, Doğu Tarkistan ve Pamir bölgesinde ne zaman yerleşik hayata geçtiği ortaya konulabilirse bu konu o zaman daha kolay aydınlanabilir. Bütün bunlara rağmen, Kuttu Bilim adlı kitabın yazarı Yusuf Balasagun'un Kırgızlar arasından çıkması ve Kırgızlara ait Manas Destan'ının Türk İslam Edebiyatının bir ürünü olduğu gerçeği göz önüne alındığında Kırgızların oldukça erken devirlerde müslüman olmaya başladıkları, Yesevi dervişleri ve diğer bazı mistik akımlar yoluyla bu süreci büyük ölçüde tamamladıkları ve İslam Medeniyetine önemli katkılarda bulundukları açıkca görülecektir. Bu sebeple Kırgız halkının İslam'a girişi ve İslam Medeniyetine olan katkısı, tarafsız ve ilmi bir yolla araştırılması gerekir.
Sayın Büyükelçim, Sayın Valim, Sayın Rektörüm, Değerli Meslektaşlarım, Kıymetli Misafirler !
Konuşmama başlamadan önce hepinize Kutlu Doğum Haftası programına hoş geldiniz diyor, bu haftanın başta Kırgızistan halkına, Türk ve İslam Dünyası'na , ayrıca bütün insanlığa hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan diliyorum. Kırgız halkı, IX. asırdan itibaren İslam'ı kabul etmeye başlayan Türk boylarından birisidir. Kırgızlardaki bu İslamlaşma sürecinin ne zamana kadar sürdüğü konusundaki tartışmalara burada girmek istemiyorum. Ancak bu boyun müslüman oluşunu diğer boyların müslüman oluşundan tamamen ayrı ele almanın yalnış olduğu kanaatindeyim. Bununla birlikte bu problem Kırgızlar'ın yerleşik hayata geçiş süreci, yani Yenisey'den Orta Asya'ya göç sürecinin aydınlanmasıyla doğrudan ilişkilidir. Hangi Kırgız boylarının ne zaman göçtüğü ve Fergana'da, Doğu Tarkistan ve Pamir bölgesinde ne zaman yerleşik hayata geçtiği ortaya konulabilirse bu konu o zaman daha kolay aydınlanabilir. Bütün bunlara rağmen, Kuttu Bilim adlı kitabın yazarı Yusuf Balasagun'un Kırgızlar arasından çıkması ve Kırgızlara ait Manas Destan'ının Türk İslam Edebiyatının bir ürünü olduğu gerçeği göz önüne alındığında Kırgızların oldukça erken devirlerde müslüman olmaya başladıkları, Yesevi dervişleri ve diğer bazı mistik akımlar yoluyla bu süreci büyük ölçüde tamamladıkları ve İslam Medeniyetine önemli katkılarda bulundukları açıkca görülecektir. Bu sebeple Kırgız halkının İslam'a girişi ve İslam Medeniyetine olan katkısı, tarafsız ve ilmi bir yolla araştırılması gerekir. Özellikle Kırgız halkı arasında hala yaşayan sözlü edebiyatta, Manas eposunda ve diğer tarihi dökümanlarda bu konuda pek çok ipuçları vardır. Ancak her ne olursa olsun, onların dini inançları üzerinde Türklerin eski geleneksel inançlarının bazı kalıntıları olsa da, bugün Tanrı Dağlarında, Pamir Ovaları'nda, Doğu Türkistan'da veya Fergana'da yaşayan Kırgızların tamamı kendisini müslüman olarak ve İslam Medeniyeti'nin bir mensubu olarak görmektedir. Manas Destanını, Ruhi medeniyetinin kaynağı gören her Kırgız, dolayısıyla kendisinin İslam Medeniyetinin bir mensubu olarak görmeye devam edecektir. Çünkü bu destanda yer alan kahramanlar ve tiplemeler, İslami değerleri temsil eden kişilikler olarak takdim edilmektedir. Geleneksel Türk kişiliği ile İslami kişilik aynı kişide birleşmiştir. Son 70 yıllık ateist propoganda döneminde de, bütün çabalara rağmen, bu boyun İslam'i kimliği yok edememiştir.
Kırgız halkının, şu andaki sosyal hayatını incelediğimizde de, kabul edelim veya etmeyelim, geçmişte olduğu gibi bugün de din bir realitedir. Onun çeşitli tezahürlerini sosyal hayatın pek çok alanında görmek mümkündür. Çocuğun doğmasında sonra yapılan isim koyma, kulağına ezan okunma, sünnet edilmesi, nişanlanması, evlendirilmesi, kutsal yerleri ziyaretler, ölümle ilgili dini uygulamalar, taziyeler, ölüm sonrasında yapılan üçlük, yedilik, kırklık, Yıllık kutlamalar, Eskerüü, Aş Berüü, her yemekten sonra veya misafirleri karşılarken veya uğurlarken yapılan dualar, Oruç, Oruç ayında " Caramazan" geleneği, Kura'n hafızlarına gösterilen saygı, haca gidip gelenlere karşı gösterilen hürmet ve saygı, Ev yapma ve doğum günleri için yapılan kutlamaların tamamı dini bir ruh ve heyecan içinde kutlanmaktadır. Sovyet döneminde yasaklanan, afyon olarak gösterilen, kutsallıkları buharlaştırılmaya çalışılan veya folklorik ya da etnografik renge sokulmak istenen din ve dini pratikler, ilk bakışta dini olmayan milli gelenekler içinde saklanmak suretiyle ısrarla yaşatılmak istenmişlerdir. Şu anda, her ne kadar dini ibadetleri yerine getirme ve dindarlık seviyesi düşük ise de, her geçen gün Oruç tutanların, namaz kılanların oranı çoğalmakta, bununla birlikte pek çok cami ve mescitler, medreseler açılmaya devam etmektedir.
Bağımsızlıkla birlikte Din ve Vicdan özgürlüğünün Anayasal güvence altına alınmasıyla, Kırgızistan'da dinler için yeni bir dönem başlamış oldu. Her ne kadar Kırgız halkının ata-ninelerinin dinine yabancı bazı dinler ve mezhepler bölgede yoğun faaliyetler başlatmış olsalar da, hatta belli oranlarda kendilerine taraftar bulsalar da, bu milletin geleneksel dini olan ve öf/adetleriyle, atasözleriyle içiçe olan İslam kadar etkili olmayı başaramadığı artık anlaşılmış bulunmaktadır. O zaman İslam, eskiden olduğu gibi bugün de Kırgız veya diğer Orta Asya halklarının medenileşmesinde ve modernleşmesinde rol oynayabilir mi ? Yoksa bazı müslüman ülkelerde olduğu gibi, yeni siyasi ve toplumsal problemlerin sebeplerinden biri mi olacaktır ? Bu konunun aydınaltılabilmesi için öncelikle, tarihte olduğu gibi, bugün de bölgede ve Kırgızistan'da dini hayatın ve kültürün merkezi durumundaki Fergana Vadisinin dini mezhepler bakımından tarihi dokusundan kısaca bahsetmek istiyorum.
Tarih boyunca, bu vadi Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'ın kalesi olmuş, fıkıhta ve itikadda Ebu Hanife ve Ebu Mansur el-Matürdi'nin görüşleri benimsenmiştir. Bu mezhebin dışında her nekadar İslam mezheplerinden Mürcie, Haricilik, Mu'tezile, Şia- Oniki İmamiyye Şia'sı ve İsmailiğin Ashabü'l-Hadis ve Eşarilik gibi pek çok mezhebin faaliyetlerine sahne olmuşsa da bunlardan hiç birisi uzun vadeli tutunamamıştır. Ayrıca Sufi düşünce bakımından da, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat çevrelerinden çıkan Yesevilik ve Nakşibendilik gibi sufi akımlar ve onun kolları hakim olmuştur. IX. ve XIV. asırlarda Fergana ve özellikle Oş, bölgenin Kelam, İslam hukuku ve diğer İslami bilimlerin merkeziydi. Hatta XIX. asrın sonları ve XX. asrın başlarında, Fergana, hala Orta Asya'nın dini dokusunda önemli bir yeri vardı. Mistik hareketlerin en faal olduğu bir yerdi. Kırgızistan'ın diğer bölgelerine mollalar buralardaki medreselerden, dervişler ve eşen/kalpalar buradaki mistik tarikatlardan gönderiliyordu. Kırgız halkının dini düşüncesinde, tatar mollalarının, Doğu Türkistan'dan gelen mollaların önemli etkileri varsa da, özellikle Fergana'daki medreselerde yetişen mollaların tesirleri daha fazladır. Şu anda da Şia, İsmailiyye-Agahanlar, Kadiyanilik, Vehhabilik gibi mezhepler ve Hizbü't-Tahrir, Cemaat-i İslamiyye ve diğer bazı dini cemaatlar, tarihi geçmişi ve coğrafi konumu sebebiyle, Fergana'ya çok büyük önem vermektedirler. Son zamanlarda, Hizbü't-Tahrir adıyla faaliyet gösteren cemaat tarafından da merkez olarak seçilmişe benziyor. Özellikle Özbekistan'daki olaylardan sonra Kırgızistan'da da faaliyetlerini yoğunlaştırmış olabilirler. Fergana'da meydana gelen olaylar, bütün bölgeyi etkileyebilir.
İslam'ın Kırgızistan halkının ekonomik ve medeni bakımdan gelişmesinde olumlu rol oynayabilmesi, Vehhabilik ve Hizbü't-Tahrir gibi dini Fundamentalist hareketlerin halk üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenebilmesi için şu hususlara dikkat edilmesinin gerektiğine inanıyorum.
1- Bazı kimseler, Orta Çağ'daki din analyışla, ateistler ise, ateist gözlüğüyle İslam'a bakmaktadır. Bu ikisininde değişmesi şarttır. Çünkü dinin inkar edilmesi, tarihi labaratuarda denendi ve yanlışlığı ortaya çıktı. İnsanların dinsiz yaşaması mümkün değildir. Öncelikle dinin bir realite olduğu kabul edilmeli ve onun temel değerlerinin bu bölge halkının içinde bulunduğu gerçekleri ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak yeniden ifade edilmesine bağlıdır. Evrensel bir din olan İslam, teorik bakımdan buna açıktır. Çünki İslam, son derece dinamik, gerçekçi ve yeniliklere açık bir dindir. Gerek teorisi, gerek pratiği ve hayata bakışıyla değişen sosyal ve kültürel şartlara ve farklara uymada üstün bir intibak kabiliyetine sahiptir.[1] Ancak dini düşüncede böyle bir islahatı yapabilecek uzmanlara ve teologlara acilen ihtiyaç vardır. Bunlar ise, İslam'ın temel kaynaklarını iyi bilen, Pedogoji ve özellikle de Din Pedegojisi, Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi ve Din Felsefesi eğitimi gören İlahiyat Fakültelerinden çıkması mümkündür.
2-Dini değerlerin yeniden ifade edilmesi ise, onun doğru anlaşılmasına ve doğru öğretilmesiyle mümkündür. Çünkü din oldukça hassas bir konudur. Bir ülkede maddi ve manevi kalkınma ikisi birlikte gerçekleştirilirse, kalkınma hamlesi başarıya ulaşabilir. Manevi kalkınmanın başarılması da, dinin doğru öğrenilmesi ve doğru öğretilmesine bağlıdır. Din eğitimi ve öğretimi de yapılacak olan eğitim reformundan asla ayrı düşünülmemelidir. Bu sebeple din eğitimi veren medreseler, her bakımdan islah edilmelidir. Eğer yeniden ifade edilmezse ve eski klasik kaynaklardaki haliyle günümüze taşınırsa, bugün Afganistan'da talibanlara benzer hareketler bu bölgede de ortaya çıkabilir.
3- Dinin siyasallaştırılmaması için gerekli hassasiyet gösterilmelidir. Artık modern dünyada kırallık ve halifelikle insanların yönetilemiyeceğine ve günümüz için doğruya yakın olanın demokrasi olduğunu insanlarımıza öğretmemiz gerekmektedir. Kırgızistan, diğer İslam ülkelerinin dini tecrübelerinden ve ilmi birikiminden istifade etmelidir. Ancak bunu yaparken İran ve Sudi Arabistan gibi dini siyasallaştıran ülkelerle ilişkilerde çok ihtiyatlı davranılmalıdır. Aksi takdirde buralarda, okutulacak öğrenciler gelecekte önemli problemlere sebep olabilir. Şu anda ilmi çevrelerde, Orta Asya'da dini bakımdan modelin İran, Modeli mi, Sudi Arabistan Modeli mi, yoksa Türkiye modeli mi olacağı tartışılmaktadır. Ancak bana göre, Orta Asya için, ilk ikisinin model alınmasının pek çok sakıncaları olacağına inanıyorum. Türkiye Modeli'ne gelince, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin onun ilmi birikiminden faydalanmakla beraber kendi modelini kendisinin oluşturmasının uygun olacağı kanaatindeyim.
4-İslam'ın dünya görüşünü ve temel esaslarını ele alan kitaplar, alanın uzmanlarına hazırlatılarak halk din konusunda doğu bir şekilde bilgilendirilmelidir. Bu iki bakımdan önemlidir. Birincisi şu anda Kırgızstan'da dini düşüncede etkili olan ya çok eskiden yazılmış eski kitaplardır veya başka dillerden yapılan tercümelerdir. Özellikle bazı aşırı akımlar, kendi eserlerini Özbekçe'ye veya Kırgızça'ya çevirterek bölgede etkili olmak istiyorlar. Böylece başka bölgede yaşanan fikri ve siyasi bunalım, dini düşüncedeki bölünmüşlük bu bölgeye taşınmış olur. Bu sebeple dini düşüncenin yeniden yapılanmasında etkili olacak kaynakların mahalli/orjinal olması ve buranın şartlarına göre yeniden yazılması gerekir.
5-Medreselerde öğretmenlik yapanların ve cami/mescidlerde imam/molda olanların, hizmetiçi eğitim kurslarından geçirilmeside büyük yarar vardır. Çünkü dışardan gelip faaliyet göstereh aşırı grupların ilk muhatabı mollalardır. Bu sebeple onların bilgi eksikliklerinin tamamlanması ve bölgede faaliyet gösteren din, mezhep ve aşırı akımlar konusunda bilgilendirilmesinde büyük fayda vardır. Biz Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi olarak, bu amaçla 3 defa böyle bir kurs düzenledik ve onlar üzerinde yapılan anketler böyle bir kursun çok faydalı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Aslında bütün din görevlileri ve medreselerdeki hocalarının bu kursları bitirmeleri şart koşulmalıdır.
6-İlahiyat Fakültesi mezunları için Orta okullara ve liselere seçmeli Din Tarihi ve İman Sabahı dersleri koymak suretiyle onların bu derselere girmelerinin sağlanması, gençliğin devletin resmi kurumlarında yetişmiş insanlar eliyle dini doğru bir şekilde öğrenme imkanı sağlanmış olacak ve gençlerin başka din ve mezhepleri benimsemesine engel olacaktır. Böylece dini bütünlüğün korunması sağlanacaktır. Yalnız bunun için, en azından İlahiyat doktoru olan uzmanlara ders programları hazırlatılmalı ve bu programa uygun Din Tarihi kitapları yazdırılmalıdır. Böylece ülkede dini bütünlük sağlanmış olacaktır. Aksi takdirde, bilgisizliği dolayısıyla, ata ninesinin dini dışında din ve mezhepleri benimseyenlerin sayısı artacaktır. Bir ülkede, bir anda dini haritada meydana gelecek değişiklikler pek çok siyasi ve sosyal bunalımlara sebep olacaktır. Bunu önlemenin yolu, gençlere dinlerle ilgili doğru bilgiler vermekten geçer.
Bu önlemler alındığı takdirde İslamın, Kırgızgızistan'ın maddi ve manevi kalkınmasında önemli bir dinamik olacağına ve Kırgız halkının eskiden beri mensubu olduğu Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat düşüncesine ters düşen Hizbü't-Tahrir ve Vehhabilik gibi aşırı akımların ve Fundamentalis bazı Hristiyan mezheplerin Kırgızistan'da taraftar bulamıyacağına inanıyorum. Kırgızistan devleti, İlahiyat Fakültesinin açtırmakla yukarıda zikredilen önerilerin gerçekleştirilmesinde ilk adımı atmıştır. Bu bakımdan diğer komşularından oldukça öndedir ve de şanslıdır. Bundan sonrası Fakülte mezunlarının istihdamı ve iyi kullanılmasına bağlıdır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.