Batı dünyasında bilgi, bilim, bilimsel
bilgi ve metod konusunda yaşanan tartışmalar, en genel anlamda bilimleri doğa bilimleri ve sosyal/beşeri/tin
veya manevi bilimler şeklinde bir
ayrımla sonuçlanmıştır. Sosyal bilimlerle doğa bilimleri arasındaki bir ayrım,
metodik açıdan da bir farklılaşmayı beraberinde getirmiş ve her bir alan kendi sorunlarını çözebilecek
farklı metod ve yaklaşımlar geliştirmiştir. Önce Fransız sosyolglarından August
Comte ve Descartes ile Bacon'un bütün bilimlere tek bir metod uygulamayı
öngören açıklayıcı paradigmayı esas alan
Pozitivizm'i büyük yankı uyandırmıştır. Daha sonra Dilthey, doğa
bilimleri ve sosyal bilimler arasında ayrımı gerçekleştiren ve sosyal bilimlere
has anlayıcı-yorumlayıcı paradigmayı esas alan anlayışın öncüsü olarak dikkat
çekmiştir. Gerek Dilthey ve gerek onun takipçileri sosyal bilimlere özel ve onları tabiat ilimlerinden ayıran bir
karakteristiğin bulunduğunu, dolayısıyla bu ilimlerin doğa bilimleri alanı
içine sokulamayacağını ve onun metoduna bağlanamayacağı tezini güçlü bir
şekilde savunmuşlardır.[1]
Dilthey ve Rickert’in üzerinde önemle
durdukları nokta, tarihsel ve sosyal gerçeklikle ilgilenen manevi ilmin, tabiat
ilmi gibi açıklayıcı bir kanun olmadığıdır. Sosyal bilimler, anlayıcı
bilimlerdir. Rickert, bu ayırımı doğa bilimlerinin umumileştirici ve sosyal bilimlerin ise ferdileştirici olduğu
şeklinde değerlendirir.[2] Bu alanda pek çok yorum ve yeni yaklaşımlar
bulunmaktadır; konumuza her hangi bir
fayda sağlamayacağını bildiğimizden, burada
bunların tartışmasına girmek istemiyoruz.
Ancak bugüne kadar, sosyal bilimlerde olduğu gibi, din bilimlerinde de,
dini inançları, olguları ve süreçleri, mezhepleri, mezheplerin cemiyyeteki
tezahürlerini incelemek üzere genel geçer tek bir bilimsel yaklaşım ortaya
konulamamıştır, bilakis birden fazla yaklaşım geliştirilmiştir. İslam
düşüncesinde ilk ortaya çıkan ve kendine has edebiyatı ve yaklaşımları olan
mezhepler tarihi yazıcılığı da, sosyal bilimler için geliştirilen çağdaş
yaklaşımlardan, önce Pozitivist, daha sonra Tarihsel-Sosyolojik yaklaşımdan
nasibini almıştır. Her şeye rağmen mezhepler tarihi araştırmalarında, bilimsel
bilgi üretme konusunda nasıl bir usul takip edeceği, klasik kaynaklardaki sahayla ilgili problemler
ve onların çözümünde takip edilecek usulün ne olduğu gibi temel sorunlardan oluşan İslam
Mezhepleri Tarihi'nde Usul tartışması, onun
modern dönemde bir bilim hüviyeti
kazanabilmesi bakımında son derece önemli bir tartışmadır. Çünkü Fuad
Köprülü'nün de dediği gibi, " her ilim, ancak kendine mahsus ilmi
metodlarla teşekkül edebilir"[3] ve bilim hüviyetini kazanabilir. Diğer taraftan
bu mesele, genel anlamda bir yönüyle sosyal bilimlerde ve din bilimlerinde
metod tartışmalarıyla, diğer yönüyle de, Tarih
ile Din Sosyolojisi ve Bilgi Sosyolojisinde usul tartışmalarıyla
yakından ilişkili bir meseledir. Buna ilaveten Batı'da Hrıstiyan mezhepler
üzerinde yapılan Sosyolojik ve Psikolojik çalışmalarla birlikte Mezhepler Psikolojisi ve Mezhepler
Sosyolojisi gibi yeni bazı bilim dalları oluşmaya başlamıştır. Bu alanlarda
yazılan çalışmalar, metodoloji
tartışmalarına yeni bir boyut kazandırmıştır.
Konunun son derece karmaşık olmasına
rağmen, ülkemizde batıda geliştirilen sosyal bilim yaklaşımları ve metodlarını
günedemine alarak kendi bilim dallarına
uygulamayı veya uyarlamayı başarabilen bilim dallarından birisi de Mezhepler
Tarihi olmuştur. Bu bakımdan günümüz mezhepler tarihçileri, Yusuf Ziya Yörükân tarafından bu alana
uygulanmaya çalışılan Sosyal-Pozitivist
yaklaşım tecrübesini hazır bulmaları
dolayısıyla kendilerini son derece şanslı görmelilerdir. Şunu da itiraf etmek
gerekir ki, böyle bir tecrübe bize hastır ve
ne batıda ne de İslam dünyasında
bir örneği yoktur. Burada, bu teşebbüsün mezhepler tarihi yazıcılığı ile
ilgili tarihi ve metodolojik problemlerin tamamını çözdüğünü söylediğimiz
sanılmamalıdır. Zaten sonraki mezhepler tarihçileri tarafından da böyle
algılanmamış olup yeni yeni yöntem ve yaklaşımlar denenmeye ve geliştirilmeye
çalışılmıştır. Biz, bugün hala sıcaklığını koruyan Mezhepler Tarihinde Usul
tartışmalarına geçmeden önce, kavram kargaşalarına sebebiyet vermemek için önce
bazı kavramların tanımları ve içerikleri
üzerinde durmak istiyoruz.
Usul
kavramı, çoğu kere bilimsel araştırma teknikleriyle karıştırılır. Başlıkta yer
alan usul, " bir bilimin amacına ulaşmasını sağlayan zihinsel tutumların
ve düşünsel girişimlerin tümü"[4] anlamında kullanılmakta olup, nasıl bir mezhepler
tarihi yazıcılığı sorunsalına cevap aramaktadır. Diğer bir ifadeyle klasik ve
yaşayan mezhepler ile günümüz çağdaş dinî akımlar konusunda bilimsel,
savunulabilir, sistematik, yansız ve güvenilir bir bilgi nasıl ve hangi
yöntemle üretilebilir? Örneğin mezhepler
tarihi yazıcılığında sosyal-pozitivist,
tarihsel-sosyolojik, işlevselci, yapısalcı, diyalektik, analitik veya zihniyet
çözümleyici bir yöntemin anlamı, değeri
ve sonuçları nedir? Burada sosyal bilim
olarak gördüğümüz Mezhepler Tarihi yazıcılında tekçi bir yaklaşım bulma
amacında olmadığımızı, bu konudaki gelişmeler göz önünde bulundurularak usuller
üzerine konuşulacağını belirtmekte fayda vardır. Bu bakımdan ülkemizde ve
dışarıda akademik olmayan çevrelerce hiç bir bilimsel kaygı taşımaksızın
mezhepler hakkında yazılmış eserler ve bunlarda yer alan çeşitli metodolojik
problemler konumuz dışında tutulacaktır.
Fırka, sözlükte ayrılık, farklılık, değişme,
bölünme ve sapma gibi anlamlara gelmektedir. İslam Mezhepleri tarihinin klasik
kaynaklarında, itikadi ve siyasi
gayelerle vücud bulmuş fikirler ve
şahıslar etrafındaki zümreleşmelere fırka adı verilmektedir. Mezhebe gelince, sözlükte, benimsenen görüş, farklı tutum ve
davranış, fikir ve gidilen yol gibi
anlamlara gelir. Klasik ve modern kaynaklarda fırka yerine de kullanılan mezhep
adı, fırkadan daha kapsamlı bir anlama gelmektedir. Dilimizde, gerek siyasî ve itikadî, gerekse
fikhî ekollerin tümüne mezhep adı verilmekte olup, itikadi ve amelî yani inanç, ibadet ve muamelatla ilgili karşılaşılan meselelere
çözümler üretmek için ortaya çıkan İslam Düşünce ekollerinin tamamını ifade
eder. Fırka anlamında kullanılan mezhebin pek çok tanımı yapılmış olmakla
birlikte[5], Mezhepler Tarihi kavramı olarak en kapsamlı
tanımı Fığlalı tarafından şöyle yapılmıştır: "Mezhep, bir takım siyâsî, ictimaî, iktisadî ve diğer
hadiselerin tesirlerinin, mezhep kurucusu sayılan insan ile, ona uyanlardaki
fikrî, dinî ve siyasi tezahürüdür."[6] Fırka ile
mezhebi özgün anlamları itibariyle ayrıştıracak olursak, bunlardan siyasi-itikadi alanla ilgili
farklılaşmalara fırka, ameli-fikhi boyutu ağır basanlara fıkıh mezhepleri
denilir. Başka bir tanım yapacak olursak, mezhepler, din anlayışındaki farklılaşmaların kurumlaşması sonucu ortaya
çıkan dinî nitelikli beşeri oluşumlar olup dinin anlaşılma biçimleri ile ilgili
siyasi-itikadi veya fıkhi-ameli tezahürlerdir. Biz, tebliğimizde klasik
literatürde daha çok fırka diye bilinen birincisini ele alacağız, ancak mezhep
adını kullanacağız. Bu yüzden mezheplerin, ortaya çıktıkları ortamın düşünce kalıpları
olarak ele alınması gerekir. Burada mezhep olgusu, her ne sebeple olursa olsun,
dinle özdeşleştirilmeyecek ve bunlardan
her hangi birisi İslam'ın temsilcileri olarak görülmeyecektir[7]. İslam'ın
anlaşılma biçimleri olarak kabul edilen mezheplerin ortaya çıkması, tarihsel,
politik-dini ve beşeri bir olgudur. İnsanlar farklı bakış açılarına göre bu
metinlere yaklaştıklarından farklı sonuçlar elde ettiler. Çünkü bunların kültür
düzeyleri, anlayışları, bakış açıları birbirinden farklı idi. Neticede her grup, belli bir zihniyetle ve
belli metodlardan hareketle farklı sonuçlar elde ettiler ve bunları ayet ve
daha sonraları hadislerle temellendirmeye çalıştılar. Her mezhebin ürettiği
görüş ve çözümler, belli dönemin dini
ihtiyaçlarını karşılamak üzere ortaya konulmuş olduğundan tarihseldir.
Siyasi ve itikadi
alanda ortaya çıkan her anlayış ve yaşayış biçimi, tek bir kişinin görüşü
olarak kalıp ictimaileşmedikçe mezhep olamıyacağından, mezhep hüviyeti
kazanabilmesi için şu boyutlarıyla tezahüre ihtiyaç duyar.
Siyasi ve itikadi mezhepler, tarihi süreçte
müslümanların karşılaştıkları siyasi
veya inançla ilgili köklü problemler üzerinde sistematik ve tutarlı
fikirlerden oluşan bir teoloji veya nazariye geliştirmek suretiyle
kurumsallaşırlar. Aksi takdirde, bu kurumlaşmayı tamamlayamazlar, başka bir
kurumlaşmış fikir ekolünün uydusu haline gelirler, ya da bunu başarmış Teolojik
ekolün temel görüşlerini kabul ederek, ayrıntılarda bazı farklı görüşler ortaya
koyarlar. Bu durumda bağlı olduğu siyasi ve itikadi düşünce ekolünün alt kolu
haline gelir. İslam düşüncesinde,
sistematik teoloji ve ya nazariye geliştirenlerin başında Haricilik, Şia (
Zeydiyye, İsmailiyye, Onikiimamiyye), Mürcie, Mutezile, Maturidilik ve Eşarilik gelmektedir. Bu mezheplerin ortaya
koyduğu görüşlerin ve bunların tartışılması sonucunda İslam Teolojisi'nin genel
çatışı oluşmuştur. Örneğin, Şia İmamet nazariyesiyle, Mutezile Tevhid ve Adalet
nazariyesiyle, Mürcie İman nazariyesiyle, Hariciler İman ve Hilafet konusundaki
görüşleriyle diğerlerinden farklı görüşler ortaya koyarak bu çatının oluşmasında büyük rol
oynamışlardır. Sistematik teolojinin ana konularının başında, Allah ve sıfatları ( Uluhiyyet), Peygamberlik
(Nübüvvet), Öldükten sonra dirilip hesaba çekilme ( Mead), İman ve büyük günah
( el-Esma ve'l-Ahkam), Kader, İyiliği Emretmek Kötülükten Sakındırmak ( Emr-i
bi'l-Ma'ruf Nehy-i ani'l-Münker) ve Devlet Başkanlığı (İmamet/ Hilafet)
gelmektedir.
Siyasi
ve itikadi bir oluşumun, mezhep
kimliğiyle tanınması için, ortaya koyduğu teoloji veya nazariyeyi ele alan temel eserler bırakmış olması önemli
bir aşamayı teşkil eder. Çünkü bu eserler, toplumsal yapıyla birlikte bir
devamlılık ve tutarlılık kazandırmaktadır. Ayrıca görüşlerinin başkaları
karşısında savunulabilir, tutarlı ve insicamlı hale gelmesini sağlamaktadır.
Devamlılıkla kastedilen iç ahenklilik, özgünlük ve sistemliliktir.
Süreklilikten kastedilen ise, direnç ve istikrar içerisinde değişme ve
kendisini yeniden üretmesidir. Her bir
mezhep kurucusu kabul edilen imamı veya onu takip eden mensupları, yukarıda
zikredilen temel kelami konularda veya bunlardan birisinde benimsedikleri
görüşleri uzun uzun tartışıp akli
delillerle ve Kura'n ayetleriyle
destekleyerek savundukları bir çok eser yazmışlardır. Bugün her hangi
bir kelami eseri alıp okuduğumuzda,
bunun yazarının hangi mezhepten olduğunu
o eserde savunduğu fikirlerinden çıkarmak mümkündür. Çünkü aynı düşünce
ekolünde yer alanların eserlerinde, konuların sıralaması, görüşlerine önem
verdikleri ve savundukları alimlerin adları, zihniyetleri, referans çerçeveleri
ve kavram dünyaları hep birbirine benzer. Siyasi ve Teolojik düşünce
ekollerinin bu eserleri, bugün elimizdedir. Hatta her mezheb, tarih boyunca
önemli kültür merkezlerinde kendine ait bir takım medreseler kurmak suretiyle
bu eserlerini okutmuş ve görüşlerini yaymaya çalışmışlardır. Teolojiler, daha
çok yazılı kaynaklarla ve belirli mekanlarda aktarılır.
Her
hangi bir düşünce ekolünün siyasi ve itikadi bir mezhep hüviyeti kazanabilmesi
için, bir diğer boyut ise, ortaya
konulan siyasi veya kelami nazariyenin sadece eserlerde kalmayıp bir toplum
tarafından benimsenmesi, yani toplumsal boyut kaanmasıdır. Bir bilginin ortaya
attığı görüşleri insicamlı bir akide oluşturabilir, ancak bunları benimseyen,
savunan ve devam ettiren mensupları yoksa
o zaman bu bir mezhep olarak kabul edilmez. Bunun için mezhebin
tanımında belli görüşler ve fikirler etrafındaki teolojik-dini veya fıkhi-ameli
zümreleşmelerdir kaydı konulmaktadır. Mezhepler, tarihin belirli bir döneminde
ortaya çıkan ve içinde doğdukları siyasi ve ictimai şartlardan etkilenen
kurumlar oldukları için, bütün müslümanlar
tarfından değil bazı topluluklar tarafından benimsenir. Bazı mezhepler ise, her
toplumun desteğini almak yerine tek bir soyun veya boyun desteğini kazanabilir.
Ama genelde mezheplerde tek bir etnik yapı yoktur. Bir mezhepte her soydan ve
boydan insan olabilir. Örneğin Şia'da baskın etnik unsur, Farslar iken Maturidilik ve Hanefilikte baskın unsur
Türkler'dir. Bununla birlikte mezhepler
tek bir soyda ve boyda devam etmez. Diğer taraftan mezheplere giriş ve çıkışın
belli şartları ve törenleri yoktur.
İsteyen istediği mezhebe, törensiz girebilir ve çıkabilir. Mezheplerde kurucu
imamlar önemli olmakla birlikte, toplumsal yapı içerisinde bir hiyerarşi ve bunların huzurunda yapılan vakitleri
belirlenmiş mezhep ayinleri ve törenleri yoktur.
Siyasi
ve İtikadi mezheplerde, diğer boyutlar kadar olmamakla birlikte fıkhi-ameli
boyut da önemlidir. Bazı mezhepler, hem
teolojisini hem de fıkhını üretmişken bazıları diğerlerinin ürettiği fıkha göre
amel ederler. Örneğin Ebu Hanife, hem Mürcii-Maturidi kelamın oluşmasına
katkıda bulunmuş hem de Hanefilik diye bilinen fıkıh mezhebinin kurucusu
olmuştur. Şia'nın da Caferilik adıyla kendine has bir fıkıh okulu/mezhebi
vardır. Bazı mezhepler ise, ibadetler ve diğer pratiklerde, kendi fıkıhlarını
üretmek yerine Teolojik konularda muhalif gördüğü mezheplerin fıkhi görüşlerine
göre amel etmiştir. Örneğin Mutezile ve Taberistan Zeydileri, Hanefiliğe göre amel edilmiştir.
Mezhepler
tarihinde usul tartışmasının sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için öncelikle
mezhepler tarihinin bir bilim olarak ne olduğunun tanımlanması öncelikli bir
sorun olarak karşımızda durmaktadır. Ne var ki mezhep ve fırka ile ilgili pek
çok tanım yapılmış olmakla birlikte,
İslam Mezhepleri Tarihi'nin konu ve alanına göre tanımı, tespit
edebildiğimiz kadarıyla, Taşköprüzade, Fığlalı ve Onat'ın tanımları istisna edilirse bugüne kadar
yapılmamıştır.[8] Yalnız üzerinde ittifakedilen husus, İslam
mezhepleri tarihini inceleyen ilme, Makalat,
İlmü'l-Makalat, İlmü Makalati'l-Fırak, Milel-Nihal, el-Ehva Ve'l-Bida'
dendiği, bu işle uğraşanlara ise Mezhepler Tarihçileri (Ashabu'l-Makalat)
dendiğidir[9].
Taşköprüzade, Mezhepler Tarihi İlmini İlmu
Makâlâti'l-Fırak adıyla şöyle tanımlamaktadır: " İlâhî akîdelere
müteallik bâtıl mezhepleri kaydetmekten bahseden bir ilimdir."[10] Onun tanımı, son derece önemli olmakla beraber
batıl mezhepler kaydını koymakla bu ilmin ilgi alanını oluşturan mezheplere
önyargılı bir yaklaşım sergilendiğinden tashihe muhtaçtır. Günümüzde konuyla ilgili ilk tanım Fığlalı tarafından şöyle yapılmaktadır: İslam mezhepleri Tarihi, "İslam
düşüncesinin veya başka bir ifadeyle "fırkalaşma" veya "
zümreleşme" faaliyetlerinin gelişme seyrini göstermeyi esas alan"[11] bir bilim dalıdır. Bu tanıma göre, İslam
Mezhepleri Tarihi, fikirler, fırkalaşma ve zümreleşmelerle ilgili süreçleri
inceleyen bir bilim olarak görülmektedir. Mezhepler Tarihi'nin bir bilim olarak
daha kapsamlı bir tanımı Onat tarafından
şöyle yapılmıştır: "İslam Mezhepleri Tarihi, siyasi ve itikadi gayelerle
vücud bulmuş "İslam'ın Düşünce Ekolleri" diyebileceğimiz beşeri
oluşumları, bilimsel yöntemlerle inceleyen bir bilim dalıdır."[12]
Bu iki tanımı esas alarak şöyle bir tanım yapmak
istiyorum: İslam Mezhepleri Tarihi,
geçmişte ve günümüzde siyasi ve itikadi gayelerle vücud bulmuş "İslam
Düşünce Ekolleri" diyebileceğimiz beşeri ve toplumsal oluşumların, doğdukları ortamı, doğuş sebeplerini,
teşekkül süreçlerini, fikirlerini, mensuplarını, edebiyatını, yayıldığı bölgeleri,
İslam düşüncesine katkılarını temel kaynaklardan hareketle zaman-mekan
bağlamında ve fikir-hadise irtibatı çerçevesinde betimleyici metodla ve tarafsız bir gözle inceleyen bir bilim
dalıdır. Tanımdan anlaşılacağı gibi, incelenecek olan İslam tarihinde geçmişte
ve günümüzde ortaya çıkan itikadî ve siyasî düşünce ekolleridir. Dolayısıyla ameli sahadaki düşünce ekolleri
İslam Mezhepler Tarihi'nin alanına doğrudan girmemektedir. Ancak
"günümüzde" kaydıyla, son yüzyılda siyasî gayelerle vücud bulmuş dinî
hareketler kastedilmektedir. " Beşeri ve toplumsal oluşumlar"
ifadesi, mezheplerin ilahi kaynaklı ve dinin temsilcileri olarak görülmemesine
yönelik bir ifadedir. "Zaman-mekan bağlamında ve fikir-hadise irtibatı
çerçevesinde" kaydıyla, Mezhepler Tarihi'nin tarihi olguları ve hadiseleri
incelemede öne çıkan tarihsel bir yaklaşımın zikredilen prensipleri
doğrultusunda, mezhepleri ele alan bir
bilim olduğu kastedilmektedir. Bu noktada Mezhepler Tarihi’nin Tarih bilimiyle
olan ilişkisi gündeme gelmektedir. Son olarak “betimleyici bir metod”
ifadesiyle Mezhepler Tarihi'nin anlayıcı-yorumlayıcı paradigmayı benimseyen
sosyal bilimler içerisinde yer alan bir bilim olduğuna dikkat çekilmektedir.
İslam'ın
başlangıcından bugüne kadar ortaya çıkmış
itikadi ve siyasi mezheplerin ve çağımızda etkili olan siyasal dini
akımların tamamı İslam Mezhepleri Tarihi'nin alanı ve sınırları içerisinde yer
almaktadır. Mezhepler tarihi yazacılığı
konusunun sağlıklı bir zeminde tartışılabilmesi için, öncelikle onun alan ve
sınırlarının tespiti gerekir. Milel-Nihal adıyla yazılan dinleri, dinî-siyasî mezhepleri ve felsefî
ekolleri birlikte alan bazı eserler bir kenara bırakılırsa, Mezhepler Tarihinin alanını oluşturan temel
sorunsallar şunlardır:
Mezhep ve dinî akımların isimlerinin
ne anlama geldiği, kimler tarafından niçin ve hangi anlamda kullanıldığı sorunu son derece önemlidir. Dolayısıyla
Mutezile, Şia, Kaderiyye, Mürcie, Havaric ve benzeri mezhep adlarını, ortaya
koymak için, bunların “ne olduğu”
sorusunu aydınlatmak Mezhepler Tarihi araştırmalarında öncelikli bir yere sahiptir. Bu aşama, ilgili
mezhebin hangi isimle anıldığı ve bu isimle neyin kastedildiği, bu ismin
verilme gerekçeleri, kendileri tarafından mı üretildiği, yoksa muhaliflerince
mi verildiği gibi hususların analizinden oluşmaktadır. Yani bir mezhep ismi,
ilk defa kim tarafından, kimlere veya
hangi gruba hangi anlamda, ne zaman
kullanılmıştır.
Mezheplerin veya fırkaları, içinde
doğdukları siyasî, ictimaî, dinî, tarihî ve kültürel sebeplerinden tecrid
ederek anlamak mümkün değildir. Bu
yüzden “hangi ortamda ve niçin ortaya
çıktıkları” sorusu, Mezhepler Tarihi araştırmalarında cevaplandırılması gereken hususlardır. Burada
aydınlatılması gereken noktalar,
ilgilenilen mezhebin hangi şartlar altında nasıl ve niçin ortaya çıktığı
ve varoluş sebeplerinin ne olduğudur. Başka bir ifadeyle mezheplerin ortaya
çıkmasında etkili olduğu ileri sürülen siyasi, dini, ictimai, tarihi
hadiselerin bu mezheplerin doğuşuna, liderine ve ona tabi olanlara ne derece
etki ettiği araştırılmaktadır. Mezheplerin doğşunu hazırlayan sebepler kadar,
eski kültür ve dinî-felsefî geleneklere kadar uzanan doğuş öncesi şartlar ve
sebepler de önemledir. Bu sorun, mezheplerin menşeinin aydınlatılmasıyla da
yakından ilgilidir.
Dinî
toplumsal hareketlerin kurumsallaşması, belli aşamalardan ve uzun süreçlerden
sonra gerçekleşir. Hiç bir dini ve sosyal hareket, bir günde veya bir haftada
ya da bir yılda ortaya çıkmaz, bunun için uzun bir süreçten ve çeşitli
aşamalardan geçmeye ihtiyaç duyar. Her mezhebin bir teşekkül süreci ve doğuş
zamanı vardır. Araştırılacak olan mezhep hakkında doğru bilgilerin tespiti için
bu sürecin ve doğuş zamanının önemi büyüktür. Bu da, her hangi bir mezhebin teşekkülünün“nasıl ve ne zaman ” olduğu
sorularının aydınlatılmasıyla mümkündür. “Ne
zaman” sorusu aslında nasıl sorusuyla yakından irtibatlıdır. Bu
soruyla mezhebin ne zaman ortaya çıktığı ve teşekkül
süreçlerinin hangi zaman dilimlerine tekabül
ettiğinin belirlenmesi amaçlanır. Bir mezhep, kurumsallaşmasını tamamlamış bir
yapı olarak görülmeye başlandığı andan itibaren teşekkül sürecini
tamamlamış demektir. Bu konu Mezhepler Tarihi'nin en sorunlu alanlarından birisini oluşturur.
Her mezhep veya dniî bir akım, tıpkı
diğer toplumsal hareketler gibi, insan topluluklarının yaşadığı mekanlarda
ortaya çıkarlar. Bazı kültür ve yerleşim merkezleri, belli anlayışların ortaya
çıkmasında etkin rol oynamıştır. Aslında bu durum, dini anlayışların ortaya
çıkmasında coğrafi şartların rolü ve şehirler arası rekabeti ile de yakından
ilgilidir. Doğduğu yerin tespit edilmesiyle, mezhebin kültürel ve toplumsal
arkaplanı daha iyi anlaşılmış olacaktır. Dolayısıyla,
“nerede” sorusu da diğerlerinden
bağımsız düşünülemeyecek bir sorudur, ancak sorulması gereken bir sorudur. Bu
bakımdan mezhebin ortaya çıktığı coğrafyanın ve şehrin tesbit edilmesi, coğrafi
şartlar, bu bölgenin bilim, ticaret, sanat, edebiyat yönünden gelişmiş olup
olmaması ve çevre-merkez ilişkilerinin ortaya konulmasına özen gösterilmelidir.
Mezhepler, genelde kişiler veya
fikirler etrafındaki zümreleşmeler olarak ortaya çıktığı için mezhebin kurucusu
olarak bilinen kişiler, belli bir soya mensup kişi liderliğinde, mevali veya mevali olmayan
sınıflardan destek almaları, dolayısıyla “kim
veya kimlerle” sorusu da mezhepler tarihi araştırmalarında önemlidir. Bu
soru ile psikolojik ve sosyolojik açıdan mezhebin kimler tarafından temsil
edildiği ve ilgili düşünceyi ilk olarak kimlerin temellendirdiği bulunmaya
çalışır. Bu kişi veya kişilerin geçmiş hayatının incelenip ortaya konulması
gerekir. Kendinden önceki siyasi olaylar hakkındaki görüşlerinin, kendi
dönemindeki siyasi olaylara katılıp katılmadığının, yabancı dinî –Yahudilik,
Hıristiyanlık, Zerdüştlük….- fikrî –Yunan, Fars, Hind düşüncesi…- ve kültürel
yapılardan etkilenip etkilenmediklerinin, eğer etkilenmişlerse, ne kadar
etkilendiklerini tespiti gerekir.
Bir mezhebin ve dinî akımın
kurumsallaşmasında ve fikirlerinin sistemleştirilmesinde ilk mensuplarının
önemli bir yeri vardır. Bu bakımdan, mezheplerin kurucuları veya ilk
temsilcilerini ortaya çıkarmak için " kimler" sorusuna, mezhebin
kurulmasında rol oynayan kişi, kişiler veya grup üzerinde derinleşmek suretiyle
mutlaka cevap aranmalıdır.
Her bir mezhebi ve dinî akımı,
diğerlerinden farklı kılan kendine has siyasi ve itikadi fikirleri ve kavramları bulunmaktadır. Dolayısıyla
mezhebin kendi düşüncesinde temel göstergeler olarak ortaya koyduğu “anlam haritası”nın ve “kavramsal dünyası”nı oluşturan bu
fikirlerin ve kavramların da belirlenmesi gerekmektedir. Burada
cevaplandırılacak soru, “hangi” fikir ve kavramların bir
mezhebin göstergeleri olduğu ve bunlar arasındaki ilişkilerden hareketle genel
yapının ortaya konulmasıdır.
Mezhepler ve dini akımlar
hakkında sağlıklı ve doğru bilgilere ulaşmak ve bilimsel bilgi üretebilmek
için, her mezhebin birinci el kaynaklarına yoksa ikinci el kaynaklara veya
diğer edebiyatına ulaşmak gerekir. Dolayısıyla mezheplerin “birinci el kaynakları”nın ve “Edebiyat”ının, neler olduğu yayınlanıp yayınlanmadığı,
yayınlanmışsa güvenilirlik derecesi mezhepler tarihcisinin önünde duran temel
bir sorundur. "Edebiyatı" tabiri özel olarak seçilmiştir. Bu sadece
mezheplerin kendisini tanımlamak için kullandıkları kaynakları değil,
kendilerin hakkında bilgi veren her çeşit döküman ve numismatik de dahil her
çeşit belgeyi ihtiva eder. Orta Asya'da yapılan kazılardan Mukanna ve
Haricilerin Hamziyye grubunca bastırılan paraların bulunması Mezhepler tarihine
İslam kültür ve medeniyetiyle ilgili yapılan arkeolojik kazılarla yakından
ilgilenmeyi beraberinde getirmiştir.
Mezhepler
ve diîi akımlar, doğuş dönemlerinden başlayarak sürekli bir değişim ve
dönüşümle karşı karşıya olduğundan ilk ortaya çıktıkları bütüncül yapısını
koruyamamışlardır. Bunun sonucunda değişerek ya tamamen farklı bir mezhep hüviyeti
kazanmaktadırlar veya temel görüşlere bağlı kalmakla birlikte yeni görüşler
ortaya atarak diğerlerinden ayrılmaktadırlar. Fırkaların kendi içindeki bu
fikri bölünmelerin ve farklılaşmaların "niçin" yaşandığının analiz
edilerek ortaya konulması en temel sorunlardan birisidir. Bu sürecin
aydınlatılması, dinî-politik hareketleri yükselme ve dağılma sürecine de ışık
tutacaktır.
Mezhepler,
kimi bölgelerde zayıf ve güçsüzdür, kimi bölgelerde güçlüdür. Bunun fiziki
mekan, imkanlar ve kültürel şartlarla ilgili olduğu kadar orada yaşayan
insanların dini ihtiyaçlarına cevap verip vermemesiyle de yakından ilgilidir.
Burada "nerede" doğduğu,
ve hangi zaman dilimlerinde "nerelerde" temsil edildiği gibi
hususlara yanıt aranır ve mezhebin coğrafi dağılımı ve nüfus oranları ortaya
konulmuş olur.
Mezhepler, siyasal ve itikadi
kimliklerini sırf ortaya attıkları fikir ve nazariyelerle kazanmazlar. Onların
neye karşı çıktığının ve diğer gruplardan hangileriyle tartışmalara girdiği ve
bunların neler olduğunun tespiti mezhebin kimliğinin oluşum sürecini anlamakta
önemlidir. Bu bakımdan “diğer mezheplerle
olan ilişki”sinin de ortaya konması gerekmektedir. Bu da hem siyasi hem
sosyal ve hem de nazariye itibariyle diğerleriyle kapsamlı bir mukayeseyi
gerektirmektedir. Çağdaş mezhepler tarihi araştırmalarında, bilebildiğimiz
kadarıyla, şimdiye kadar denenmemiş olmasına rağmen, Karşılaştırmalı Mezhepler
Tarihciliği’nin veya Fenomenolojik Yaklaşım’ın oluşması için son derece müsait
bir alandır. Ancak bu yaklaşımın sağlayacağı olumlu ve olumsuz katkılar henüz tartışmaya açılmış değildir. Örneğin hakimiyet ve iktidar yarışının bir
sonucu olarak imamet konusunda mezheplerin ne tür alternatif görüşler geliştirdiği
bu yolla ortaya konulabilir.
Yaşayan
siyasi-itikadî mezheplerin “günümüzdeki
durumu”nun ne olduğu da cevaplanması gereken sorulardan birisidir.
Toplumsal tezahürleriyle yaşamakta olan bir mezhebin, günümüz imkanlarından faydalanılarak
hangi ülkelerde ne kadar nüfusa sahip olduğu, yani coğrafi dağılımı ve nüfus
oranlarının haritalaştırılması mezhepler tarihinin önemli bir konusunu
oluşturmaktadır.
Klasik
İslam Mezhepleri kaynaklarında görmezden gelinen konuların başında mezheplerin
İslam düşüncesinin inkişafına katkıları ne olduğu gelmektedir. Bu bakımdan her
hangi bir mezhebin, “İslam düşüncesine ve
bu düşüncenin umumî inkişafına olumlu
veya olumsuz katkıları”nın ne şekilde seyrettiği de cevaplandırılması gereken bir başka husustur.
Son olarak mezheplerle ilgili
gerek makale, gerek tez ve gerekse telif düzeyinde yapılmış olan bütün
yeni çalışmaların da konuyla ilgili bilimsel araştırmaya başlamadan
belirlenmesi gerekmektedir. Özellikle mezheplerle ilgili yapılan her çalışmanın
Giriş kısımlarında, incelenmekte olan meseleyle ilgili birinci ve ikinci el
kayanaklarla çağdaş araştırmaların yapılan çalışma açısından değerlendirilmesiyle
başlanması hayati bir önem taşımaktadır.
Bütün
alanlarda olduğu gibi, Mezhepler Tarihi araştırmalarında da birinci el
kaynakların sıhhati ve değeri çok
önemlidir. İşin içerisine, bir de bize
kaynaklık eden eserlere, yazıldığı dönemin siyasi idaresinin baskısı ve
yönlendirmesin etkileri, bir şahsın kendi mezhebini methetmek ve karşı tarafı
eleştirmek için yalan yanlış ve çarpıtılmış bilgilerle doldurulmuş olması
hesaba katılırsa bu kaygının ne kadar haklı olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Mezhepler tarihi yazıcılığında, İslam tarihinde fırkalar/mezhepler ve dinlerin
ilk önce kim veya kimler tarafından ve bu tetkikatın hangi ihtiyaçlardan
doğduğu, başlanğıçtan bugüne kadar hangi
kaynaklar bulunduğu ve bunların nasıl yazıldığı, daha sonra müstakil Makâlât geleneklerine nasıl dönüştüğü son derece önemlidir ve
tetkike muhtaçtır.[13] Bize
ulaşan ve ulaşmayan Makâlât türü
eserler ve yazarlarının mensup oldukları mezhepler incelendiğinde, ilk yazım
geleneğinin her mezhep mensubunun sırf kendi görüşlerini savunmak ve başka
görüşleri eleştirme şeklinde mezhebî veya sırf ilmî gayelerle başladığı
görülmektedir. Bu konuda öncelik, tarih sahnesine ilk çıkan mezhep olması dolayısıyla, muhtemelen
Hariciliğe ve akabinde Mürcie'ye aittir. Böylece başlangıçta her mezhep
mensubu, belli konularda Kitâbu'l-İrcâ’, Makâle fi'l-Hurûc, Risâle fi'l-İmâme, Risâle
fi'l-Kader, Risâle ila Necdet b. Âmir(Uveymir), Risâle ila Nâfi’ b. el-Ezrak,
Kitâb Usûl el-Hamse, er-Red ala'l-Kaderiyye veya Makâle fi .... adıyla bilinen sonraki dönemde Kitâbu'l-Makâlât,
Makâlâtu'l-Fırak, Makâlâtu'l-İslâmiyyîn,
el-Milel ve'n-Nihal, Kitâbu'r-Red ale'l-Ehvâ’, Fıraku'l-Mufterika ve diğer
sistematik Makâlât geleneğinin dayanacağı
metinler oluşturmuştur. Ancak Emevî veya Abbasî yönetimi de, zaman zaman kendi
yönetimine karşı olan veya olmayan
mezhep ve fırkaları tespit etmek amacıyla siyasî gayelerle onları tespit
etme veya ettirmeye yönelik bazı çalışmalar yapmış görünmektedir. Örneğin,
verilen bilgiler doğruysa, Abbasî healifesi Mehdî (158-169/774-785),
İbnu’l-Mufaddaz (İbnu’l-Mak’ad ?) adlı birisine mevcut fırkaları tek tek tespit
etmesini istemiş ve o da bu konuda bir eser yazarak halka ilan etmiştir.[14]
Bundan dolayı, yapılacak araştırmalarda birinci el kaynakları araştırırken,
sadece genel olarak bilinen Makâle,
Makâlât, Milel-Nihal, Fırak ve Ehlu'l-Bida' gibi başlıklardan hareket
edilmemelidir. Mezhepler Tarihi eserlerinde, çoğunlukla Makâle, Fırak ve Milel-Nihal kullanılmakta olduğu için, Mezhepler
Tarihi yazıcılığındaki tarihî gelişmeye de
ışık tutan bu kullanımların ne
anlama geldiğini açıklamak istiyoruz.
Makâle,
yazı, görüş, düşünce ve inanç gibi anlamlara gelmektedir. Mezhepler
Tarihi'nde, Ehl-i Sünnet dışındaki fırkalara mensup şahısların, İslam toplumunda
Hz. Peygamber sonrasında meydana gelen siyasî ve itikadî tartışmalar veya kendi
döneminde ortaya çıkan meselelerden biri veya
bir kaçı hakkında kendi (veya
fırkalarının) görüşlerini açıklamak, mezhebini savunmak ya da başkalarının
(veya fırkaların) görüşlerini reddetmek, kötülemek ve eleştirmek
amacıyla kaleme aldıkları küçük eserlere Makâle denilmektedir.[15]
Makâlenin çoğulu olan Makâlât
adlı eserler, daha sonraları Ehl-i Sünnet olarak isimlendirilen merkezi
zümrenin ve otoritenin siyasi ve çeşitli konulardaki dini bakış açılarını
eleştirmek amacıyla kaleme alınmıştır. Bu sebeple ilk dönemlerde Ehl-i Sünnet
dışı fırkalarca yazılan makale veya Makâlât'larda yer alan görüşler,
daha sonraki bazı Ehl-i Sünnet alimleri tarafından sakıncalı ve tehlikeli kabul
edilerek eleştirmek, veya sırf bunları açıklamak amacıyla bir araya toplanıp
sınıflandırılmak istenmiştir. Böylece Ehl-i Sünnet çevrelerinde de, siyasî ve itikadî fırkaların
bütün görüşlerini bir araya getiren kapsamlı Makâlât, Makâlâtu'l-İslâmiyyîn
veya başka adlarla bilinen eserler
vucuda getirilmiştir. Makâlâtlar dönemi, klasik mezhepler tarihi
yazıcılığının ilk aşamasını oluşturduğundan son derece önemlidir. Ama maalesef,
mezhepler tarihinin birinci el kaynakları özelliğini taşıyan ve ilk döneme ait
olan Makâle ve Makâlât eserleri, " muhtemelen parça parça veya
küçük oluşlarından, ya da savaşlar, yangınlar, istilalar veya Emeviler devrindeki siyasî baskıların doğurduğu
gizlilik endişesinden ötürü"[16] ve imkansızlıklar dolayısıyla
çoğaltılamamasından günümüze kadar
ulaşamamıştır.
Fırka kelimesinin çoğulu olan Fırak ismi, ya sadece İslam düşüncesinde siyasî ve
itikadî gayelerle vücud bulmuş topluluklar ve görüşleri ile kendisini İslam'la ilişkilendiren gruplar
hakkında bilgi veren veya bunlara
ilaveten diğer dinler ve felsefî
ekollere yer veren eserlere ad olarak verilmiştir. Birnci gruba Nevbahtî, Kummî ve Bağdâdî'nin ikinci gruba da Iraki ve Râzî'nin
eserleri örnek verilebilir. Sünnî ve Sünnî olmayan çevrelerce Fırak adıyla yazılan eserlerde,
genelde genelde fırkaların sayısı 73'le sınırlandırılmaktadır. Sünnî
çevrelerdeki İslam mezhepleri tarihi yazıcılığı, diğer leri tarafından yazılan Fırak
eserlerindeki Ehl-i Sünnet dışı
görüşlerin eleştirisi ile ilgilenmektedir.
Millet
kelimesi, sözlükte, din anlamına gelmektedir. Genel olarak mükellefin, doğru
veya yanlış inanmış olduğu her şeye millet (din) denir. Bu kelimenin çoğulu
milel'dir. Milel, Mezhepler Tarihi istilahı olarak, Allah'ın Pegamberler yoluyla insanlara
inanmaları için gönderdiği kitaplı din anlamına gelir. Nihal kelimesine
gelince, sözlükte, inanç, akide ve felsefi
görüş demektir. Fakat Klasik Mezhepler
tarihçileri, farklı anlamlarda kullanırlar. Örneğin Naşi el-Ekber, bu kelimeyi,
Ehl-i Kıble'nin temel inanç konularındaki ayrılıkları olarak anlar.[17]
Ahmed b. Yahya ve Şehristânî ise, Nihal kavramını inanmadığı halde, bir
din ve inanç üzere olduğunu iddia eden kimseye verilen bir sıfat olarak
tanımlarlar. Yani aslında müslüman olmadığı halde kendini İslam'a mensup
gösteren demektir. Bu durumda, Nâşî el-Ekber, İslam fırkalarına nihal derken,
Şehristânî, Filozoflar, Dehrîler,
Sabiîler, yıldızlara ve puta tapanlar ve Berahime gibi kitabı ve peygamberi
olmayan gruplara demekte ve Ehlu'l-Ehvâ
ve'l-Arâ’ ile eş anlamlı kullanmaktadır.[18] Öyle anlaşılıyor ki, Kitaplı ve Peygamberli dinlerden çıkan
fırkaları Nihal değil, Nâşî'el-Ekber'in tersine Milel ile
karşılamaktadır. İslam düşüncesinde Bakıllânî,
Bağdâdî, Şehristânî ve İbn Hazm gibi yazarlar,
Mecusilik, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi kitaplı ve Peygamberli
dinler ve ondan çıkan mezhepler[19] ile kitabı
ve Peygamberi olmayan dinler, felsefi anlayışlar ve İslamdan olmadığı halde
kendisini İslam'a nispet eden grupları inceledikleri eserlerine Kitâbu'l-Millel ve'n-Nihal adını verilmişlerdir.[20]
Milel-Nihal adlı eserler, klasik mezhepler tarihi
yazıcılığının son derece gelişmiş bir aşamasını temsil eder. Müslümanların
bütün dinleri, mezhepleri ve felsefî okulları ele alan bu eserler yazmalarının,
burada izahına girmeyeceğimiz, pek çok sebebi bulunmaktadır. Şehristânî'nin el-Milel
ve'n-Nihal eseri klasik dönemde mezhepler tarihi yazacılığının en zirvedeki
eseridir. Bu açıdan Şehristânî, önce metodolojisini yazıp sonra bu usûl üzere
mezhepleri ele alan, hatta İslam Düşüncesinde Mukaddime adıyla usûl
geleneneğini başlatan ilk İslam bilginlerinden birisidir. Yusuf Ziya Yörükân ve
diğer araştırmacılar, onun metodolojisini daha önceleri uzun uzun tartıştıkları
için bu konuya girmek istimeyorum.
Bize
ulaşan Makâlât türü eserlerde, mezheplerin yazımında kendisine kaynaklık eden ancak günümüze ulaşmayan Ebû Ali Kerâbisî, Ebû’l-Kâsım el-Ka'bî[21], Ahmed b. Hanbel, Yemân b. Rebâb, Burgus, Ca’fer b. Harb, Ebû Hâmid Zevzenî, Muhammed
b. Şebîb, Ebû İsâ el-Verrâk, Câhız, İbn Râvendî, Muhammed b. İsâ ve Muhammed b.
Vezzâh gibi pek çok şahıstan veya eserinden doğrudan veya dolaylı olarak
alıntılar yapılmaktadır.[22] Örneğin İmam Ebû’l-Hasan el-Eş’arî, Hâriciler bahsinde ekseriyetle Yemân b.
Rebâb, Mu’tezile bahsinde Ca’fer b. Harb ve müteaddid yerlerde Zurkân ile
Kerâbisî ve Harîri isimlerinden
yararlandığı görülmektedir. [23] Eş'arî sonrasında yazılan diğer eserlerde ise,
daha çok Eş’arî ile Ka’bî’nin Makâlât adlı eserlerine sık sık müracat
söz konusudur. Bazan da dolaylı
alıntılar yapılmıştır. Örneğin
Şehristânî, Muhammed b. İsa’nın eserini görmemiştir ve Eş’arî kanalıyla
ondan nakletmektedir.[24] Eş’arî de,
Ca’fer b. Mübeşşir’in görüşlerini Harîrî kanalıyla verir.[25] İslam mezhepleri ve dinler hakkında eser yazdığı
bilenen veya adına böyle bir eser nispet edilen, ancak eserleri bize ulaşmayan
müellifler ve kitaplarını, tespit edebildiğimiz kadarıyla, burada vermekte
fayda görüyoruz.
el-Yemân
b. Rebâb, Kitâbü'l-Makâlât.[26] (Hâricî)
Necdet
b. Âmir (Uveymir) el-Hanefî(69/688), Makâle.[27] (Hâricî)
Vâsıl
b. Atâ’ (80-131/ 699-748), Kitâbu
Esnâfi'l-Mürcie.[28] (Mutezilî)
Ebû
Ca’fer Muhammed b. Nu’mân el-Becelî
el-Ahvel Mu’minu't-Tâk (160/777), Kitâbu’l-Makâlât.[29] (Şiî-İmâmî)
Ebû’l-Kâsım
el-Belhî, Nasr b. Sabbâh ( III/IX. asır), Fıraku'ş-Şia[30] ( Şiî)
Ebû'l-Muzaffer Muhammed b. Ahmed
Nuaymî, Kitâbu Fırakı’ş-Şîa [31]. (Şiî)
Ebû Tâlib Abdullah ( veya Ubeydullah )
b. Ebî Zeyd Ahmed b. Yakûb b. Nasr el-Enbârî
(356/966), Kitâbu Fıraki'ş-Şîa[32] (Şiî)
Hafs b. Eşîm el-Hâricî, Kitâbu’l-Fırak ve'r-Redd aleyhim[33] (Hâricî).
Ebû
Abdillah Muhammed b. el-Heysem(409/1019), Makâle[34]. (Mürciî-Kerrâmî).
el-Kelbî,
Hişâm b. Muhammed b. es-Sâib, Edyânu'l-Arab.[35]
Ebû'l-Kâsım
el-Ka'bî Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd el-Belhî (319/931), Kitâbü'l-Makâlât[36]. (Mutezilî)
Ebû
Ali el-Hüseyin b. Ali b. Yezîd el-Kerâbisî(245/859), Makâlât[37].
Muhammed
b. Şeddâd Zurkân (247/861), Kitabü'l-Makâlât.[38] (Mutezili)
Yahya
b. Kamil el-Basri el-Cahderî, Makâlât.[39]
Ebû
Alî el-Cübbâî, Muhammed b. Abdülvehhâb ( 303/ 915-6), el-Makâlât.[40]
Ebû
Îsâ el-Verrâk Muhammed b. Hârûn
el-Bağdâdî (247/861), Makâlât.[41] (Şiî)
el-Eş'arî, Ebû Hasan Ali b. İsmâîl (324/935), Cumelu'l-Makalât[42].
Ebû
Mansûr el-Mâturîdî Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd (333/944), Kitâbu’l-Makâlât[43]
İbn
Ebî'd-Demm Ebû İshak Şihâbuddîn İbrahîm b. Abdillah b. Abdilmunim el-Hemedanî
el-Hamevî ( 642/ 1244), Fıraku'l-İslâmiyye[44]. (Şafiî)
Ebû Bekir el-Bakıllânî, Muhammed b.
Tayyib el-Bağdâdî, Milel ve’n-Nihal[45] (Eş'arî)
el-Mes’ûdî, Ebû’l-Hasan Ali b. Hüseyin
b. Ali el-Bağdâdî (346/957), Kitâbu’l-Makâlât
fî Usûli’d-Diyânât[46]. ( Şii ?)
Ebû’l-Muîn
en-Nesefî , Meymûn b. Muhammed el-Mekhûlî ( 508/1114), Mubahâsâtu Ehli’s-Sunne
ve’l-Cemâa ma’a Ehli’-Fırakı’d-Dâlle
ve’l-Mubtedi’a[47].
en-Nesefî,
Necmuddîn Ebû Hafs Ömer b. Muhammed b. Ahmed el-Mâturidî (537/1142), Risâle fî Fırakı’l-İslâmiyye[48].
el-Bağdâdî,
Abdülkâhir b. Tahir, Kitâbu’t-Tevârîh[49].
Ebû'l-Muzaffer
el-İsferâinî (471/1078), Kitâbu’l-Evsat[50],
el-Câhız, Ebû Osman Amr b. Bahr (255/869), Makalat[51].
Ca’fer
b. Muhammed es-Sâdık, Kitâbu’r-Red
ale’l-Kaderiyye, Kitâb fî’r-Red ale’l-Havâric, Risâle fî’r-Red ale’l-Gulât
mine’r-Revâfız[52].
Ebû
İshak el-İsferâinî, el-Muhtasar fî’r-Red
ala Ehli’l-İ’tizâl ve’l-Kader[53]
es-Seyyid Abdullah b. Mûsâ b Ahmed b.
Muhammed b. el-İmâm Mûsâ el-Kâzım, el-Edyân
ve'l-Fırak[54].
İbn
Fûrek, Cemâluddîn Ahmed b. Muhammed el-İsfehânî ( 451/1058), el-Milel ve'n-Nihal[55].
Şimdiye
kadar yapılan araştırmalarda, mezhepler tarihi kaynakları belli mezhep ve geleneklere ayırmaksızın,
karışık olarak ele alınmıştı. Ancak son zamanlarda bu konuda yayınlanan
dökümanların artmasıyla birlikte, artık her mezhebin kendisine ait bir Makâlât-Fırak
edebiyatının ayrı ayrı ele alınmasını ve araştırmalarda bu ayrımın mutlaka göz
nünde bulundurulmasını gerekli kılmaktadır. Bu konudaki eserler, her ne kadar
ortak bir takım özelliklere sahipse de, kendi geleneğine has bazı özellikleri
de vardır. Yapılacak araştırmalarda, incelenen konunun iki ayrı usulle tedkiki
gerekmektedir. Birinci olarak her hangi bir mezhebe ait Makâlât-Fırak
geleneği içerisinde ve daha sonra bütün Makâlât gelenekleri içerisinde,
yazılış tarihlerine göre kronolojik olarak konunun nasıl algılandığı ortaya
konulmalıdır. Biz burada Makâlât-Fırak
edebiyatında, yazarlarının bağlı oldukları mezhebe ve metodolojik açıdan birbirine yakınlığına göre, altı ayrı geleneği tespit edebileceğimizi
sanıyorum[56]. Bu
geleneklerin genel özelliklerini ve eserlerini
tek tek incelemeyi başka bir
çalışmaya bırakarak, şimdilik yalnız mevcut gleneklerin adlarını zikretmekle
iktifa ediyoruz. a) Haricî Makâlât ve Fırak Geleneği, b) Mürciî-Mâturîdî Makâlât ve
Fırak Geleneği, c) Mutezilî-Zeydî Makâlât ve Fırak Geleneği, d)
Onikiimamiyye Şiası Makâlât ve Fırak Geleneği, e)İsmailî Makâlât ve
Fırak Geleneği, f) Hadis Taraftarları Makâlât ve Fırak Geleneği, g)
Eşarî Makâlât ve Fırak Geleneği. Tebliğin sonunda günümüze kadar
yayımlanmış olan Makâlât, Fırak ve
Makâlât türü eserler, hem kronolojik sırayla hem de mezhebî geleneklere
göre EK: 1 ve EK: 2 olarak verilecektir.
Mezhepler
Tarihi'nin temel kaynakları diyebileceğimiz
Makâle, Makâlât, Fırak ve Milel-Nihal adıyla bilinen eserlerin
genel özelliklerine ve araştırmacıların dikkatli olması gereken önemli problemlerin bazılarına başta Watt[57] ve Fığlalı[58] olmak üzere daha önce pek çok araştırmacı dikkat
çekmiştir.[59] Biz daha önce dikkat çekilen ve çekilmeyen
hususları kısaca maddeler halinde vermek
istiyoruz:
1.
Mezhep mensuplarının, birinci ve ikinci hicri asırda kendileri hakkında Makâle
veya diğer adlarla yazdıkları eserlerden bir kaçı hariç bize ulaşmamıştır. Bu
nedenle, daha çok III. hicrî asırdan itibaren kaleme alınan ikinci el kaynaklar
diyebileceğimiz Makâlât adlı eserler üzerinden mezhepleri anlamaya
çalıştığımızın farkında olmalıyız.
2.
Bu eserlerde mezhepler, ya kendi mezheplerini belirlemek veye en azından
reddetmek amacıyla incelenmişlerdir. Bu eserler, mezhepçilik, taassup,
başkalarını dışlama, toptancılık, indirgemecilik veya genellemecilik gibi pek
çok metodolojik hatalarla doludur.
3.
Bu eserler, fırkaların tarihiyle değil, kendi fırkalarından ne kadar uzak
oluşları hakkında şekilci tasniflerle ilgilinemektedirler.
4.
Bu eserlerde ortaya konulan Mezhepler Tarihi yazıcılığı, 73 fırka hadisi arasında yakın bir ilişki söz
konusudur. 73 fırkayı tamamlama veya aşırmama kaygısı, tarihte yaşamamış
mezhepler uydurmaya veya gerçekten var olanları inkara ya da İslam'ın dışında
göstermeye kadar götürmüştür.
5.
Bu eserlerin yazarları, kendi mezheplerini, adı ve görüşlerini meşrulaştırmak için belli
silsilelerle Hz. Peygamber'e kadar gerilere götürmektedirler.
6.
Bu eserlerde mezheplerin İslam düşüncesinin inkişafına katkılarıyla değil,
görüşlerin doğru mu yanlış mı olduğuyla ilgilenmişlerdir.
7.
Bu eserler, Mezhepler Tarihi yazacılığının en büyük ilgi ve alaka merkezi olan
mezheplerin hangi siyasi, ictimai, iktisadi, dini ve kültürel şartlar içinde
doğduğu ve zümreleştiği, bu zümreleşmenin süreçleri gibi sorula cevap vermekten
uzaktır. Bu sebeple, bu tür eserler mezheplerin hangi siyasi, ictima ve sosyal
şartlarda , ne zaman, ne nerede ve kim tarafından kurulduğunu, nerelerde
yayıldığını aydınlatmak konusunda yetersizdirler.
8.
Bu eserlerin tertibi, ya doktriner inanç konuları veya mezhepler ya da her
ikisi birlikte esas alınarak yapılmıştır. Mezheplerin Görüşleri üç şekilde ele
alınır: a) Kronolojik ve mezhep merkezli İnceleme: Mezheplere, ya doğuş
sırasına veya yazarın İslam tasavvuruna daha az zararlı oluşları sırasına göre,
ya da kendi mezhebine yakınlığına göre ayrı ayrı başlıklar altında fikirleri sıralanır. b)
Konu Merkezli İncelem: Bir konu başlığı konulur ve mezheplerin bu konudaki görüşlerine
yer verilir. c) Şahıs Merkezli İnceleme: Önemli şahıslar ve onların siyasî ve
itikadî görüşleriyle diğer hususlardaki
görüşlerine yer verilir.
9.
Başka bir açıdan bakıldığında, bu eserlerin asıl gayesi mezhepleri ya
sınıflandırmak veya benimsenen inançlar ve fikirler arasındaki benzerliklere
göre bir araya toplamaktır.
10.
Bu eserler, kendi dışındaki mezheplerin görüşlerini naklederken onları
eleştirebilmek için en uç noktadakileri öne çıkarmaya veya görüşleri çarpıtmaya
ya da siyasi iktidarın etkisinde kalarak sansüre tabi tutmuşlardır.
11.
Bu eserler, mezheplerin isimlendirmesinden tutun da mezheplerin tasnifi ve
birbiriyle ilişkilendirmelerine varıncaya kadar pek çok konuda birbiriyle çelişen gerçek dışı bilgilerle
doludur.
Her
bir mezhebi, başta kendi kaynakları olmak üzere güvenilir birinci el
kaynaklardan incelemek asıl hedef olmalıdır. Ancak birinci el kaynaklar elimizde olmadığına göre
ve taraflı yazılan ikinci el kaynakların da önceki kaynaklardan doğru bilgiler verme konusunda güvelirlik
problemi olduğuna göre veya yukarıda
zikrettiğimiz sebeplerden dolayı da
yetersizlikleri dolayısıyla, elimizdeki
kaynaklarla asla yetinmeyerek verilen bilgileri başka kaynaklar yoluyla
doğrulamak ve teyid etmek durumundayız. Açıkça söylemek gerekirse, hayatın
bütün yönlerini etkileyen ve çok karmaşık olan mezhep olgusunu, her yönüyle bu
eserlerle iktifa etmek suretiyle aydınlatmamız mümkün değildir. Bu sebeple
İslam düşüncesinin çeşitli bilim dallarında yazılmış eserlerin, doğrudan veya
dolaylı olarak mezhepler, fikirleri, mensupları ve tarihi gelişimleri ile
ilgili verdikleri bilgiler bizim için son derece önemlidir. Bu eserlerin
başında, Kelâmî Eserler[60],
Siyasî Tarihler[61], Edebiyat Eserler[62], Şehir
Tarihleri[63], Tabakat[64] ve Rical
Kitapları[65], Bibliyografik
Eserler[66], Coğrafya
Kitapları[67], Nesep
Kitapları[68], Tefsirler[69], Lüğatler[70], Reddiyeler,
Menakıb/ Menakıpnameler[71] ve çağdaş
araştırmalar gelmektedir.
Mezhepler Tarihi yazacılığında, mevcut ideolojik ve bilimsel gelişmelerin
tesiriyle farklı yaklaşımların
denendiğini görmekteyiz. Günümüz
Mezhepler Tarihçilerinden bir kısmı, kendi kullandığı yaklaşımın adını bizzat
kendisi koymuştur. Bir kısmı ise, yaklaşımı için her hangi bir isim kullanmadan
konuyla ilgili çalışmalar yapmıştır.
Mezhepler Tarihi alanında yapılan çalışmalar, Mezhepler tarihi yazacılığı
açısından analiz edildiğinde birbirinden farklı
yaklaşımların bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte bazı
yazarların sistematik bir yaklaşımının olmadığı veya ele alacağımız yaklaşımların kalıplarına
sığmadığını belirtmekte yarar vardır. Diğer yandan bazı yazarların henüz hayatta olmaları ve
ortaya koyacakları ya da alana kazandıracakları yeni yaklaşımların söz konusu
olması dolayısıyla bu alandaki bütün
çalışmaları analiz etmeyeceğiz. Özellikle yazdıklarında belli bir yaklaşım
veya onun etkileri açıkça görülen
Mezhepler Tarihçileri bizi ilgilendirmektedir. Bütün bunlara rağmen yapacağımız
tasnifler, tartışmaya açık olacak ve bazı kimselerin yaklaşımları sentezci
olarak değerlendirilebilecektir. Ama her
ne olursan olsun bu alanda yapılan çalışmalar, Mezhepler Tarihi yazacılığı
açısından er veya geç böyle bir incelemeye tabi tutulacaktı.
Tarihî-Materyalist
anlayışa göre, insanlığın tarihi
tekamülünü belirleyen temel unsur onların maddî ve fikrî ihtiyaçlarıdır. Tarihi
hadisilerin tamamı insanın zarurî ihtiyaçlarını temin için safettiği
mücadeleden ibarettir. Bu mücadele ve çatışmalar, zenginle fakirler arasında
veya feodal sınıfla emekçiler arasında yaşanmaktadır. Ezilen ve sömürülen
kesimler, sürekli olarak yöneticilere, toprak ve sermaye sahiplerine karşı
isyanlara girişmektedirler. Kısaca tarihin bütün olaylarını, ekonomik sebeplere
indirgeyerek izah etmeyi savunmaktadırlar. Bu sebeple tarihin belli
dönemlerinde ortaya çıkan dinlerin ve mezheplerin doğuşunu da, tıpkı hukuk,
siyaset ve ictimai sınıflar arası mücadeleler gibi, üretim ilişkileriyle ilgili
olarak ya yöneticilerin halkı sömürmek için ürettikleri bir meşrulaştırma
makenizması ya da ezilenlerin yöneticilere bir baş kaldırısının sonucu şeklinde
tamamen ekonomik sebeplere dayandırmaktadırlar. Dolayısayla insanlığın fikrî,
dinî, ve siyasî, tarihî, sosyal yapı ve sınıflar arasındaki çatışmaların tarihinden
ibarettir.[72] Sovyetler Birliği döneminde yetişmiş
Marksist araştımacıların, İslam Mezheplerini ve tarikatlarını bu doğrultuda ele
alan eserler yazdıklarını ve izah etmeye
çalıştıklarını görmekteyiz.[73] Bu amaçla yazılan eserlerden
birisinde, mezhep ve tarikatlarla ilgili Marksist yaklaşım şöyle
açıklanmaktadır: " Marksist yaklaşım, bizi dini düşünceleri ve
önyargıları araştırırken en önce, onun
sosyal arkaplanını tespit etmeyi önerir. Her hangi bir araştırmanın sağlıklı ve
doğru neticelere ulaşmasının birinci şartı budur."[74] Hatta bu çalışmada, Kırgızların belli
mezheplere ve tarikatlara yönelmesi, kendilerini ezenlere karşı
memnuniyetsizliklerinin bir ifadesi olarak görülmüştür.[75] Bu yaklaşım, dinin insanlara
aşıladığı adalet, hakkaniyet fikrini ve düşünce hürriyetini göz önünde bulundurmadığı için, İslam
düşüncesinin çeşitli safhalarında ortaya çıkan
dini, siyasi, ictimai, tarihi pek çok yönü olan son derece karmaşık bir
olguyu mezhep veya mezhepleri, izah etmekten yetersizdir. Tek bir sebeple izah
ekmek, sosyal bilimlerde indirgemeciliğe veya genellemeciliğe sebep olacaktır.
Mezheplerin ortaya çıkışında diğer sebepler kadar ekonomik sebeplerin de önemli
bir rol oynadığı bilinen bir gerçektir. Ancak her şeyi ekonomik sebebe
indirgemek tarihî gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Çünkü mezheplerin ortaya
çıkmasında ve fikri sistemlerini oluşurmalarında diğer sebeplerin yanısıra dini
metinlerin ve insan unsurunun de önemli
bir yeri vardır.
Mezhepler
Tarihi yazıcılığında, öne çıkan yaklaşımlardan birisi de Klasik Mezhepler
Tarihi yazıcılığını aşağı yukarı aynen takip eden ve Makalat türü eserlerdeki
usulün dışına çıkmayan Normatif-Teolojik yaklaşımdır. Fığlalı'nın da belirttiği
gibi, " bu sahada yapılmış çalışmalar, ekseriyetle, "klasik"
devri temsil eden kaynakların yeni bir terkibinden[76] veya aynen
tekrarından ibarettir. Bütün fırkalar, ortaya çıkacakları ve isimlerine
varıncaya kadar önceden haber verilmiş
kabul edilerek, Hz. Peygamber'in 73 fırka rivayeti doğrultusunda ele
alınmaktadır. Dolayısıyla bu yaklaşımın sahipleri inceledikleri mezhebi, İslam
düşüncesi'ndeki yeri, önemi, katkısı ve değeri açısından değil mensubu olduğu
mezhebin görüşleri açısından diğerlerinin doğruluğu veya yanlışlığını ortaya
koymaya çalışmaktadırlar. Bunu yaparken de, dinin en doğru anlaşılma ve yaşanma
biçimi olarak gördükleri Ehl-i Sünnet'i ölçü almaktalar ve ona yakınlıkları
veya uzaklıkları itibariyle değerlendirmeye tabi tutmaktadırlar. Böylece İslam
düşüncesinde ortaya çıkan diğer fırkalar, Ehl-i Sünnet'in doğru yolundan sapmış
bidat fırkaları veya sapık fırkalar olarak ilan edilmektedir. Bu anlayışa göre,
İslam toplumunun birlik ve bütünlüğünü bozmaya çalışan ve İslam'ı yıkmak
isteyen bu hareketler, uzak durulması gereken
bidat veya sapık hareketlerdir ve tehlikelidir. Bu mezheplerin toplumda
taraftar bulmasının önüne geçilmesi için, onların görüşlerinin hataları ve
saçmalıkları ortaya konulmalıdır. Çünkü fırkalar art niyetli kişilerin
veya Abdullah b. Sebe gibi yahudi
dönmelerinin İslam'a yönelik
düşmanlıklarının sonucunda ortaya çıkmıştır. Aslında bu yaklaşım temelde,
klasik mezhepler tarihi kaynaklarından devr alınmıştır. Bu tür bir mezhepler
tarihi yazıcılığı, mezhepleri, fikirlerini ve mezhep liderleriyle mensuplarını
kendine has tarihsel bağlamlarından ve
sosyolojik muhitlerinden soyutlayarak, zaman ve mekanla irtibatlandırmadan ele aldıkları için, sistematik ve bilimsel
olmaktan çok taraflı bir yaklaşımı
temsil eder.
Bilgi ve bilim kavramları
ile ilgili olarak iki ayrı felsefî tutum ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi
olguculuk olarak da bilinen Pozitivizm, diğeri ise Tarihselciliktir.[77] Sosyal bilimlere, açıklayıcı ve anlayıcı-yorumlayıcı paradigma
olmak üzere sırayla Sosyolojik Pozitivizm ve İdealizm adı verilen iki ayrı
gelenek olarak yansımıştır. Pozitivizm, doğa bilimlerinde uygulanan deney ve
gözlem, karşılaştırma ve istatistiki yöntemi sosyal bilimlere aynen uygulamak
isteyen geleneğin adıdır.[78] Sosyolojik poztivizm ise, "doğa
bilimlerinden alınan modelleri, kavramları, yöntemleri ve teknikleri insansal
ve toplumsal olayların incelenmesi gayretinde olan bir gelenek"[79] demektir. Bu yaklaşıma göre,
toplumsal olgular ve hadiseler,
belirleyici yasaları ve bu yasalar çerçevesinde bir ereğe doğru akan
zorunlu bir süreçler olarak görülür.
Olgular, insan dışında hakikatları olan şeylerdir. Doğal olgularda
olduğu gibi, toplumsal ve bireysel
olgularda hakim olan yasaları nicel
yöntemlerle, deney, gözlem ve benzeri yollarla keşfetmek mümkündür. Bilgi
kaynağı, ağırlıklı olarak duyulara dayanmaktadır. Keşfedilen toplumsal yasalar,
doğa yasaları gibi evrenseldir. Genelde tekçi bir paradigmayı savunan ve bütün
insanlığın tarihini tekamül anlayışı içerisinde açıklamaya çalışan bu yaklaşım,
yasaları keşfederek doğaya hakim olmaya çalıştığı gibi, kendisine toplumu
yeniden kurmaya çalışan toplum mühendisliği misyonunu biçmektedir. Fransız
sosyologları tarafından ortaya atılan ve yeni bir toplum kurmayı hedefleyen bu
anlayış, ulus devlet olma sürecini yaşayan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk
yıllarında Türk araştırmacılar için son derece cazip görünmüştür. Bu yeni
anlayışı,Türkiye'de mezhepler tarihi yazıcılığına yeni bir metod olarak
taşınmasını istey ve bu yöntemi enine boyuna tartışan, makaleler yazan, bu usul
doğrultusunda saha araştırmaları yapan ilk kişi Yusuf Ziya Yörükân olmuştur.
Comte
ve Durkheim tarafından ortaya konulan
Pozitivist anlayışı benimseyen ve Durkheim'in usulünü takip edeceğini
açıkça belirten[80] Yörükân'ın ictimaiyâtçı yaklaşımı,
kendinden sonra taraftar bulamamış ise de, modern dönemlerde mezhepler tarihi
yazacılığında ilk olması bakımından son derece önemlidir. O, ictimaiyâtçı
yaklaşım olarak nitelediği yaklaşımını özet olarak şu şekilde açıklamaktadır:
Mezhep, cemiyetin manevi cephesidir. Onda muhitin, siyasetin, ırkın ve kadim
dinlerin tesirleri vardır. Mezhep, bütün bunlarla ve müntesiplerinin aile
bünyesine varıncaya kadar bütün adetleri ve ananaleri ile mezheptir. Dinde bu
derece hususiyet yoktur.
Din daha umumi bir
mefkuredir ve büyük bir inkilabı tazammun eder, Kendi kendine istiklali haiz ve
umumiliğiyle mütemayizdir. Ancak bu mefkurenin büyük küçük muhtelif cemiyetlere
intibak ederken kazanmaya mecbur olduğu şekiller, mezhepleri vücuda getirir.
Mezhep bu intibak ve temessül zaruretinden husule gelen fırkalarla ve kamu
vicdanında husule getirdiği akislerle
ölçülür. Öyle ki her kavim, bu mefkureyi kendi adetleri ve tesirleri ile,
hülasa ictimai hayatı ile uyumlu olarak yaşar. ... İslamiyetin ayrı ayrı
kıtalara ilk yayılması anlarında dini merasim ve itikadlarıın derhal her
muhitin icaplarına göre gelişmeler geçirmesinin sebebi budur..... Bu sebeple,
bunları (mezhepleri) yalnız fikir cereyanları ile izaha yol yoktur."[81] Görüldüğü gibi, mezhebi "dinin
cemiyetteki tezahürü" veya " yeni dinin itikad ve maneviyatının bir
cemaatte temsili"[82] olarak tanımlayan Yörükân, mezhepleri
bir fikir cereyanından çok ictimai bir kurum olarak görmektedir ki onun bu
tutumu, daha başlangıçta mezheplerin tanımlanmasında ictimaiyâtçı yaklaşımla
tam bir uygunluk içerisindedir. Ancak o, genelde ictimaiyâtçı bir yaklaşımı
benimsemekle birlikte, mezheplerin
tetkiki için tek bir metod önermek yerine, mezhebin muhtelif safhalarına uygun
olarak mezhebi temsil eden şahıları ayrı, mezhebe mensup olanları ayrı ve mezhebin
tesirlerini ayrı usullerle ele almayı
önerir.[83]
Yörükân
tarafından Mezhepler Tarihi için önerilen İctimaiyâtçı usulün temel
prensipleri, özetle şunlardır:
1.
Müşahadenin istikametini ve sıhhatini temin etmek. Bunu gerçekleştirmenin
yolunu şöyle açıklar: "Bunun için,
hadiseleri, tasavvur eden faillerden müstakil olarak haricî eşya gibi
nazar-ı dikkate almak, müşahedenin selametini temin için fikri sağlamlaştırmaya
çalışmak ve muhakemeyi hürriyete alıştırmak ve önceden gelen mefhumları ve
tesirleri bertaraf etmek lazımdır."[84] Müşahedenin nasıl yapılacağı ve bunun
unsurları da son derece önemlidir. Ona göre, bütün usuller müşahade ile
başladığı gibi mezhepler tarihi usulü de müşahede ile başlar. Müşahede edilen
olaylar tespit edildikten sonra onların sebepleri aranmaya başlanır ve bunun
için tecrübeler yapılır. Tecrübelerle elde edilen geçiçi faraziyeler seçilir.
Bunlar muhtelif hadiselerde ve cemiyetlerde yapılan tecrübelerle mukayese
edilir ve bazı ilmi neticelere ulaşılır. Ulaşılan neticelere göre hadiseler
tasnif edilerek bağlı olduğu kanunlar keşfedilir. En sonunda hadise tanımlanmış
olur.[85]
Bu usulün mezheplere
tatbikinde tarafsızlığa dikkat etmek, mezhepleri bir bütün halinde ele almaya
özen göstermek ve mezhepleri, sadece onun eleştirmek üzere yazılan kaynaklardan
tek yönlü değil bütün yönleriyle önyargılardan sıyrılarak incelenmesi gerekir.[86] Mezhepleri, zihnimizin dışında
hakikatleri olan varlıklar olarak görerek, cemiyette yaşayan ruhu müşahede ve
mutalaa etmek gerekir. Çünkü beşerî ve manevî hadiselerde olduğu gibi,
mezheplerde de mezhebin tezahürü olan cemiyetin hayatına nüfuz etmek ve onu
yakından gözlemlemek son derece önemlidir.[87]
Bu müşahedelerden sonra
araştırmanın itikametini tayin etmek için neden bahsedildiğinin tasavvurunu
kolaylaştırmak için öncelikle incelenen
şeyin, zihindeki mevcut mefhumlarına uygunluklarına göre değil bir dereceye
kadar mevzunun zatî sıfatlarına ve bir dereceye kadar da mahiyetlerine ait
olduğu sezilebilen cevherî unsurlara temyiz edilmek suretiyle tarif ve tahdid
edilmesi gerekir.[88]
2.
Tespit edilen hadiselerin sebeplerinin ve hangi kanunlar altında cereyan
ettiğinin araştırılması[89]. Bunu gerçekleştirmede ne tümevarımcı
klasik mantık, ne de tarih felsefesi yeterlidir. Yörükân, Tarih felsefesiyle
ilgili şu eleştiride bulunur: " Tarih Felsefesi, beşeriyetin tabiî ve
fıtrî gelişiminin takip ettiği istikameti bulmaya çalıştığı için, muayyen bir
mezhebi veya cemiyeti muayyen bir devirde ve o cemaatin şu veya bu müesseleri
ile beraber izah etmez. Hadiseleri umumi bir çerçevede ve aynı istikamette izah
eder. Halbuki mezheplerin her birinin ayrı ayrı doğuş ve gelişme sebepleri
vardır. ... Bundan dolayı bu usul, mezheplerin tetkikine elverişli
değildir."[90]
Tarihî usulden istifade edilebileceğini ancak yetersiz
olduğunu belirten Yörükan, bu ilimlerin
mezhepler tetkikinde ve bir cemaatta müşahede edilen itikad ve amel tarzlarının
izahında yetersiz olmaları dolayısıyla ictimaiyyat usullerinin tatbikini
zorunlu gördüğünü söylemektedir.[91] Ona göre bu usul, hadiseleri yalnız
ferde ve ırka göre değil bütün mevcudiyet şartlarıyla beraber izah eden bir
usuldür. Bu usulde, ictimai hadise ancak kendisine tekaddüm eden diğer ictimai
hadiselerin tetkikiyle, yani kendisinin illeti, sebebi olan hadiselerle izah
edilir. Bir hadisenin diğer bir hadiseye sebep olduğunu ispat etmenin yolu
bütün bilimlerde kullanılan tecrübe metodudur. Bu da temelde eser ve müessir
olarak kabul ettiğimiz iki hadisenin mevcut oldukları durumları mukayeseye
dayanır. Bunun amacı muhtelif ve müteaddid şartlar altında her iki hadisenin
aynı zamanda değişime uğrayıp uğramadığını araştırmaktır. Bu son derece zor
olduğundan Tarih, Kelam, Fıkıh, Dinler Tarihi, İstatistik ve Etnografya
gibi mukayeseli tarihlere müracaat etmek durumundadır. Hatta bu konuda klasik
mantıkta kullanılan mukayese şekillerine de başvurulabilir.[92] Hadiselerin karmaşık hale gelmesini
bu yolla kaldırabilir ve asli hakikatine döndürebiliriz. Burada önemli olan
münferid değişimlerin tespiti değil, eşzamanlı silsilelerin değişimini ve
fikrin ve müesseselerin oluştuğu basit
unsurları ve bunların değişim süreçlerinde onlara eklenen unsurları tespittir. [93] Bunun içinde ictimaî ihadiseler ve
müesseseler tek bir cemiyyette değil muhtelif cemiyetlerde aynı hadisenin nasıl
tekamül ettiği araştırılılır. Karşılaştırma usulünü tamamlayıcı diğer usullere
de başvurulmalıdır. Bunlardan en önemlisi, ilk fikirleri ve tekamülünü tespitle
ilgilenen tekevvünî usuldür. Böylece bazı mezheplerin bugünkü şekliyle,
geçmişteki görüşlerinden ne kadar farklı bir hale geldiği ve zati vasıflarının
intikal eden vasıfları yanında az bir şey kaldığı ortaya çıkarılacaktır.
Kısaca burada esas olan
yol, esaslı hadiseleri tetkik etmek ve
ibtidai örneği meydana çıkarmak suretiyle hadisenin tahlil ve terkibini
yapmaktır. İctimaiyatçı yaklaşımını izah
ettikten sonra şu neticeye varır: "Bir hadiseyi, bir mezhep meselesini
ancak bütün ictimai türler arasında tam tekamüli tahlil ve terkip edilmek şartı
ile izah etmek mümkündür."[94] Yörükân, aslında bu metodu birinci
derecede bugün ictimaî tezahürü olan ve yaşayan mezhep veya dinî oluşumları
incelemek amacıyla ortaya atmış görünmekle birlikte eski mezheplerin de bu
suretle tetkik edilebileceğini söyleyerek metodunu umumi bir mezhepler tarihi
metoduna dönüştürmek istemektedir. Ancak her ne kadar bu metodla yaptığı Tahtacılar araştırmasında başarılı olduğu
söylenebilirse de, klasik mezheplerin
tetkikinde yeterli ürünlerini verdiği söylenemez. Sosyal Pozitivizme
yöneltilebilecek eleştirilere bu yaklaşım da muhataptır. Ancak burada bu konuya
girmek istemiyoruz.
İslam
Mezhepleri Tarihi yazıcılığında, en öne çıkan yaklaşımlardan birisi de,
Tarihsel-Sosyolojik yaklaşımdır. Aslında tek başına tarihsel(ci) yaklaşım veya
sosyo-politik yaklaşım olarak da kavramlaştırılabilir. Tarihin önemini
vurgulayan ve olguların ve şeylerin daima tarihsel gelişmenin seyri içerisinde
görülmesi demek olan tarihselliğe göre, dini, siyasi, ekonomik, ictimaî ve
benzeri bütün fenomenler biriciktir ve bireyseldir. Bütün bu olgular, tam
olarak ancak ve ancak kendi tarihsel bağlamı içine oturtulmak suretiyle
anlaşılabilir, açıklanabilir ve değerlendirilebililir.[95] Tarihsel yaklaşım, inançlar,
fikirler, ifadeler, dini ve dini olmayan bütün tavırlar ve her çeşit içtimaî
hadise ve olguları, kendi tarihsel ve toplumsal bağlamlarını göz önünde
bulundurmak suretiyle anlamaya çalışmaktan ve birinden ötekine geçmek suretiyle
bütün bağlamı anlamaya çalışmaktan ibarettir.[96]
Her çağın veya her
tarihsel dönemin o döneme damgasını vuran fikirler ve ilkeler yoruyla
yorumlanması gerekir. Bu yaklaşıma göre, doğa bilimleriyle sosyal bilimler
arasında ciddi bir ayrım söz konusudur. Doğanın kendine has evrensel yasaları
vardır. Halbuki tek bir insan topluluğu veya tarihi yoktur. İnsan toplumları
vardır ve bunların her birisi kendine özgü bir tarihi içerisinde oluşmuştur.
Toplumsal ve tarihsel olayları tek bir paradigma veya kanunla izah etmek mümkün
değildir. Genel yasalar ortaya koymaktan çok özel bir yöntem bilime ihtiyaçları
vardır.[97]
Bu yaklaşıma tek başına
tarihsel yaklaşım da denebilir. Ancak anlayıcı-yorumlayıcı paradigmayı
benimsediği için Sosyolojik ve Bilgi Sosyolojisi merkezli bir yaklaşımla
yakından ilişkilidir. Adil Çiftçi bu iki alan arasındaki ilişkiyi şöyle
kurar:" İşte bilgi sosyolojisi, ... en soyutundan en somutuna kadar bütün
" dinsel bilgiler"in, eğer tespiti mümkünse, geleneğe girdikleri ilk
özgün an ve mekan içerisinde anlaşılabileceğini ileri sürer ve bu açıdan tarihsel yaklaşım ( historical
criticalapproach) ile örtüşür."[98]
Bilgi sosyolojisinin bütün bilgilerin ortaya çıktıkları an ve
mekanlarda en iyi anlaşılabileceğini
ileri sürdüğü için bilgi ile
içerisinde üretilen toplum arasında sıkı bir ilişkiyi kurduğu için, Tarihsel
yaklaşımla ortak bir noktada birleşmektedir. Tarihsel sosyolojik yaklaşımı
Mezhepler Tarihi yazıcılığında kullananların ve sosyo-politik sebeplere önemli
bir yer verenlerin başında batılı
araştırmacılardan, I. Goldziher, Mongomery Watt[99], Wilferd Madelung ve Joseph van Ess
gelmektedir. Ülkemizde ise, bu yaklaşım, her ne kadar bu yöntemi
kullandıklarını doğrudan ifade etmeseler de, satır araları okunduğunda, M. Tavît
et-Tancî, Ethem Ruhi Fığlalı[100] ve Hasan Onat[101] tarafından kullanıldığı
görülmektedir. Genel olarak İctimaiyâtçı
Yusuf Ziya Yörükân ve klasik yaklaşıma yakın duran Yaşar Kutluay istisna
edilirse, İslamî problemlerin çüzümüne tarihsel yaklaşımıyla Fazlurrahman ve M.
Tavît et-Tancî’nin etkisiyle ve Watt'ın
İslam düşünce ekollerinin üzerine yaptığı çalışmaların etkisiyle Türkiye'de
mezhepler tarihi yazıcılığında Fığlalı öncülüğünde ekolleşmeye doğru giden
tarihsel-sosyolojik yaklaşım hakim olmaya başlamıştır. Bu yaklaşım, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde sonraki mezhepler tarihi araştırmalarında
da etkili olmuş, tarihte yaşamış klasik mezheplerin doğuş ve teşekkül sürecini
aydınlatmakta önemli gelişmeler kaydetmiştir, ancak mezheplerin geçirdiği değişimleri, yayıldığı
toplumları ve yaşayan mezhepleri aydınlatma da nasıl kullanılacağı konusu henüz
netleşmemiştir.
İnsanların
aynı hadise, olgu, olay veya
nesneleri farklı bakış açılarıyla
görmelerine sebep olan şey, çoğu kere kişisel eğilimleri ve toplumsal
mensubiyetleridir, bir başka ifadeyle etkisinde kaldıkları zihniyetlerdir. Bu
bakımdan, bu farklı bakış açılarını daha iyi anlayabilmek için onların
arkasında belirleyici rol oynayan
zihniyetlerin çözümlenmesi gerekir. Bu iki kelimenin anlamlarını ve bizim ne
anlamda kullandığımızı açıklamakta fayda görüyorum. Zihniyetin ne anlama
geldiğini, konu üzerinde müstakil araştırmaları olan iki ayrı kişinin tanımını
vermek istiyoruz. Bouthoul şöyle bir tanım yapmaktadır: " Zihniyet, her toplumun dinamik ve
canlı sentezini, terkibini meydana getirir. Gerçekten de zihniyet, son derece
dinamiktir ve toplum üyelerinin her birinde içkindir ( immanent); hattâ bu
üyelerin herbirinin davranışlarıyla düşüncelerini oluşturur, gerektirir. Fazla
olarak Zihniyet, toplumun üyelerinin icat ve yaratmalarını da yönetir, çünkü
üyelerin kendi sorunları da bu istek ve endişeleri de , gene bu zihniyete göre
belirir, biçimlenir."[102]
Mucchielli ise, zihniyeti, bir
toplumsal grubun örtük referans sistemi"[103] olarak tanımlar. Daha geniş anlamda
zihniyet, olguların, hadiselerin,
şeylerin belli bir biçimde görülmesini,
dolayısıyla bu anlayışla uyumlu tepkiler
ve davranışlar gösterilmesini olanaklı kılan şey olarak tanımlanablir. İslam
toplumları, her dönemde her biri olayları farklı biçimde gören gruplardan
mezheplerden oluşmaktadır. İslam düşüncesi, her biri olayları farklı biçimlerde
gören dini-politik ekollerle şekillenmektedir. Mezhepleri dini-politik
topluluklar şeklinde alacak olursak, onların her birinin olaylara ve olgulara
karşı kendilerine has bir bakış açılarından ve buna uygun tepkilerinden, yani zihniyet veya düşünce biçimlerinden
bahsedebiliriz. Çözümleyici yönteme
gelince, felsefede, " bir birlikteki bağlamı iyice anlayabilmek
için o birliği bölümlerine ve öğelerine ayırmak" ve " özelden genele,
somuttan ilkelere geri gitmek " demektir.[104]
Bizim burada zihniyet
çözümlemesiyle kastettiğimiz, Durkheim sosyolojisine alternatif olarak
geliştirilmek istenen Psikolojist yaklaşım değil, politik-dini veya
siyasi-itikadi fırkaların ya da dini zümrelerin örtük referans sisteminin
çüzümlemesi olarak isimlendirilebilecek psiko-sosyal çözümlemedir. Ancak
İslam düşüncesindeki zihniyet veya zihniyetler olgusunun, siyisi,
içtimai, psikolojik, ekonomik ve dini yönleri olan son derece karmaşık bir olgu
olduğunun farkındayım. Ben burada bir zihniyetin tezahürü olarak gördüğümüz
mezheplerin ortaya çıkışında itikadî, siyasî, psikolojik, ictimaî
sebeplerin; eski din, medeniyet ve kültürlerin, felsefî
düşüncelerin, coğrafyanın, toplumsal değişmenin ve benzerlerinin etkili
olduğunu kabul etmekle birlikte, bunların genel olarak İnsan (psikolojik) Unsuru,
Toplumsal (İctimaî) Yapı ve Dinî Metinler üçgeninde ele almak taraftarıyız.[105]
Toplumsal yapıyı,
toplumdaki siyasi anlayış, tarihten devr aldığı eski dini inançlar, kültürler,
felsefi düşünceler, etnik durum, meslek grupları ve toplumun yaşadığı fiziki
mekan ile birlikte düşünmek
durumundayız. Aslında zihniyet kendi içerisinde bir epistemolojisi ve dünya
görüşü olan bir şeydir. Onun bu yönünü Mucchielli çok güzel ortaya koymaktadır:
" Zihniyet kendi içinde bir dünya görüşünü taşır ve çevredeki öğeler
karşısında tutumlar ( yani bir şeye karşı
varoluş şekilleri ) üretir. Çevrenin bu öğeleri her hangi bir öğe
değildir. Bunlar dünya görüşünün kilit öğeleridir. Söz konusu zihniyete sahip
olan grubun bir tavır takınmak durumunda kaldığı önemli öğelerdir."[106] Mezhepler tarihi açısından zihniyet
çözümlemesi hem geçmişte ortaya çıkan mezhepler için hem de bugün yaşamakta
olanlar için uygulanabilecek bir yöntemdir. Çünkü bunun zihniyetlerden
davranışlara veya davranışlardan zihniye giden iki farkılı uygulama biçimi
vardır.[107] Mezhepler tarihçisi de, sosyolg gibi,
bu metodların her ikisini birden uygulayabilir.
İnsanlar,
hal, tavır, tutum, davranış, duygu ve
düşünceleri bakımından birbirinden farklıdırlar. Tabiatlarından
kaynaklanan bu durum, içinde yaşadıkları toplumsal yapıyla birleşince onların
dini hayatlarının farklı biçimlenmesine sebep olmuştur. Aynı kültürel, siyasi,
ekonomik ve dini ortamlarda yetişen iki kişi arasında dahi, dini anlama ve
yaşayış biçimlerinde farklılıklar görülebilir. İnsanların dini anlama,
açıklama, yorumlama ve yaşama tecrübelerinde görülen farklılıklar ve dini
tipolojiler, temelde insanın tabiatında bulunan tipolojilerle yakından
ilişkilidir.
Bizler tek bir din olan İslam'ın, tarihte ve
günümüzde onlarca farklı yorumu ve anlaşılış biçimi ile karşı karşıyayız.
Geleneksel düşüncede meslek gruplarına, akla ve nakle öncelik tanımalarına veya
ilim dallarına göre pek çok tasnifler yapılmışsada[108], genelde bu kadar farklılığı, henüz bunlar ortada
yokken Hz. Peygamber tarafından önceden haber verilen 73 fırka hadisinin bir tecellisi olarak izah
etmek isteyenler de olmuştur; ancak bu,
problemi çözmede yetersiz kalmıştır. Çünkü bu yaklaşımı benimseyenler arasında,
sayıyı tamamlamakta güçlük çekenler olduğu gibi bu sayıyı aşmamaya
çalışanlar da olmuştur. Diğer taraftan
bütün bu farklılıkları heva ve hevesine, kişisel görüşlerine uyan Şeytan'ın
şüpheye düşürmesi sonucu olarak[109] veya Şeytan'ın tebdili kıyafetle tekrar bu
fikirlerle ortaya çıkması olarak gören yaklaşımlar sözkonusudur.[110] Ancak bunlar, İslam düşüncesindeki fırkaların
doğru anlaşılmasında yeterli olamamıştır. Bu fırkalaların, Din Sosyolojisi, Din
Psikolojisi ve Bilgi Sosyolojisinin verileri de kullanılarak yeniden analiz
edilmesi ve tasnif edilmesi onların
anlaşılmasını daha da kolaylaştıracaktır. İslam düşüncesini oluşturan itikadî
ve siyasî düşünce ekolleri, fıkhî-amelî mezhepler, felsefi mektepler ve mistik
oluşumlar birer zihniyet olarak yapısal analize tabi tutulduğunda beş farklı
din anlayışı veya dine yaklaşım biçimi ya da zihniyet tipolojileri ortaya
çıkmaktadır[111]: 1) Tepkisel-Kabilevî Zihniyet[112]
2) Akılcı-Hadarî Zihniyet[113],
3) Gelenekçi-Muhafazakar Zihniyet[114],
4) Politik-Karizmatik Liderci Zihniyet[115],
5) Keşifci-İnzivacı Zihniyet[116].
İnsanlardaki karşı
çıkma, protesto etme, şiddet, kızgınlık, gadap ve kavgacılık duygusu, asabiyet
ve kabilecilik ruhunun yoğun olduğu kabile toplumlarında ya da bedevi
toplumlarda, özellikle de büyük ve hızlı değişimlerin yaşandığı dönemlerde,
güçlenerek bir kitle hareketine dönüşebilir. Bu tepkisel-kabileci ruh, her bir
dinde ve toplumda farklı şekillerde tezahür edebilir. Ancak temelinde,
toplumsal alanda yaşanan köklü değişime tepki göstermek vardır. Hızlı değişim,
asabiyet ve katı dindarlık/taassup biraraya geldiğinde tehlikeli politik-dini bir doktrinin çıkması
kaçınılmazdır. Bunun yansımalarından en
önemlisi, geçmişte yaşadığı hayatı hatırlayarak daha iyi bir hayat arayışı
içine girmektir.[117] Değişime karşı tepki gösterme ve şiddet eğilimi,
bu gibi ortamlarda, bir toplumun zihniyeti haline gelebilir ve başta dinle
ilgili anlayışları olmak üzere bütün alanlara yansıyabilir.
Araplarda kabile
toplumu, göçebe kabilelerden oluşmaktaydı ve her bir kabile ve onun kolları
bağımsız topluluklar halinde yaşamaktaydı. Bu toplum, teşkilatlı bir siyasî
otorite ve devlet geleneğine, yasama ve yürütme organlarına sahip olmayıp,
kabilenin seyyidleri, reisleri ve şeyhleri tarafından yönetilmekteydiler.
Kabileler arasında sürekli savaş ve kan davalarının hüküm sürmesi ve oldukça
çetin hayat şartları altında yaşamak zorunda kalmaları, bu insanları sert
tabiatlı, haşin, savaşçı ve şiddet yanlısı yapmıştır.[118] Bu durum onları, problemlerin çözümünde, nadiren
kabilenin ileri gelenlerinden oluşan hakeme başvurmaya, çoğu kere de şiddete ve silaha başvurmaya sevketmiştir.
Kapalı toplumlarda, asabiyet, yani kabile şeref ve asaleti her şeyin üstündedir. Bireysel
başarılara ve çıkarlara yer yoktur; doğru ve iyi, kabilenin genel çıkarlarına
göredir. Kabile, daima haklıdır ve dolayısıyla onun törelerine itaat esas olup,
asla karşı çıkılamaz, isyan edilemez. Kabile şeref ve haysiyeti esas
olduğundan, diğerleri, öteki ya da düşman olarak degerlendirilirdi. Bu yüzden
işlenen suçlara karşılık bireyler değil kabileler cezalandırılırdı.[119]
Yerleşik hayata
geçmemiş kimseler veya topluluklar, kitabî kültürden ve sitematik düşünceden
yoksun oldukları için olayları ve hadiseleri derinlemesine değil, yüzeysel ve basit bir şekilde analiz ederler. Bu
yüzden farklı fikirlere, eleştirilere tahammülleri yoktur ve kendi fikirlerini
başkalarına karşı argümanlarıyla savunmak yerine, şiddet ve baskı yoluyla
benimsetmek eğilimindedirler. Özellikle sözlü geleneğe sahip, yerleşik hayata
geçememiş toplumlarda yetişen insanlarda, bu eğilim son derece güçlüdür.
İslam düşüncesinde
tepkisel-kabilevî zihniyetin ideal tipleri Hariciler ve kısmen Vahhabilerdir. Çünkü Haricilerin çoğunlugu bedevî hayattan
gelme idi. Aralarında şehirli olan çok az kişi vardı.[120] Bu yüzden Harici fikirler, genelde yerleşik
hayata geçememiş veya yeni geçmekte olan toplumlara cazip gelmişlerdi. Örneğin
Haricî grupların Horasan'ın sarp bölgelerinde tutunması, Kuzey Afrika'da bedevî
hayat yaşayanlar arasında da taraftar toplaması bundan dolayıdır. Bedevî
Araplar, müslüman olduktan sonra, yerleşik hayata geçmek zorunda kaldılar. Bu
andan itibaren, sert ve haşin kabilevî zihniyetin dar kalıpları içerisinde
basit ve yüzeysel bir mantıkla dışlayıcı
ve zorba bir din söylemini dillendirmeye çalıştılar. Yaptıkları yorumlarla
İslam'a girişi zorlaştırdılar, çıkışı ise kolaylaştırdılar. Bu katı ve sert
anlayışlarından dolayı, kendi içlerinde de birlik ve beraberliği koruyamadılar
ve tarihin derinliklerinde kayboldular.
Bu zihniyete göre,
" Din, iyilikler yapmak ve dinî emirleri yerine getirmek (taat); günah işleyeni tekfir etmek ve zulmeden
otoriteye isyan etmek"[121] olarak anlaşıldı. Sonuç olarak,
tepkisel-kabilevî zihniyetin, medenî
hayata uyumsuzluk; katı, sert ve şiddet yanlısı dünya görüşü; sistematik
düşünceden yoksunluk; katı ve mutaassıp bir dindarlık; nasları zahirî ve literal
okuma; dışalayıcılık ve tekfir etme; farklı görüşlere ve anlayışlara
tahammülsüzlük; karizmatik toplum anlayışı (Kabile/Asabiyet); siyasî otoriteyi
tanımama; sürekli bölünme; mutlak doğruluk iddiası gibi temel özellikleri
bulunmaktadır.
İnsan,
akıl sahibi, düşünen, anlayan, sorgulayan ve olaylar arasındaki sebep-sonuç
ilişkilerini araştıran bir varlıktır. Bütün insanlar akıl yetisine ve düşünme
gücüne sahip olmakla beraber, bunu tam olarak işletebilmeyi ve verimli bir şekilde
kullanmayı başarabilenlerin sayısı sınırlıdır. Bazı insanlar, eşyayla
ilişkilerinde, dini metinlerle diyalogda, gerçeği/hakikati elde etmede, sezgi,
duyular, karizmatik bir şahsiyet veya geleneğe başvurmak yerine, akla ve
tutarlı mantıkî temellendirmelere öncelik verirler. Bu kimseler, fikirleri,
olguları ve onlara tekabül eden kavramları sorgulamak ister ve akıl süzgecinden
geçirdikten sonra kabul etmeyi tercih ederler. Akılcı zihniyet/eğilim, kişinin
içinde yetiştiği kültürel ortam ve toplumsal yapı, aldığı eğitim ve siyasal
ideolojiler sayesinde, dini, sosyal, ekonomik ve politik alanlara
yansıyabilir.
Akılcı,
özgürlükçü, eleştirel ve sorgulayıcı bu zihniyet, insanlık tarihinde özellikle,
yerleşik hayata geçmiş hadarî/medenî toplumlarda, site devletlerinde ve
demokratik sivil toplumlarda daha güçlüdür. İstikrar içinde değişime açık bu
zihniyet, bu gibi ortamlarda, bireylerde hakim zihniyet haline gelebilir ve
başta dinle ilgili anlayışları olmak üzere hayatın bütün alanlarına
yansıyabilir. Diğer taraftan, bu eğilim, köklü değişimlere sebep olan evrensel
dinlerin rasyonalleşme ve diğer medeniyetlerle yüzleşmesi sürecinde
meşruiyyet kazanabilir.
Hadarî
toplumlar, ideal anlamda, teşkilatlı bir siyasi otorite ve devlet
geleneğine, yasama ve yürütme organlarına, kurum ve kurallara
sahiptirler. Farklı dinler ve farklı
etnik gruplar birarada yaşarlar. Bireysel başarılar, takdir edilir, ferdî
kabiliyetlerin geliştirilmesine ve eğitilmesine imkan tanınır. Doğru ve iyi, kabilenin değil
toplumun ve bireyin genel çıkarlarına ve hakkaniyet ölçülerine göre belirlenir.
Sorumluluk, suç ve ceza bireyseldir. Kitabî kültür ve sistematik düşünce
geliştigi için, olaylar ve hadiseler
derinlemesine analiz edilir. Bu yüzden
farklı fikirlere, eleştirilere tahammül vardır ve istisnai durumlar hariç, kendi fikirlerini başkalarına şiddet
ve baskı yoluyla benimsetmek yoktur.
İslam
düşüncesinde akılcı-hadarî zihniyetin, tezahürleri farklı olmakla beraber,
tipik temsilcileri arasında Mürcie, Rey Taraftarları (Hanefiler), Mu'tezile,
Maturidiler, Meşşaî filozoflar ve Meşşailikten etkilendigi ölçüde Eş'arilik
sayılabilir. Özellikle Mu'tezile, Maturidiler
ve Mürcie gibi doktriner topluluklar
ve Meşşaî filozoflar, dinin rasyonelleşmesi sürecinde ve ahlaki, siyasi,
felsefi ve itikadi konularda kutsal metinlerin sistematik bir biçimde
yorumlanmasına büyük katkıda bulunmuşlardır. Akılcı zihniyet, genelde Arap olmayan entellektüel çevrelerce
sistemleştirildi. Akla ve akıl yürütmelere büyük önem veren bu zihniyet
mensupları, yabancı din ve kültürlere karşı İslam'ın savunmasını yaptı ve bu
konuda yüzlerce eser yazdılar. İslam düşüncesinde, özgün ve akılcı bir
Teoloji/Kelam geliştirdiler.
Zamanla, akıl, te'vil, delil, burhan, nazar, rey,
tefekkür, teemmül, tedebbür, istinbat, kıyas ve yakini bilgi kavramları
akılcı-hadarî dinî zihniyetin bilgi kuramında hakim göstergeleri oldu. Bu söylemin Mürcie, Rey Taraftarları ve Maturidiler üzerindeki tezahürü, "Din, birlik-bütünlüktür, akıl yürütme,
rey ve istidlaldir." şeklinde; Mutezile ve Meşşaî filozoflarda, "Din, akıl, rey ve
burhanla anlaşılır." şeklinde oldu. Sonuç olarak, akılcı-hadarî
zihniyetin; çoğulcu din anlayışı, sistematik düşünce ve akılcılık (Rey
Taraftarlığı), bireysel sorumluluk, bireysel dindarlık, akla dayalı din ve dünya görüşü; müslümanların eşitliği; tevil; sorgulama ve
eleştirme, farklı görüşlere ve anlayışlara tahammül gibi temel
özellikleri bulunmaktadır.
İnsanlar,
alışık oldukları hayatın devam etmesini ve değişmemesini isterler. Düzen ve
istikrardan yana olan insan tabiatı istikrarsızlığa ve kaosa karşıdır. Bu
sebeple, çoğu kere, zorunlu ve haklı da olsa yapılan bazı değişikliklere karşı
çıkar ve geleneklerinde ısrar eder. Bu durum onu, muhafazakar ve gelenekçi
olmaya zorlar. Psikolojik araştırmalar, bu gerçeği şu şekilde tespit
etmektedir: "İnsan tabiatının en önemli özelliklerinden birisi, uzun süre önce yaşanmış olan "altın
çağa" geri dönme veya onu yeniden yaşama arzusudur. Bu bireysel zihnin bir
vasfıdır, öyleki daima hayatının ilk yıllarını, bütün hayatının en güzel
yılları olarak anımsar. Bu beşeri hususiyet, geçmiş tarihin kazanımlarını
tekrar elde etmeyi arzular."[122] Bu duygu,
zaman zaman, insanlık tarihinde köklü ve ani sosyal, siyasi ve dini değişimlerin yaşandığı dönemlerde, toplumsal
muhafazakarlığa ve gelenekçiliğe dönüşebilir. Özellikle gelenek bir peygamber
ve ona yakın nesillerinin dini tecrübeleriyle oluşmuşsa ve dini geleneklerden
büyük sapmalar sözkonusuysa, o zaman bu tavır, daha katı bir şekilde geçmişin bütünüyle
kutsallaştırılmasına, siyasî, hukuki, sosyal, ahlakî ve dinî alanlarda tekrar
bu döneme dönüş taleplerinin yükselmesine sebep olabilir.
İslam
düşüncesinde gelenekçi-muhafazakar dini zihniyetin en tipik temsilcileri, Hadis
Taraftarları ve Selefilikle onların alt grupları olan Şafiilik, Malikilik,
Hanbelilik ve Zahirilik olmuştur. Hadis Taraftarları, müslümanları içinde
bulundukları parçalanmışlıktan kurtarmak, toplum hayatını, idealleştirilen Hz.
Peygamber dönemine göre şekillendirip, birlik ve bütünlük içerisinde yaşatmak
için Kitab'ın yanısıra, çözümün Hz. Peygamber'in hadislerleri ve sahabe ve
tabiînin sözlerinde olduğuna inanarak, bunları biraraya toplayıp, konularına
göre tasnif eden, genelde görüşlerini hadislere dayandıran, onlara bağlanmayı teşvîk
eden ve Kitap ve Hadis'ten bağımsız re'y
kullanmaktan sakındıran ve onu kullananları eleştiren bir zihniyetin adı
olmuştur.[123]
Böylece
sünnet, asâr, hadîs, Asr-ı Saadet, taklit, bid’at, Cahiliyye, Ehl-i Sünnet gibi
kavramlar dogmatik gelenekçi din söyleminin hakim belirtileri oldu. Bu söylem, "Din, ilk
müslüman nesillerin anlayış ve uygulamalarından ibarettir. "[124] şeklinde sloganlaştırıldı. Sünet ve asâr merkezli
bir din ve dünya görüşü bu minval üzere geliştirildi
Sonuç olarak,
dogmatik gelenekçi/asarcı dini zihniyetin, Asr-ı Saadetin yüceltilmesi,
selefin/ilk üç neslin görüşlerinin kutsallaştırılması, sünnet/asar merkezli din
ve dünya görüşü, rey düşmanlığı, kelam ve felsefe düsmanlığı, yeniliklere
(Bid'at) ve yaratıcılığa karşı olma, Arapcılık, kurtuluşa
ermişlik iddiası, zahirî ve literal yorum, tevile karşı olma, sanat ve musikiye
hoş bakmama, katı ve mutaassıp bir dindarlık; yabancılaşma, dogmatizm,
dışlayıcılık ve tekfir etme; farklı görüşlere ve anlayışlara tahammülsüzlük;
mutlak doğruluk iddiası gibi temel özellikleri bulunmaktadır
İnsanlarda,
hükmetme ve egemen olma duygusu vardır. Bazı kimseler, diğer insanlara hakim
olmak ve onları yönetmek ister. Bu hakimiyet arzusu, bazan onu, iktidarı ele
geçirmeye ve bu yönde siyasi ve fikrî çabalar içerisine girmeye sevkedebilir.
Bu amaçla içinde doğup büyüdüğü siyasi
ve dini kültürden kendini meşrulaştıracak deliller ve motifler bulmaya çalışır. Bazan insanların kendileri, politik-dini bir
lider olarak ortaya çıkarlarken bazan da toplumun bu konudaki kabulleri ve
kültürleri bazı kimseleri veya soylu
aileleri kendileri için kurtarıcı olarak görürler. Bu tutum, imparatoru
yarı-tanrı gibi gören Sasaniler[125] ve Eski Yakın Doğu toplumlarında ve mesih
inancının bulunduğu Hristiyan ve Yahudilikten İslam'a geçenler arasında daha yoğun görülebilir.
İktidar kavgası, kabile rekabetinin yaşandığı toplumlar arasında da kendisini
gösterebilir. Toplumların siyasi-sosyal kriz dönemleri, yeni liderler üretmeye
ve bu duyguların harekete geçirilmesine en uygun dönemlerdir.
Özgürlükleri
ellerinden alınan, zulüm ve baskı gören bazı insanlar, kendi fikirleriyle ve
eylemleriyle politik-sosyal, dinî ve ekonomik olumsuzlukları değiştirmede
başarısız, yetersiz, aciz ve zayıf kaldıklarına inanmaları halinde, yaşadığı
olumsuz toplumsal yapıyı değiştirmek ve gerçeği/hakikati elde etmek için kendi
dışında manevi güçler aramaya veya mesih ve mehdi misyonu üstlenmiş otorite
kabul edilen karizmatik liderler ve kurtarıcılar üreterek onlardan medet
beklemeye başlarlar. Böyle insanlar,
ezilmişlik psikolojisi içerisinde saglıklı düşünemezler ve baskalarının
liderliğine ve başkalarının onları yönetme veya yönlendirmesine ihtiyaç
duyarlar. Bazı insanlar, geçmişe bakıp
daha önce yaşadığı başarılı ve verimli günleri hatırlayarak onunla nasıl
övünüyorlarsa, böyle bir hayatı
yaşayamamış veya önceden yaşamış, fakat daha sonradan kaybederek büyük zulüm ve
haksızlıklara düçar kalmış kimseler ve
toplumlar da, daha iyi bir gelecek beklentisi içerisine girerler. Buna güçleri
yetmediği durumlarda, karizmatik kişi ve soylu aileleri kurtarıcı
(imam/mehdi/mesih) olarak görürler. Bu en tipik biçimde dindar kişilerde
görülürse de, aslında sadece onlara has bir özellik değildir. Tarih boyunca ve
günümüzde bir çok toplum ve devlette yaşanmış beşerî, tarihî, siyasî, kültürel,
sosyolojik ve dini bir olgudur.
Toplumsal
bunalımların ve siyasî iktidar mücadelelerinin yaşandığı toplumlarda, mevcut
meselelerin çözümünde manevî desteğe ve beşer üstü özelliklere sahip olduğuna
inanılan bir kurtarıcı beklenmesi, beşerî, siyasî, kültürel, tarihî ve dinî bir
olgudur. Ancak kurtarıcı ve karizmatik lider arayışı, öncelikle beşerîdir.
Yahudilik, Hrıstiyanlik, Hinduizm, İslamiyet ve diğer bazı din mensupları, bu
beşerî ve psikolojik tutumu, dini alana
taşıyarak meşrulaştırma yoluna
gitmişlerdir. Yahudilerin kurtarıcısı olarak Mesih'i; Hristiyanların İsa'yı;
bazı müslümanların Haşimî soyundan veya Ali'nin Fatıma'dan devam eden
soyundan mehdi veya mehdiler beklemesi, bu fikrin en tipik tezahürleridir.
İslam
tarihinde, "Dini, insan veya insanlara itaat etmek ya da imama itaat
etmek. "[126] olarak
algılayan "karizmatik liderci" veya "Kurtarıcı bekleme"
şeklindeki politik dinî zihniyetin pek çok tezahürüne rastlamak mümkündür.
Bunların başında Aşırı Şiî hareketler, Onikimamiyye Şîası (Usûliler-Ahbâriler),
İsmaililik-Hasan Sabbah Fedâileri-, Bâtınilik, Karmatiler, Zeydilik, Dürzilik,
Nusayrilik, Kâdiyânilik, Bâbilik-Bahâilik, Şeyhilik ve benzeri ekoller gelmektedir.
Politik-Karizmatik
dini zihniyetin merkezinde Masum İmam ,
Mehdi, Mehdiye açılan kapı (Bâb) ve Mesih fikri bulunmaktadır. Bunların
kaldırılması durumunda, bu fırkaların varlık sebepleri ortadan kalkmış olur.
Diğer taraftan asağı yukarı bunların tamamında, ya Haşimi soyundan veya Ali'nin
Fatıma'dan olan soyundan (Ehl-i Beyt) bir kisi ya da bu soyla alakası olmayan
kişiler, hayatta iken ya da ölümünden sonra, kurtarıcı
(Mehdî/İmâm/Mesîh/Allah'ın hülûl ettiği Resûl) olarak beklenmektedirler. Bu
misyon, Haşimî soyundan olanlara çoğu kere kendileri dışındakilerce
yüklenirken, Haşimî soyundan olmayanlara, daha çok kendilerince yüklenmiştir.
Mehdilikle yetinenler olduğu gibi müceddidlikle başlayıp mehdilik, mesihlik ve
resullük, daha da ileri giderek ilahlık
iddiasında bulunanlar da olmuştur.
Aslında
Şia'nın siyasal tarihi, 12 imam nazariyesine göre yeniden inşa edilmiş tamamen
politik bir tarihtir ve İslam'ın siyasallaştırılma projesidir. İmamları sevmek
veya sevmemek dahi dinileştirilmiştir. İslam toplumunun kaderi belli bir soyun
ya da belli bir dönemden sonra ortada
olmayan gizlendiğine inanılan gözlenen bir kişinin tekeline terkedilmek
istenmiştir. Bu yüzden yazdıkları eserlerin tamamında bu nazariye ile
ilgilenilmiştir. Şîa'nın yazdığı tefsirlerin tamamına yakını, politik-masum
imam anlayışı çerçevesinde ve bu anlayışın isbatlanması için yazılmıştır.
Bu söylem,
"Din, imamı tanımaktır, ya da Din, kişi veya kişilere itaattir."[127] şeklinde sloganlaştırıldı. Böylece karizmatik
lider merkezli bir din ve dünya görüşü şekillendirildi. Sonuç olarak,
politik-karizmatik liderci dini zihniyetin, Siyasal iktidarın ilahiliği ve
naslar tarafından belirlenmişliği, Velayete iman, zamanın imamına beyat;
İmama/İmamlara mutlak itaat; İmamların günahsızlığı; Mehdi/Kurtarıcı beklemek;
Ali ve soyuna kutsallık atfetmek, İslamın siyasallaştırılması, Kur'an'ın batınî
yorumunu savunmak gibi temel özellikleri bulunmaktadır.
İslam düşüncesinde
ortaya çıkan din anlayışlarında tezahür eden zihniyetlerden birisi de
"Keşifçi-İnzivacı"[128] zihniyettir. Ancak bu zihniyet daha çok sufi oluşumlarda ortaya
çıktığından burada onun üzerinde durmayacağız. Eğer bu oluşumlar tasavvufî
düşünce ekolleri olmaktan çıkıp itikadî ve siyasî bir yapıya dönüşürse ve
tamamen farklı bir din anlayışı ortaya koymaya çalışırsa, o zaman Mezhepler
Tarihi’nin ilgi alanına girer.
Kaynak
kritiği ve eleştirel yaklaşımdan maksat, önceden belirlenmiş bir duruşu olan felsefî
eleştiriden farklı olup Tarih biliminde kullanılan tarihî tenkid metodudur.
Tarih tenkidi, Halkın'ın da ortaya koyduğu gibi, doğruyu yanlıştan ayırmaya
tahsis edilmiş bir metod olup herşeyden
evvel şahitlikleri araştırmak; sonra onları kontrol etmek; nihayet onları
anlamak olarak üç işleme indirgenebilir.[129] Mezhepler Tarihçilerinin çözmesi gereken en
önemli sorunlardan birisini, bilgi kaynaklarının sahihliği ve bu eserlerin
mezhepler hakkında verdiği bilgilerin güvenilirliği sorunu teşkil etmektedir.
Çünkü Mezheplerin doğuş ve teşekkülü için son derece önemli olan hicri üçüncü
asra kadarki dönemle ilgili birinci el kaynaklar, çok azı hariç, maalesef zamanımıza ulaşmamıştır.
Üçüncü asra ait bize ulaşan bir kaç
eser ise, mezhep taassubu ile yazılmış ve son derece sınırlı bilgiler
içermektedir. Hicri üçüncü asrın sonları dördüncü asrın başlarından itibaren
yazılan kaynaklara gelince, bunların tamamı bize ulaşmamış olduğu gibi,
mezhepleri ele alış biçimleri ve verdiği bilgiler daha çok doktrinler üzerinde
ve mezheplerin şematik taksimatı üzerinde durmaktadırlar. Her bir mezheple
ilgili farklı algılama biçimleri inşa edilmiştir. Her müellif, klasik
malzemeden 73 fırka planına göre yeni inşalar yapmış, veya geçmişi aynen
tekrarlamıştır. Yapılan bu inşalar kullanılan malzeme genellikle hicri dördüncü
asra kadar üretilen malzemedir, nadiren de daha sonraki beşinci ve altıncı asra
aittir.
Bu inşalar tamamen teorik ve
teolojiktir. Zaman ve mekan bağlantıları ve fırkaların tarihsel devamlılığı söz
konusu değildir. Hatta klasik mezhepler
tarihi 73 ile fırkaları sınırlandırdığı için, yedinci asırda tamamlanmış olan
sayıya yeni bir şey ilave etmemişlerdir. Bu bakımdan yedinci asırdan günümüze
kadarki dönemde yaşayan veya yeni ortaya çıkan mezhep ve fırkaların tarihi
henüz yazılmamıştır. Eserler fırkaların tarihinden çok onların doktrinlerinin
tarihiyle ilgilenmektedir. Sahte şahsiyetler, sahte ve uydurma mezheplerin
üretimi ve bir şahsiyetin birden fazla kimlikle takdimi söz konusudur. Örneğin
kendiden sonraki bir çok kaynağa kaynaklık eden Ka'bi'nin Makalat'ı, Mutezile
kısmı hariç, neşredilmemiştir.
Neşredilen Mutezile kısmı diğer
kaynaklardaki Mutezile kısımlarıyla karşılaştırıldığında, bu eserde Mutezile
alimleri ve görüşleri nesil nesile verilirken sonraki kaynaklarda her bir
Mutezilî alime ait bir fırkaya dönüşmüştür. Bunun sonucunda 73 şemasını
tamamlayabilmek için tarihsel-toplumsal tekabülü olmayan pek çok fırka üretilmiştir. İlgili
eserin yazmasındaki Mürcie kısmından anlaşıldığına göre, sonraki kaynaklar Mutezile
için yaptığını Mürcie için de yapmışlardır. Çok iyi bildiği Mutezile için Bağdad ve Basra Mutezilesi
ayrımı üzerinde durup her isme bir mezhep üretme teşebbüsünde bulunmayan Eş’arî’nin de, Mürcie için aynı tavrı göstermemesi ilginçtir.
Eş’arî’nin Mürcie ile ilgili verdiği
bilgiler Kabi'yle uyum içerisinde olmakla birlikte, Eş'ari’de bazı görüşler
şahıs adlarına nisbetle, örneğin "Ebû Hanîfe ve Ashabuhu" veya "
men ittebahu" şeklinde fırkalaştırılmıştır. Daha sonraki kaynaklar ise
doğrudan isme nispetle Yunusiyye, Bişriyye, Gaylaniyye ve diğer adla sayıları
70'i geçen Mürciî fırka üretmişlerdir. Bu kaynaklar daha çok doktrinler ve
şahıslar merkezli bilgi vermekte olup bu bilgiler özgün şeklinden
değiştirilerek farklı mezheplerin fikri olarak gösterilmekte ve şahısların bu
eserlerden birden fazla portesi çizilmektedir. Ebû Hanîfe'nin bu gelenekteki
sunumu kronolojik olarak takip edildiğinde bunun ne kadar ustalıkla yapıldığı
açıkca görülür.[130]
Bu sebeple Mezhepler tarihçileri,
mevcut kaynakları, tarih bilimi tarafından geliştirilen iç ve dış tenkidleri de göz önünde
bulundurarak, metnin o döneme aidiyeti ve verdiği bilginin doğruluğuna emin
olduktan sonra kullanmaya özen göstermelidir. Mezhepler tarihinde bir eserin tenkidi yapılırken şu noktalar üzerinde
durulmalıdır. Araştırmada kullanılan
kaynaklar, incelediği olay, fikir, fırka ve şahıslara bizzat şahit olan
birinci el kaynak mıdır? Gerçekten eser, müellifine mi aittir? Eğer aitse, eser daha sonraki
yazarlar veya müstensihler tarafından sansüre uğramış mıdır? Konuyla
ilgili verilen bilgiler, olaya tanık olan Tarih veya benzeri kaynaklarca
doğrulanmaktadı mıdır? Eser hangi noktalarda güvenilirdir, hangi noktalarda
güvenilir değildir? Bunları tespit ettikten sonra, her hangi bir fırkayı, fikri ya da şahsı
inceleyen birisi eserlerin verdiği bilgileri,
şu açılardan eleştiriye ve değerlendirmeye tabi tutabilir[131]: Bu fırka, şahıs ve fikirle ilgili bilgi, ilk
defa hangi kaynakta nasıl geçmektedir? Bu bilgi tarihsel verilere uygun mudur?
Daha sonraki kaynaklakların verdiği bilgi
ilk kaynak veya kaynakların yeni bir versiyonu mu? Yoksa verilenlere ilave edilen gerçekler ve
saptırmalar var mıdır ? Şahsî araştırmaları diğer ilavelerin doğruluğunu
onaylıyor mu? Mezhep/fırka/şahısla ilgili, daha önceki kaynaklarca bilinmeyen
yönler nelerdir?
İslam
Mezhepleri Tarihi kaynaklarında fırkalar ve mensupları, müellifin 73 fırka
rivayetinin tesiri altında kendi kafasında oluşturduğu şemaya göre, benzer
görüşleri ya da tarihsel ve toplumsal açıdan birbiriyle alakasını
incelemeksizin ve tarih ve mekanla irtibatlandırılmaksızın verilmektedir. Bu
tasnif sistemi ve ilişkilendirme, fırkaların doktriner tarihiyle değil sosyal tarihiyle zaman ve mekanla
irtibatlandırılarak eleştiriye tabi tutmak durumundadır. Bunların eleştirisi, eserleri iki farklı biçimde
okuyarak yapılabilir. Önce ilgili fırkanın, tarihi kronolojik sırayla bütün
fırka kitaplarında nasıl kurgulandığı takip edilir. İkincisi bu fırka Şiî,
Mutezili, Haricî, Mürciî, Eş’arî, Hadis Taraftarları’nın eserleri kendi
içerisinde ayrı ayrı takip edilir. Böylece hangi fırkanın hangi dönemde ve
hangi çevrelerce uydurulduğu veya üretildiği tespit edebilir.
Sosyal
bilimlerde, hadiseleri incelemek, soruşturmak, bunların tam bir fotoğrafını
çekmek son derece önemlidir. Her bilim dalının kendine has yöntemleri olmakla
beraber betimleme veya müşahede bütün bilimlerde kullanılan bir yoldur. Mezhepler Tarihi'nde, olaylar,
fikirler, kavramlar, şahıslar, fırkalar ve onların gelişim süreçlerini
inceleyip ne ise o şekilde ortaya koymak
esastır. Diğer sosyal bilimlerde olduğu
gibi, mezhepler tarihinde de, bunun yolu
dolaylı veya doğrudan müşahededir. Klasik mezheplerin tarihi ile ilgili
müşahedelerimiz, birinci el dahi olsa,
bazı dökümanların tanıklğı doğrultusunda dolaylı bir müşahededir. Ancak
günümüzde yaşayan bir mezhep veya dini akımla ilgili yapacağımız incelemelerde,
dolaylı ve dolaysız müşahedeye, saha araştırmalarına veya nicel nitelikli araştırma tekniklerine başvurabiliriz. Bir
mezhepler tarihçisi, incelemekte olduğu bir olayı veya fırkayı ne olması gerektiği şekliyle değil ne ise o
şekilde yargılarını katmaksızın resmetmekle görevlidir. Bunu arkeoloji yapmaya
benzetebiliriz. Çünkü bu tarihin derinliklerinde kaybolmuş bir şeyin kare kare
parçalarını bir araya getirip yeri nereyse oraya koyarak onun tam resmini
ortaya koymak gibi bir şeydir. Müşahede şu şekilde cereyan eder.
Örnek olaylar, seçildikten
sonra onların sebepleri araştırılır. Bu
olaylar analiz edilirek geçiçi faraziyeler oluşturulur. Bu faraziyeler muhtelif hadiselerde ve cemiyetlerde yapılan
tecrübelerle karşılaştırılır ve bazı
ilmi neticelere ulaşılır. Ulaşılan neticelere göre hadiseler tasnif edililerek
incelenmekte olan hadise resmedilir. En sonunda hadisenin müşahedesi
tanımlanmış olur. Yani müşahedede örnek hadiseler seçmek, en basit unsurlarını
tespit etmek, onların sebeplerini araştırmak, ulaşılan neticeleri
karşılaştırdıktan ve ayırıcı özelliklerini
tesbit ettikten sonra tasvir ve tanımlamak demektir. Bu hadiseyi değiştirmek
veya yeniden inşa değildir, belgelerin şahitliğinden hareketle yapılan dolaylı
müşahedeyle bilinmeyen yönlerini ortaya çıkarmak demektir. Araştırmacı bunu
yaparken fırkanın veya bir hadisenin kendi dışındaki gerçekleğini kabul etmeli
ve kendi yargılarını paranteze almalıdır. Amacı ilk hadiseye, ilk fikre, ilk metne, ilk tezahüre inerek onu asli
unsurlarıyla ona daha sonra katılan
arizi unsurlarını resmetmek olmalıdır. Günümüz mezhepler tarihçisi, olayları ve
fırkaları tasvir ederken, kendi dönemlerinin kavramlarıyla geçmişi, geçmişin
kavramlarıyla kendi dönemlerini tasvir etme şeklindeki klasik
mezhepler tarihçilerinin düştüğü hatala düşmemeye özen göstermelidir.
İslam
düşüncesine ortaya çıkan her mezhep veya politik-dini hareket, tarihi, siyasi, ictimai ve ekonomik
hadiseleri veya güncel olayları kendi zihniyetini meşrulaştıracak şekilde
yorumlamaktadırlar. Özellikle klasik
mezhepler kendi tarihlerini Hz.Peygambere'e kadar gerilere götürerek adeta
tarihi yeniden inşa etmektedirler. Bu yüzden klasik mezheplerin ilk defa ne
zaman ve hangi hadiselerin sonucunda kurumsallaştığı veya tarih yüzüne çıktığı
hala sonuçlandırılmamış bir tartışmadır. Çünkü mezheplerin kendi tarihleriyle
ilgili verdikleri bilgilerde zaman ve mekan kaymaları (anachronism) söz
konusudur.
Örneğin Şia, Şii kaynalara göre, Hz.
Peygamber zamanında ortaya çıkmış bir fırkadır. Mürcie, kaynaklara göre, Hz.
Osman döneminde veya Hz. Ali döneminde; Mutezile Hasan Basrî döneminde ortaya
çıkmış hareketlerdir. Bu olayları
“Fikir-Hadise irtibatı” çerçevesinde analiz ettiğimizde durumun hiç te
böyle olmadığı kolayca anlaşılmaktadır. Bu bakımdan bu prensip mezhepler tarihi
araştırmalarında göz önünde bulundurulması gereken önemli hususlardan
birisidir. Fikir-hadise irtibatı, bir fikrin veya inancın varlığının ve sosyal, siyasî, ekonomik ve dinî hadiselerde
bu fikrin tezahürlerinin “ zaman-mekan bağlamı” gözönünde bulundurularak
tespit edilmesi demektir. Mezhepler Tarihinde ise, her hangi bir mezhebin tarih
sahnesine çıkmasında etkili olarak gösterilen hadiselerle o mezhebi diğer
mezheplerden farklı kılan ilk fikirlerini ve onun etkilerini araştırılarak bu
ikisi arasında bir ilişikinin var olup olmadığını, ya da fikrin o hadisenin sebebi olup olmadığını ortaya
koymak demektir. Aslında bu tek yönlü işleyen bir yöntem değildir.
Fikirden-hadiseye veya hadiseden fikre
işleyen bir müşahededir. Eğer ortada bir fikir varsa, bunun tezahürleri de
olmalıdır veya bir tezahür varsa bunun etkisinde ortaya çıkacak yeni fikirler
de olacaktır. Mezhepler tarihçisi, araştırdığı mezheple ilgili fikirleri,
olayları ve davranışları ortaya koyarken fikir ve hadise irtibatını kurmaya
ve bu ilişkileri zaman ve mekan bağlamını da katarak derinlemesine
analiz etmeye dikkat etmelidir. Bu
yöntem başarıyla uygulandığı takdirde
mezheplerin ideolojik tarih kurgularıı çözülebilecektir. Fikir-hadisi
irtibatı prensibi, özellikle Şîa'nın doğuşuyla ilgili gündeme gelen ilk Şii
hadiselerin analizinde Watt, Fığlalı ve Onat tarafından kullanılmış ve son
derece önemli sonuçlar elde edilmiştir.
Klasik İslam mezhepleri yazıcılığında,
mezheplerin fikirleri ve doktrinleri ilgi ve odak merkezi yapılmıştır. Hatta
Ebû Muti’ Mekhûl en-Nesefî, İbn Huşeyş ve benzeri kişiler, mezhepleri
inançlarına göre isimlendirmekte, şahısları ve tarihsel gerçekliği olan
fırkaları bazen görmezlikten gelmektedirler. Sonuçta her bir eser veya gelenek
bir fırkayla ilgili birbirine zıt fikirler nispet etmektedir. Sosyal, siyasi,
ictimai ve dini bağlamından koparılarak kuru teolojik düzlemde ele
alınmaktadır. Bu bakımdan “Fikirler
üzerinde derinleşme" veya "fikirlerin bağlamı üzerinde derinleşme” yoluyla bu sorunları çezmeye çalışmalıyız.
Bunun yolu, önce bir fikrin ilk
söylendiği şekliyle tespit edilmesi, sonra da gelişim süreci ve teoriye
dönüşümünün incelenmesidir. Ancak bunu yaparken Mezhepler Tarihi kitaplarıyla
asla yetinmeyip, fikrin ait olduğu dönemle ilgili tarih, edebiyat, coğrafya, şehir tarihleri ve diğer bütün
eserlerden hareketle o günkü toplumun hissiyatını ve ruhiyatını okumakla mümkündür. Ancak bundan sonra fikirlerin,
olayların ve fırkaların dini, siyasi, ictimai, ekonomik bağlamları ve
zihniyetleri tespit edilebilir. Bu konuda bilgi ile toplumsal yapı arasında
ilişkileri ele alan Bilgi Sosyolojisi’nin, ifadelerin bağlamı üzerinde duran
Anlama ve İnsan Bilimleri'nin yöntemlerinden istifade edilebilir.
Fikirler üzerinde derinleşmek, anlama
tekniklerinde ifadelerin bağlamı adıyla tartışılmaktadır. Fikirler
üzerinde, zamansal boyut, mekansal
boyut, toplumsal olgu boyutu ve şahıs
boyutu açısından durulabilir. Burada
çözümlenecek soru şudur: Bir fikir, hadise veya fırka, hangi tarihte kim
tarafından, nerede ve ilk defa kim tarafından ne için ve ne şekilde
söylenmiştir. Bu yolla tohum fikirleri veya bir fikrin en basit unsurlarını
tespit ettikten sonra fikrin gelişim süreçlerini günümüze kadar getirmeye sıra
gelir. Benim özellikle ısrarla vurgulamak istediğim, fikirler üzerinde
derinleşmekten maksat fikirlerin tarihlendirilmesi ve menkulde
makulün aranmasıdır. Bu son derece önemlidir. Çünkü klasik mezhepler tarihi
eserleri, genellikle fikirlerin sahibini, bağlamını, dönemini belirtmeksizin nakletmekte, daha da
tehlikelisi fikirleri "Mutezile dedi
ki", “ Mürcie dedi ki”, “ Ehl-i Sünnet dedi ki” veya "Şîa dedi ki" şeklinde anonim olarak
vermektedirler. Mezhepler tarihçisi için önemli olan Mutezile'den veya Şîa'dan
kimin bu fikri söylediğidir. Günümüz mezhepler tarihçileri, tarih bilinciyle
hareket ederek fikirleri tarihsel, toplumsal, psikolojik ve dini bağlamıyla
analiz etmeye özen göstermelidir. Böylece klasik kaynakların düştüğü genelleme
ve indirgeme yanlışlıklarına düşmekten kurtulacaktır.
Klasik döneme ait farklı yazım gelenekleri veya aynı yazım
geleneği içerisinde yer alan eserler, her hangi bir şahsiyeti farklı şekillerde
tasvir etmekte, başka mezheplerin liderleri veya kurucularını haksız eleştirilere
tabi tutmakta, kendi önderlerini göklere çıkarmaktadır. Diğer taraftan,
mezhepler tarihinde öne çıkan şahsiyetler, her bir kaynakta farklı mezheplerle
ilişkilendirilmekte veya bir kategoriye konulamamaktadır. Benim ifademle, kendine ait olmayan fikirleri şahsa nispet ederek bir mezhebin mensubu
kılmaya veya şahsın gerçek fikirlerini
gizleyerek her hangi bir mezhebin mensubu olmaktan kurtarmaya çalışmaktadırlar.
Sonuçta mezheplerin teşekkülünde önemli
rol oynamış kimseler silikleştirilmekte veya Mâturîdî gibi, hiç yer verilmemekte,
daha az katkısı olan silik şahsiyetler öne çıkarılarak onun üzerinden fırka ve
fırkalar yargılanmaktadır. Sonuçta bir şahsın menkabevî ve tarihsel olmak üzere
farklı portreleri ortaya çıkmaktadır. Bu konuda önemli bir çalışma yapan Fuad Köprülü, bu
durumu şöyle vurgulamaktadır: "Eski Doğu Tarihcileri, ekseriyetle tarih
ile menkabeyi birbirinden ayıramadıkları için, halk muhayyelesinde teşekkül
eden hayali şekilleri aynen kitaplarına geçirmekten başka bir şey yapmadılar.
"[132]
İslam düşüncesinin Siyer, Mezhepler Tarihi, Tabakat ve Ricâl Kitapları ve özellikle Tasavvufî şahsiyetlerele ilgili
yazılmış Vilayetname ve Menakıp’ta önemli kişilerin hayatlarının
menkabevi ve tarihi gerçekliği birbirine karışmıştır. Bu durum, Hz. Heygamberin
şahsiyeti için de söz konusudur. Mesela onun Siyer kitaplarının
anlatışı, edebiyat, fıkıh, tasavvuf ve
diğer alanların anlatışı ve tasvirleri arasında büyük farklılıklar vardır.
Siyer kitapları onu müşriklerle sürekli savaşan biri, fıkıh kitapları sürekli
kanun ve kurallar koyan bir şari, tasavvuf kaynakları insan olmasının ötesinde
yarı ilahi bir insan olarak tipolojisini çıkarırlar. Aynı durum Hz. Ali, İmam-ı
A'zam, Hacı Bektaş, Ahmed Yesevi ve
benzerleri için de geçerlidir. Bundan dolayı
Mezhepler Tarihi eserlerinde ve diğer edebiyatta şahıslar yaşadığı
dönem ve tarihsel kişiliği açısından
ilgi ve alaka merkezi kılınarak ortaya
konulmalıdır. Bizim “şahıslar üzerinde
derinleşmek” dediğimiz şey budur. Mezhepler tarihçisi, İslam medeniyetinin
diğer kaynaklarına başvururak,
Köprülü'nün Ahmed Yesevi için ve Fığlalı'nın Hz. Ali için yaptığı gibi,
araştırdığı şahsın doğumundan başlayarak
yetiştiği kültürel ve ictimaî muhuti, fikrî ve siyasî bağlantıları, eserleri ve
itikadi siyasi zümrelerle olan ilişkilerinin oluşturduğu tarihsel kişiliği
ile sonradan kendisine yüklenilen
menkabevî kişiliğini ayrı ayrı incelemeyi denemelidir.
İnsanların
her birinin kendine ait hisleri, duyguları, bireysel, toplumsal, dini ve
mezhebi ilişkileri söz konusudur. Sosyal bilimlerde, bu özelliklere sahip bir
insanın bütün bu eğilim ve bağlantılardan kendisini kopararak, her hangi bir
olguyu kendisinden bağımsız bir hakikat olarak tarafsız olarak anlayıp
anlayamayacağı sorunu uzun uzadıya tartışılmış ve farklı görüşler ortaya
konulumuştur. Öncelikle sosyal hadiselerde olguların ve hadiselerin tespitinde
tarafsız ve objektif olunacağı ancak bu olgunun anlaşılması ve yorumlanmasında
farklı yorumlar yapılabileceği ileri sürülmüştür. Ancak bu durum, ortaya
konulan yorumların hakikat dışı anlamına gelmez. Mezhepler Tarihçisinin de
kendine has hissiyatı ve çeşitli bağlantıları vardır. Hatta belli bir siyasi veya itikadi mezhebe
mensup olabilir ya da ona sempati duyabilir. Bu durumda onun tarafsız olması
daha da güçleşir. Ancak Mezhepler Tarihçisi, araştırmalarında mümkün mertebe
mezhebi inançlarını ve eğilimlerini
paranteze almasını bilmelidir. Hatta bir araştırmacı olarak, mezhepler
üstü olmaya veya mezheplere eşit mesafede durmayı prensip edinmelidir.
Klasik dönemlerde
Mezhepler Tarihi yazıcılığında, tarafsızlık konusunda, maalesef, başarılı
olunamamıştır. Bu yüzden bugün, olabildiğince olayları ve olguları, asli
durumlarına uygun olarak tarafsız ve objektif bir şekilde tasvir etmek
durumundayız. Ancak Sosyal bilimlerdeki
tarafsızlık ve objektiflik doğa bilimlerindekinden farklıdır. Beşerî
bilimlerde herkes için gelip geçer bir objektiflikle; yazarın konuyla ilgili
kasıtlı bir yanıltma, çarpıtma ve saptırma yapmadığı sürece objektifliğe ulaşmış olacağı kastedilmektedir. Burada önemli olan yazarın kendisini subjeltiflikten
olanca gücüyle soyutlayarak konuya empati ve ünsiyetle yaklaşarak görüşlerini
ortaya koymasıdır. O halde, mezhepler tarihinde tarafsızlık ve objektiflik, savunmacılıktan kurtulmak, metodolojik
yaklaşım, eleştirel zihniyete sahip olmak, inançları paranteze almak, ve
tabulardan kurtulmak şeklinde tanımlanabilir.
Sosyal
bilimlerde kesin olarak uyulması gereken
tek bir metodoloji yoktur. Bunun için her ilim dalının kendine özgü araştırma,
inceleme ve yazım metodu veya metodları vardır. Mezhepler Tarihi'nin de Tarih
gibi sosyal bilimlerin bir dalı olduğu
için kendine özgü bir araştırma yöntemi vardır. Mezhepler tarihçisi, klasik ve
yaşayan mezheplerle dini-siyasi akımlarla ilgili herhangi bir konuda araştırma yaparken belli ilim
dallarından faydalanmak zorundadır. Çünkü insan ve onun tarihte ürettikleriyle
ilgili olarak ortaya çıkan hiçbir bilimdalı diğerinden bağımsız olamaz. Siyasî ve itikadî gayelerle vucud bulmuş
mezhepler ve çağdaş dinî-siyasî
akımlar, basit türden olgular olmayıp
tarihî, ictimaî, psikolojik, ekonomik, dinî ve kültürel boyutları olan son
derece karmaşık olgulardır. Bütün bu boyutları sadece Mezhepler Tarihi'nde
geliştirilen tek bir yöntemle veya yöntemlerle çözmek son derece zordur. Bu
sebeple Mezhepler tarihi çeşitli bilimlerin verilerinden ve yöntemlerinden istifade etmek ve diğer
disiplinlerle işbirliği yapmak durumundadır.
Mezhepler Tarihi'nin geçmişle ilgili siyasi, dini ve itikadi
hadiseleri ve fikri kurumlaşmaları ele alması dolayısıyla Tarih ve İslam
Tarihiyle gerek metod gerekse diğer açılardan işbirliği yapmak durumundadır.
Bazı görüşlerin ve inançların, İslam öncesi din ve kültürlere kadar gerilere
gitmesi, onun Dinler tarihi ve Antropoloji verilerini kullanmayı gerekli
kılmaktadır. Farklı zihniyetleri temsil eden mezhepler, büyük bir edebiyat
oluşturmuşlardır. Bu edebiyatı daha iyi anlayıp yorulayabilmek için günümüz
Yorumbilim (Hermenötik) ve
Anlambilim(Semantik)'den yararlanmak durumundadır. Kavramlarda ve sözcüklerdeki
anlam kaymaları, bağlamları ve İslam kültüründeki anlam haritasının neresinde
yer aldığını bu yolla anlamak daha kolaydır. Günümüz mezheplerini ve çağdaş
İslam akımlarını araştıran kişi, Sosyoloji, Din Sosyolojisi, Din Psikoloji ve
Bilgi Sosyolojisinin verilerine klasik dönemi araştırandan daha fazla ihtiyaç
duyar. Örneğin Alevilik üzerine ve çağdaş dini akımlar üzerine araştırma
yapacak kişilerin, master ve doktora aşamasında bu bilim dallarından ders
alması önemlidir.
Hasan
b. Muhammed el-Hanefiyye (100/718), (Van
Ess, Josef ) " Das Kitabü'l-İrqa des Hasan b. Muhammed b. el Hanafiyya ", Arabica XXIII (1974), s. 20-24. (Mürciî)
et-Tüsterî,
Sehl b. Abdillah (283/896), el-Muârazâ
ve’r-Red ala Ehli’l-Fırak ve Ehli’d-Da’ve fi’l-Ahvâl, thk. Muhammed Kemal
Ca’fer, Kahire 1980. (Dâru’l-İnsân)
el-Cahız, Ebû Osman Amr b. Bahr (255/869), Risâle fî Beyân Mezâhibi'ş-Şîa,
Mecmûatu'r-Resâil, Kahire 1324, s. 178-185.(Mu’tezilî)
Naşî
el-Ekber, Ebû'l-Abbas Abdullah b. Şirşîr el-Enbarî(293/906), Mesâilü'l-İmâme,
Kitâbü'l-Evsât fî'l Makalât, thk.
Josef von Ess, Beyrut 1971. (Mu'tezili)
el-Hayyât, Ebü'l-Hüseyin Abdurrahim b.Muhammed el-Mu'tezilî, (300/912), Kitâbü'l-İntisâr ve'r-Red alâ
Ravendî, Kahire
1925. ( Mu'tezilî)
el-Kummî,
Sa'd b. Abdillah Ebû Halef el-Eş'arî (301/913), Kitâbü'l-Makâlât ve'l-Fırak,
Tahran 1964. ( Bu eser , Nevbahtî’nin
eseri ile birlikte Türkçe’ye açıklama ve dipnotlar ilavesiyle yayınlanmıştır. Bkz.: Kummî ve Nevbahtî, Şiî Fırkalar Kitâbu’l-Makâlât ve’l-Fırak –Fıraku’ş-Şîa , çev.: Sabri
Hizmetli- Hasan Onat- Sönmez Kutlu-Ramazan Şimşek, Ankara Okulu yay., Ankara
2004.) (Şiî)
en-Nevbahtî,
el-Hasan b. Mûsâ (300/912), Firakü'ş-Şîa, İstanbul
1931. ( Bu eser , Kummî’nin eseri ile birlikte Türkçe’ye açıklama ve
dipnotlar ilavesiyle yayınlanmıştır.
Bkz.: Kummî ve Nevbahtî, Şiî Fırkalar
Kitâbu’l-Makâlât ve’l-Fırak
–Fıraku’ş-Şîa , çev.: Sabri Hizmetli- Hasan Onat- Sönmez Kutlu-Ramazan
Şimşek, Ankara Okulu yay., Ankara 2004.) (Şiî)
en-Nesefî, Ebû Muti' Mekhûl b. Fazl (318/930), Kitâbü'r-Red ale'l-Bida', thk. Marie Bernand
, Annales Islamologiqes, 16 (1980), s.
39-126. (Kerrâmî/Mürciî)
el-Ka'bî
el-Belhî, Ebû'l-Kâsım(319/931), Kitâbu’l-Makâlât, ((Babu) Zikrü'l-Mu'tezile min Makâlât el-İslâmiyye), thk. Fuad Seyyid, Fazlu'l-İ'tizâl
ve Tabakâtu'l-Mu'tezile (Tunus 1986)
adlı kitap içerisinde, s. 61-119. (Mu'tezilî) (Yemen’de şahısların özel kütüphanesindeki
eserin tamamının fotokopisi Ürdünlü Râcih el-Kürdî'nin Özel Kütüphanesinde
bulunmaktadır. )
Ebû
Hâtim er-Razî, Ahmed b. Hamdân (324/936), Kitâbü'z-Zîne fî
Kelimâti'l-İslâmiyye, thk. Abdullah
Selâm es-Samerrâî, Bağdat 1988. (İsmailî)
el-Eş'arî, Ebû’l-Hasan Ali b. İsmâîl (324/941), Makâlâtü'l-İslâmîyyîn ve
İhtilâfü'l-Musallîn, thk. Helmut Ritter, Wıesbaden 1980. (Eş'arî)
el-Malatî,
Ebû'l Hüseyin Muhammed b. Ahmed (377/987),
et-Tenbîh ve'r-Red alâ
Ehli'l-Ehvâ ve'l-Bida', tkd. Zâhid Kevserî, Kahire 1991. (Şafiî/Hadis
Taraftarı)
el-Makdisî,
Ebû Zeyd Ahmed b. Sehl Mutahhar b. Tâhir ( 387/997), "Fî Makâlâti Ehli'l-İslâm", (el-Bed' ve't-Târîh
(Kahire trz.) adlı eser içinde, V/121-150.)
el-Hârezmî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed b.Yûsuf el-Kâtip (387/997 ), " Tahkîku'l-Mustalâhât et-Târîhiyye
el-Vâride îi Kitâbu Mefâtihu'l-Ulûm li'l-Hârezmî: Erbâbu'l-Arâ' ve'd-Diyânât
I", Haz.: Yahya el-Haşşâb, el-Mecelle
et-Târîhiyye el-Mısrıyye, 7(1958), s. 161-170.
İbn
Batta el-'Akberî ( 387/997), Kitâbü'ş-Şerh ve'l-İbâne, thk. Henri
Laoust, Damas 1958. (Hadis Taraftarı/ Hanbelî)
İbn Batta el-'Akberî ( 387/997), İbâne an Şerîati'l-Fıraki'n-Nâciye ve Mücânebeti'l-Fıraki'l-Mezmûme,
I-II., thk. Rıza b. Ni'san Mu'tî, Riyad 1988.
Ebû Temmâm el-İsmâilî el-Hârezmî (IV./X. asır ?), Kitâbu'ş-Şecere, 236 v. (Abbâs
Hemdânî'nin Aile Özel Kitaplığı ) Eserin Bâb eş-Şeytân kısmı Wilferd Madelung
ve Paul E. Walker tarafından tahkik edilerek İngilizcesiyle birlikte ( Leide,
Brill, Boston 1998) yayınlanmıştır. (Şiî-İsmâilî)
el-Kalhâtî, Ebû Abdirrahmân Muhammed
b. Saîd (IV/X. yüzyıl ?), el-Keşf
ve'l-Beyân, thk. Seyyide İsmâil
Kâşif, Uman 1980. ( Fırkalarla ilglili kısmı ayrıca basıldı. Bkz.: el-Fırakul-İslâmiyye min Hılâli'l-el-Keşf
ve'l-Beyân, thk. Muhammed b. Abdilcelîl, Tunus 1984) (Haricî-İbadî)
Kadî Abdulcabbâr, Abdullah b. Ahmed Ebû'l- Hüseyin (415/1020), Fazlü'l-İ'tizâl ve Tabâkâtü'l-Mu’tezile ve
Mübâyenetühüm li Sâiri'l-Muhâlifîn,
thk. Fuad Seyyid, Tunus 1974. (Daha sonra tekrar basıldı. Bkz.: Fazlu'l-İ'tizal
ve Tabakatu'l-Mu'tezile (Tunus 1986)
adlı kitap içerisinde, s. 133-363. (Mu'tezilî)
el-Bağdâdî,
Abdülkâhir b. Tahir b. Muhammed (429/1037),
Mezhepler Arasındaki Farklar, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, İstanbul 1991.
(Eş'arî)
el-Bağdâdî, Abdülkâhir b. Tâhir b.
Muhammed (429/1037), Kitâbu’l-Milel
ve’n-Nihal, thk. Albert Nasri Nâdir, Beyrut 1970. (Eş’arî)
Şerîf
el-Murtazâ, Ali b. Hüseyin( 436/1044), Emâlî
el-Murtaza Gurarü'l-Fevâid ve Dürerü'l-Kalâid, thk. Muhammed Ebû'l-Fazl İbrahim, Kahire 1954 , Kum 1982. (Şiî-İmamî)
İbn
Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd el-Endülisî(456/1064), el-Fasl
fî'l-Milel ve'l-Ehvâ’ ve'n-Nihal, Beyrut 1986. (Zâhirî)
el-İsferâinî, Ebû'l-Muzaffer
(471/1078), Tabsîr fî'd-Dîn ve Temyîzi'l-Firkati'n-Nâciye an Firaki'l-Hâlikîn, thk.Zahid el-Kevserî, Beyrut
1988. (Eş'ari ?)
el-Kirmânî, Ebû’l-Kâsım Abdulvâhid b.
Ahmed ( V./XI. Asır), Makâle, Le Monde Oriental, XXV/1-3(1931), s.
34-43. (Hadis Taraftarı)
Ebû'l-Meâlî, Muhammed b. el-Hüseynî el-Alevî (V/XI.
asır), Kitâbü'l-Beyâni'l Edyân,
Arp. Çev., Yahya el-Haşşâb, Mecelletü'l-Külliyyeti'l-Adâb Câmiati'l-Kâhire,
19 (1957), s. 11-58. (Hanefî)
el-Henefî,
Yahyâ b. Ebî Bekr en-Nehâî (V. asır), el-Muhtasâr fî Beyâni'l-İ'tikâd, thk. Marie Bernand, Annales Islamologiqes, 18 (1982),
1-35.( Hanefî /Mâturîdî)
el-Belhî,
Muhammed b. el-Kâdî Hamîdüddîn Mahmûd b. Ömer el-Mahmûdî ( V./XI.asır ? ), Lâ Büdde min Ma'rifeti Usûli'l-Eşyâ ve
Fürûihâ,
Dâru'l-Kütübi'l-Mısrıyye, Mecmûa No: 169, Mikrofilm No: 5160, v. 188a.- 205a.
el-Cüşemî,
Ebû's-Sa'd el-Muhassin b. Muhammed
Kerame el-Beyhâkî ( 494/ 1100), et-Tabakât
el-Hâdiye Aşere ve's-Sâniye Aşere min Kitâbu Şerhu'l-Uyûn, thk. Fu’âd
Seyyid, Fazlu'l-İ'tizâl ve Tabakâtu'l-Mu'tezile (Tunus 1986) adlı
kitap içerisinde, s. 363-393.
el-Irakî,
Ebû Muhammed Osmân b. Abdillah b. el-Hasan ( 500/1106 ), Sapıklarla Dinsizlerin Çeşitli Mezhepleri, çev. Yaşar Kutluay,
Ankara 1962. ( Hanefî Mâturîdî)
Gazzalî, Ebû Hamîd Muhammed b. Muhammed (505/1111), Faysalu't-Tefrika beyne'l İslâm ve'z
Zanâdıka, Mısır 1907. ( Eş'arî)
en-Nesefî, Necmuddîn Ebû Hafs Ömer b.
Muhammed b. Ahmed el-Mâturidî (537/1142), Beyânu'l-Mezâhib,
es-Seyfu'l-Bâtır li Erkâbi'ş-Şîati
ve'r-Revâfızı'l-Kevâfir adlı mecmuada, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Kütüphanesi, Nu: v. 43a-b.
el-Yemenî,
Ebû Muhammed (VI./XII. asrın başları ?), Akâidü's-Selâse
ve Seb'in Fırka, thk. Muhammed b. Abdillah el-Gâmidî, Medine 1993.(Hadis
Taraftarı)
eş-Şehristânî,
Ebû Feth Muhammed b. Abdilkerîm, (548/1153) el-Milel
ve'n-Nihal, thk. Abdülemîr Ali Mehnâ-
Ali Hasan Faur, Beyrut 1990. (Eş'arî)
el-Gîlanî,
Abdulkadîr ( 561/1166), "Aslu Selase
ve Sebin Fırka", Gunyetu't-Talibin
(Bulak 1288) adlı eser içinde, s. 75-84. ( Hanbelî)
Neşvânü'l-Himyerî, Ebû Saîd (573/1175), el-Hûrü'l-
'İyn, nşr. Kemal Mustafa,
Kahire 1948. (Mu'tezilî)
er-Razî,
Fahrüddîn Muhammed b. Ömer el-Hatîb ( 606/1209 ), İ’tikâdâtü Fırakı'l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn, Kahire
1978. (Eş'arî)
İbnü'l-Cevzî,Cemâlüddîn
Ebü'l-Ferec Abdurrahmân b. Muhammed (597/1200), Telbîsü'l-İblîs, Beyrut
1989. (Hanbelî)
es-Seksekî,
Ebû'l-Fazl Abbâs b. Mansûr b. Osmân (683/1284), el-Burhân fî Ma'rifet-i
Akâid-i Ehli'l-Edyân, Ürdün 1988. (Hanbelî)
İbn
Daî er-Razî, Seyyid Murtazâ el-Hasenî (7./14. asrın başları) , Tabsıratu'l-Avâm fî Ma'rifeti Makâlâti'l-Enâm, Tahran
1313. (Şii)
el-Kirmânî,
Şemsüddîn Muhammed b. Yûsuf b. Ali b.
Sa’îd ( 717- 1317/786-1385),
el-Fırakı'l-İslâmiyye, thk. Selîme Abdurresûl, Bağdad 1973. (Şafiî-Eş’arî)
İbn Murtazâ, Ahmed b. Yahyâ (840/1436), Kitâbü'l-Milel ve'n-Nihal min Eczâi Kitâbi'l-Bahri'z-Zehhâr
el-Câmi' li Mezâhibi Ulemâi'l-Emsâr, thk.
Muhammed Cevâd Meşkûr, Tebriz 1959. (Eserin Mu’tezile kısmı ayrıca
yayınlanmıştır: Bkz.: Kitâbu Tabakâti'l-Mu'tezile, thk. Susanna
Diwald-Wilzer, II. Baskı, Beyrut 1988; Bâbu
zikri'l Mu'tezile, thk., T.W. Arnold, Haydarabad 1316) ( Zeydî/Mutezilî)
İbn
Serrâc, Azîm b. Abdilmecîd el-Azimabâdî el-Bihârî el-Kâdirî (VI./XII. asırdan
sonra ?), Tezkiretü'l-Mezâhib, thk. Ethem Ruhu Fığlalı, İslâm İlimleri
Enstitüsü Dergisi, II(1975), s. 118-141. (Çevirisi için bkz.: "Burdur
Kütüphanesi'nde Bulunan Bir Risâle "Tezkiretü'l-Mezâhib", çev. Ethem Ruhi Fığlalı, İslâm İlimleri
Enstitüsü Dergisi, II(1975), 103-116)
(Hanefî/Mâturîdî)
İbn Kemâl, Şemsüddîn Ahmed b Süleymân
( 940/1534), Fıraku'd-Dâlle, Câmiatu
Ümmü'l-Kurâ, el-Mektebetu'l-Merkeziyye, Nu: 1605. (Hanefî/Mâturîdî)
el-Fahrî, Ahmed b. Muhammed b.
Abdillah (IX/XV. asrın ilk yarısı), Kitâbü't-Telhîsi'l-Beyân
fî Zikri'l-Firak Ehli'l-Edyân, Moskova
1988. ( Eş’ariî gelenekten etkilenmiş görünmektedir.)
eş-Şirvânî,
Muhtasar fi Beyâni Makalât Ehli'l-Mezâhib
ve'l-Fırak, (Bkz.: Süheyr, Muhammed Muhtar, Tecsim inde’l-Müslimîn, Kahire 1971, 71; Fığlalı, Ethem Ruhi,
" İbn Sadruddîn eş-Şirvânî ve İtikâdî Mezhepler Hakkında Türkçe Risalesi
" , AÜİFD., XXIV (1981), s.
249-276.
Muhammed
Tâhir Gazzalî en-Nazzâm(1044/1634), Risâle-i
Ma'rifeti'l-Mezâhib, Tahran 1957. (Hanefî-Mâturîdî)
Kannevcî,
Mümin Han Abdulvehhâb el-Kidvâî, Bahru'l-Mezâhib,(Bkz.:W. Ahlwardt, Verzeichnis der arabischen Handschriften der
königlichen Bibliothek zu Berlin,
10. cilt, (Berlin 1887-1899), nu.
1851 (Spr. 706); 1125/1713 yılında Hindistan'da yazılmıştır).
Akkirmânî, Muhammed (1760), Risâle fi Beyân-i Fırak-ı Dâlle, Süleymaniye Fatih
Kütüphanesi, Nu: 5353/4.
Muhammed
Sıddık Hasan Han ( 1308/1889), Habîetü'l-Ekvân
fi İftirâki'l-Ümem ale'l-Mezâhib ve'l-Edyân, Beyrut 1984. (Eş’arî ?)
Heftad-o Seh Millah, ed. M.J.Meşkur,
Tahran 1341 ş./ 1963 m.(İlk yazması: 887/1472)
Hüseyin
el-Erzurumî, Risâle fi'l-Fırakı'l-Dâlle,
(Süheyr, Tecsîm, 383)
Keyhusrev-i İsfendiyâr, Debistân-ı Mezâhib (nşr. Rahim Rızâzâde
Melik, Tahran 1362.
Sâlim b. Zekvân(I. asrın sonları ?), es-Sîre,
thk. Ve İngilizce’ye çev.:
Patricia Crone-Fritz Zimmermann, New York 2001.
Yemân b. Rebâb, Kitâbü'l-Makâlât.
Necdet b. Uveymir
el-Hanefi(69/688), Makâle.
İbn Ömer el-Ezdî el-Basrî, er-Rebi' b.
Habîb(170/786), el-Câmiü's-Sahîh Müsnedü'l-İmâm er-Rebi' b. Habîb, Kahire 1349.
el-Kalhâtî, Ebû Abdirrahmân Muhammed
b. Saîd (IV/X. yüzyıl ?), el-Keşf
ve'l-Beyân, thk. Seyyide İsmâîl
Kâşif, Uman 1980. ( Fırkalarla ilglili kısmı ayrıca basıldı. Bkz.: el-Fırakul-İslâmiyye min Hılâli'l-el-Keşf
ve'l-Beyân, thk. Muhammed b. Abdilcelîl, Tunus 1984)
Hasan b. Muhammed el-Hanefiyye
(100/718), (Van Ess, Josef )" Das Kitâbü'l-İrqa des Hasan b.
Muhammed b. el Hanafiyye ",
Arabica XXIII (1974), s. 20-52.
en-Nesefî, Ebû Muti' Mekhûl b. Fazl
(318/930), Kitâbü'r-Red ale'l-Bida'
ve'l-Ehvâ, thk. Marie Bernand , Annales Islamologiqes,
16 (1980), s. 39-126.
el-Maturidî, Ebû Mansûr Muhammed b.
Muhammed b. Mahmûd (333/944), Kitâbu't-Tevhîd, thk. Fethullah Huleyf,
İstanbul 1979.
el-Hakîm es-Semerkandî, Ebû'l-Kâsım
İshâk b. Muhammed(342/953), Kitâbu's-Sevâdi'l-A'zam, İstanbul 1887. (Tercüme-yi Sevâdi'l-A'zam, thk. A. Habîbî, Tahran, 1348/1969)
el-Hakîm es-Semerkandî, Ebû'l-Kâsım
İshâk b. Muhammed(342/953), Risâle
fî'l-Îmân, İstanbul 1887.
es-Semerkandî, Ebû Selem Muhammed b.
Muhammed, Cumelu Usûlu'd-Dîn, thk. Ahmed Saim Kılavuz, İstanbul
1989.
el-Pezdevî, Ebû Yüsr
Muhammed(493/1099), Ehl-i Sünnet Akaidi, çev. Şerafeddin Gölcük, İstanbul
1988.
İbn Ebî Bekr el-Hanefî, Yahyâ en-Nehâî (V. asır), el-Muhtasar fî Beyâni'l-İ'tikâd, thk. Marie Bernand, Annales Islamologiqes, 18
(1982), s. 1-35.
Ebû'l-Meâlî, Muhammed b. el-Hüseynî el-Alevî (V/XI.
asır), Kitâbü Beyâni'l-Edyân,
Arp. Çev., Yahya el-Haşşâb, Mecelletü'l-Külliyyeti'l-Adâb Câmiati'l-Kâhire, 19
(1957), s. 11-58.
Ebû Şekûr es-Sâlimî, Muhammed b.
Abdüsseyyid b. Şuayb el-Keşşî el-Hanefî ( V./XI yüzyılın II. yarısı ), Kitâbu't-Temhîd
fî Beyâni't-Tevhîd, Selim Ağa
Nu: 587.
en-Nesefî, Ebû'l-Muîn Meymûn b. Muhammed
(508/1114), Tabsıretu'l-Edille fî Usûli'd-Dîn,
thk. Claude Selame, Şam 1992.
en-Nesefi, Necmüddîn Ebû Hafs b. Muhammed (537/1142), Beyânu'l-Mezâhib, es-Seyfu'l-Bâtır li Erkâbi'ş-Şîati ve'r-Revâfızı'l-Kevâfir adlı
Mecmûa’da, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, Nu: v. 43a-b. [133]
es-Saffâr el Buhârî, Ebû İshak İbrâhîm b. İsmâîl b. Ebî
Nasr(534/1139), Telhîsü'l-Edille fî
Usûli'd-Dîn, (Bu eserin şahıs
kütüphanesinden alınmış bir fotokopisi Prof. Dr. Hasan Onat'ın kütüphanesinde
bulunmaktadır.)
Ebû Muhammed el-Irakî, Osmân b.
Abdillah b. el-Hasen el-Hanefî (VI/XII. asrın başı), el-Fıraku'l-Müfterika beyne Ehli'z-Zeyğ ve'z-Zandaka, thk. Yaşar Kutluay, Ankara 1961
en-Nesefî, Necmuddîn Ebû Hafs Ömer b.
Muhammed b. Ahmed el-Mâturidî (537/1142), Beyânu'l-Mezâhib,
es-Seyfu'l-Bâtır li Erkâbi'ş-Şîati
ve'r-Revâfızı'l-Kevâfir adlı mecmuada, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Kütüphanesi, Nu: v. 43a-b.
es-Sâbûnî, Nureddîn Ahmed b. Muhammed
b. Ebî Bekr(580/1184), Mâtürîdiye Akâidi, çev. Bekir Topaloğlu, Ankara 1979.
Heftâd u Seh Millet, nşr. M.
C. Meşkûr, Tahran 1341 ş./ 1963 m. (Muhtemelen VII./XIV.asra aittir. Paris
elyazmasının İstinsah Tarihi: 887/1472
Tebriz).
İbn Kemâl, Şemsüddîn Ahmed b Süleymân
( 940/1534), Fıraku'd-Dâlle, Câmiatu
Ümmü'l-Kurâ, el-Mektebetu'l-Merkeziyye, Nu: 1605.
Muhammed Tâhir Gazzalî
en-Nazzâm(1044/1634), Risâle-i
Ma'rifeti'l-Mezâhib, Tahran 1957. (Thk. Ali Asfarhikmet, Mecelle-yi
Dânişgede-yi Edebiyyât-ı Tihrân içinde, 4.1 (1335), s. 1-18. )
İbn Serrâc, Azîm b. Abdilmecîd
el-Azimabâdî el-Bihârî el-Kâdirî (VI./XII. asırdan sonra ?), Tezkiretü'l-Mezâhib,
thk. Ethem Ruhu Fığlalı, İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, II(1975), s.
118-141. (Çevirisi için bkz.:" Burdur Kütüphanesi'nde Bulunan Bir Risale
"Tezkiretü'l-Mezâhib", çev.
Ethem Ruhi Fığlalı, İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, II(1975), s. 103-116)
İbn Sadruddîn eş-Şirvânî (Fığlalı,
Ethem Ruhi), " İbn Sadruddîn eş-Şirvânî ve İtikâdî Mezhepler Hakkında
Türkçe Risalesi " , A.Ü.İ.F.D. c..XXIV, Ankara 1981, s. 249-276.
Kannevcî, Mümin Han Abdulvehhâb
el-Kidvâî, Bahru'l-Mezâhib,(Bkz.:W. Ahlwardt, Verzeichnis der arabischen Handschriften der königlichen Bibliothek zu
Berlin, 10 cilt, (Berlin,
1887-1899), nu. 1851 (Spr. 706);
1125/1713 yılında Hindistan'da yazılmıştır).
Muhammed Akkirmânî (1760), Risâle fi Beyân-i Fırak-ı Dâlle, Süleymaniye ( Fatih)
Kütüphanesi, Nu: 5353/4.
Ebû Abdilllah Muhammed b. Heysem
(409/1019), Makâle. ( Kerrâmî)
Dânişpejuh, "Du Risâle der-bâre-yi
Heftâd u Du Gurûh," Neşre-yi
Dânişgede-yi Edebiyyât-i Tebrîz 79(1345), s. 247-59. (Tebriz 1967)
Zurkân, Muhammed b. Şeddâd (247/861), Kitâbu'l-Makâlât.
el-Câhız, Ebû Osmân Amr b. Bahr (255/869), Risâle fî
beyân Mezâhibi'ş-Şîa, Mecmuatu'r-Resâil, Kahire 1324, s.
178-185.
Naşî el-Ekber, Ebû'l-Abbâs Abdullah b.
Şirşîr el-Enbarî(293/906), Mesâilü'l-İmâme, Kitâbü'l-Evsât fî'l Makâlât, thk. Josef Wan Ess, Beyrut 1971.
el-Hayyât, Ebû'l-Hüseyin Abdurrahîm b. Muhammed el-Mu'tezilî (300/912), Kitâbu'l-İntisâr ve'r-Red alâ
Ravendî, Kahire
1925.
el-Ka'bî el-Belhî,
Ebû'l-Kâsım(319/931), Kitâbu’l-Makâlât, ((Babu)
Zikrü'l-Mu'tezile min Makâlât el-İslâmiyye),
thk. Fuad Seyyid, Fazlu'l-İ'tizâl ve Tabakâtu'l-Mu'tezile (Tunus 1986) adlı
kitap içerisinde, s. 61-119. (Mu'tezilî) (Yemen’de şahısların özel
kütüphanesindeki eserin tamamının fotokopisi Ürdünlü Râcih el-Kürdî'nin Özel
Kütüphanesinde bulunmaktadır. )
Kadî
Abdulcabbâr, Abdullah b. Ahmed Ebû'l
Hüseyin (415/1020), Fazlu'l-İ'tizâl ve
Tabakâtü'l-Mu’tezile ve Mübâyenetühüm li
Sâiri'l-Muhâlifîn, thk. Fuâd Seyyid, Tunus 1974. (Daha sonra tekrar
basıldı. Bkz.: Fazlu'l-İ'tizâl ve
Tabakâtu'l-Mu'tezile (Tunus 1986) adlı kitap içerisinde, s. 133-363.
el-Cüşemî, Ebû's-Sa'd el-Muhassin b.
Muhammed Kerame el-Beyhâkî ( 494/ 1100),
et-Tabakât el-Hâdiye Aşere ve's-Sâniye
Aşere min Kitâbu Şerhu'l-Uyûn, thk. Fu’âd Seyyid, Fazlu'l-İ'tizâl ve
Tabakâtu'l-Mu'tezile (Tunus 1986) adlı kitap içerisinde, s. 363-393.
Neşvânü'l-Himyerî, Ebû Saîd (573/1175), el-Hûrü'l-
'İyn, nşr. Kemal Mustafa,
Kahire 1948.
İbn Murtazâ, Ahmed b. Yahyâ (840/1436), Kitâbu'l-Milel ve'n-Nihal min Eczâi
Kitâbi'l-Bahri'z-Zehhâr el-Câmi' li Mezâhibi Ulemâi'l-Emsâr, thk. Muhammed Cevâd Meşkûr, Tebriz 1959. (Eserin Mutezile
kısmı ayrıca yayınlanmıştır: Bkz.: Kitâbu
Tabakâti'l-Mu'tezile, thk. Susanna Diwald-Wilzer, II. Baskı, Beyrut 1988; Bâbu zikri'l Mu'tezile, Tah. T.W.
Arnold, Haydarabad, 1316).
Ebû Îsâ el-Verrâk, Muhammed b. Hârûn el-Bağdâdî (247/861), Makâlât.
es-Seyyid Abdullah b. Musa b Ahmed b.
Muhammed b. el-İmâm Mûsâ el-Kâzım, el-Edyân ve'l-Fırak. (Şaneçi, Kâzım Müdîr, "Nazar-i Târîh-i
Mezâhib u Edyân", Ferheng-i Fırak-i
İslâmî'nin ( Meşhed 1367) Önsözü, s. 23.
)
el-Belhî, Eb'û'l-Kâsım Nasr b.
es-Sabbâh (IV./X. asrın ilk yarısı), Kitâbu Fıraki'ş-Şîa.
en-Nuaymi, Ebû'l-Muzaffer Muhammed b. Ahmed, Kitâbu
Fırakiş-Şîa.
el-Enbârî, Ebû Tâlib Ebû Tâlib
Abdullah ( veya Ubeydullah ) b. Ebî Zeyd Ahmed b. Ya’kûb b. Nasr
(356/966), Kitâbu Fırakı'ş-Şîa,
Fazl b. Şazân, Ebû Muhammed
en-Nisâbûrî ( 260/873), Îzâh, Beyrut 1982.
en-Nevbahtî, el-Hasan b. Mûsâ
(300/912), Firakü'ş-Şîa, İstanbul
1931. ( Bu eser , Kummî’nin eseri ile birlikte Türkçe’ye açıklama ve
dipnotlar ilavesiyle yayınlanmıştır.
Bkz.: Kummî ve Nevbahtî, Şiî Fırkalar
Kitâbu’l-Makâlât ve’l-Fırak
–Fıraku’ş-Şîa , çev.: Sabri Hizmetli- Hasan Onat- Sönmez Kutlu-Ramazan
Şimşek, Ankara Okulu yay., Ankara 2004.) (Şiî)
en-Nevbahtî, Hasan b. Mûsâ, el-Arâ’
ve'd-Diyânât, (Mesu'dî, Murûc, II, 156, da geçmektedir. Ayrıca
İbnu'l-Cevzî, Telbîs’te alıntı yapmaktadır. Seyyiduna el-Hasen, eş-Şîa
ve Funûnü'l-İslâm, s. 57. İbn Hazm ez-Zâhirî'nin elindeki nüshada böyle bir
bilgi yazılıdır.)
en-Nevbahtî, Hasan b. Mûsâ, er-Red
ala Fırakı'ş-Şîa, (Necâşî)
en-Nevbahtî, Hasan b. Mûsâ, er-Red ale'l-Gulât.
( İbnü'l-Cevzî Telbîs'te bu eserden bir bölüm aktarmaktadır.)
en-Nevbahtî, Hasan b. Mûsâ, er-Red
ale'l-Vâkıfa, ( Necâşî)
en-Nevbahtî, Hasan b. Mûsâ, Kitâbu'l-A'râ’ ve'd-Diyânât (Seyyiduna
el-Hasen, eş-Şîa ve Funûnü'l-İslâm, s. 57. İbn Hazm ez-Zâhirî'nin
elindeki nüshada böyle bir bilgi yazılıdır.)
en-Nevbahtî, Hasan b. Mûsâ, Kitâbu'l-Fırak, ( İbn Hazm ez-Zâhirî'nin elindeki nüshada
böyle yazılı olduğu anlaşılmaktadır.)
el-Kummî, Sa'd b. Abdillah Ebû Halef
el-Eş'arî (301/913), Kitâbü'l-Makâlât
ve'l-Fırak, Tahran 1964. ( Bu eser , Nevbahtî’nin eseri ile
birlikte Türkçe’ye açıklama ve dipnotlar ilavesiyle yayınlanmıştır. Bkz.: Kummî ve Nevbahtî, Şiî Fırkalar Kitâbu’l-Makâlât ve’l-Fırak –Fıraku’ş-Şîa , çev.: Sabri
Hizmetli- Hasan Onat- Sönmez Kutlu-Ramazan Şimşek, Ankara Okulu yay., Ankara
2004.) (Şiî)
Şeyh Müfîd, Muhammed b. Nu'mân
(413/1022), Evâilü'l-Makâlât
fî'l-Mezâhibi'l-Muhtârât, Tebriz
1371.
Şerîf el-Murtazâ, Ali b. Hüseyin(
436/1044), Emâlî el-Murtaza
Guraru'l-Fevâid ve Dureru'l-Kalâid,
thk. Muhammed Ebû'l-Fazl İbrâhîm, Kahire
1954; Kum 1983.
Şeyh Saduk, Şiî İmâmiyye'nin İnanç Esasları, çev.: Ethem Ruhi Fığlalı, Ankara
1978.
İbn Dâî er-Râzî, Seyyid Murtazâ el-Hasenî (7./14. asrın başları) , Tabsıratu'l-Avâm fî Ma'rifeti Makâlâti'l-Enâm, Tahran 1313.
Ebû Hâtim er-Razî, Ahmed b. Hamdân (324/936), Kitâbü'z-Zîne
fî Kelimâti'l-İslâmiyye, thk. Abdullah Selâm es-Samerrâî, Bağdat 1988.
Ebû Temmâm el-İsmâilî el-Hârezmî (IV./X. asır ?), Kitâbu'ş-Şecere, 236 v. (Abbâs
Hemdânî'nin Aile Özel Kitaplığı ) Eserin Bâb eş-Şeytân kısmı Wilferd
Madelung ve Paul E. Walker tarafından tahkik edilerek İngilizcesiyle birlikte (
Leide, Brill, Boston 1998) yayınlanmıştır.
Ahmed b. Hanbel (241/855), Kitâbu's-Sünne, Kahire trz. , Mekke 1349.
Ahmed b. Hanbel (241/855),Kitabü'l-İmân, ( Ebû Bekr el-Hallâl
(311/923)'ın Câmi' Müsned min Mesail adlı eserin v.91b-144b /
s. 221-290 arasında, British Museum, Or: 2675)
Ahmed b. Hanbel (241/855), er-Red
ale'l-Cehmiyye ve'z-Zanâdıka, thk.
Abdurrahmân Âmire, Riyad 1982.
Ebû Âsım en-Nesâî, Huşeyş b. Asram (
254/ 868), Kitâbu'l-İstikame[134], (Malatî'nin et-Tenbîh
ve'r-Red, thk. Z. Kevserî, eseri içerisinde ( s. 91 vd.)
ed-Dârimî, İmâm Ebû Saîd Osmân b. Saîd
b. Hâlid (280/893), Kitâbu'r-Red
ale'l-Cehmiyye ve'z Zanâdıka, Beyrut
1982.
Abdullah b. Ahmed b. Hanbel(290/902), Kitabü's-Sünne, thk. Muhammed b. Saîd b.
Sâlim el-Kahtânî, Suûdi Arabistan 1986.
el-Berbehârî, Ebû Muhammed Hasan b.
Ali b. Halef (329/940), Şerhu
Kitâbi's-Sünne. ( İbn Ebî Ya'lâ'nın Tabakât’ı içerisinde,
II/18-43).
Ebû Bekir el-Hallâl, Ahmed b. Muhammed
b. Hârûn (311/923) , es-Sünne,
thk. Atiyye ez-Zehrânî, I-VII., Riyad 1989.
el-Acurrî, Ebû Bekir
Muhammed b. el-Hüseyin (360/970),
eş-Şerîa, thk.
Muhammed Hamîd el-Fakî, Beyrut
1983 .
el-Malatî, Ebû'l Hüseyin Muhammed b.
Ahmed (377/987), et-Tenbîh ve'r-Red alâ Ehli'l-Ehvâ ve'l-Bida', thk. Zahid Kevserî, Kahire 1991.
İbn Batta el-'Akberî ( 387/997), Kitâbü'ş-Şerh ve'l-İbâne, thk. Henri
Laoust, Damas 1958.
İbn Batta el-'Akberî ( 387/997), İbâne an Şerîati'l-Fıraki'n-Nâciye ve Mücânebeti'l-Fıraki'l-Mezmûme,
I-II., thk. Rıza b. Ni'san Mu'tî, Riyad 1988.
Ebû'l-Fazl et-Temîmî, Abdülvâhid b.
Abdülazîz b. el-Hâris ( 410/1019
), Kitâbu'l-İ'tikâd
Mervî Ahmed b. Hanbel, thk. Muhammed
b. Hamîd el-Fakî, Kahire 1952. ( Tabâkâtu'l-Hanâbile
içerisinde, II, 292-308)
el-Lâlekâî, Hasan b. Mansûr et-Taberî
(418/1027), Şerhu Usûli İ'tikâdi
Ehli's-Sünne ve'l-Cemâa, thk.
Ahmed Sa'd, Riyad trz.
Ebû Muhamed et-Temîmî, Rızkullah b.
Abdilvahhâb b. Abdilazîz el-Hanbelî
(488/1095), Mukaddime fî Akîdeti'l-İmâm
Ahmed b. Hanbel, ( İbn Ebî Ya'lâ'nın
Tabakât’ı içerisinde,
II/265-290)
el-Kirmânî, Ebû’l-Kâsım Abdulvâhid b.
Ahmed ( V./XI. Asır), Makâle, Le Monde Oriental, XXV/1-3(1931), s.
34-43.
es-Sâbûnî, Ebû Osmân İsmâîl b. Abdirrahmân ( 449/1057), Akîdetü's-Selef ve Ashâbü'l-Hadîs, Mecmûatu'r-Resâili'l-Kemâliyye fî't-Tevhîd
içerisinde, 73-122, Kahire trz.
İbnu'l-Cevzî,Cemâlüddîn Ebû'l-Ferec
Abdurrahmân b. Muhammed(597/1200), Telbîsü'l-İblîs, Beyrut 1989. el-Gilânî,
Abdulkadir ( 561/1161), "Aslu Selâse ve Seb’în Fırka", Gunyetu't-Talibîn (Bulak 1288) adlı eser
içinde, s. 75-84.
es-Seksekî, Ebû'l-Fazl Abbâs b. Mansûr b. Osmân
(683/1284), el-Burhân fî Ma'rifet-i
Akâid-i Ehli'l-Edyân, Ürdün 1988.
el-Eş'arî, Ebû Hasan Ali b. İsmâîl
(324/935), Makâlâtü'l-İslâmîyyîn ve
İhtilâfü'l-Musallîn, thk. Helmut
Ritter, Wıesbaden 1980.
el-Bağdâdî, Abdülkâhir b. Tâhir b.
Muhammed (429/1037), Mezhepler Arasındaki Farklar, Çev. Ethem Ruhi Fığlalı, İstanbul 1991.
el-Bağdâdî, Abdülkâhir b. Tâhir b.
Muhammed (429/1037), Kitâbu’l-Milel
ve’n-Nihal, thk. Albert Nasri Nâdir, Beyrut 1970.
el-İsferâinî, Ebû'l-Muzaffer
(471/1078), Tabsîr fî'd-Dîn ve Temyîzi'l-Firkati'n-Nâciye an Firaki'l-Hâlikîn, thk.Zahid el-Kevserî, Beyrut
1988.
eş-Şehristânî, Ebû Feth Muhammed b.
Abdilkerîm, (548/1153) el-Milel
ve'n-Nihal, thk. Abdülemîr Ali Mehnâ- Ali Hasan Faûr,
Beyrut 1990.
er-Razî, Muhammed b. Ömer b. Hüseyin Fahreddin (606/1209), İtikâdâtü Fırakı'l-Müslimîn ve’l-Müşrikîn, Kahire
1978.
el-Kirmânî, Şemsüddîn Muhammed b.
Yûsuf b. Ali b. Sa’îd ( 717-
1317/786-1385), el-Fırakı'l-İslâmiyye, thk.
Selime Abdurresul, Bağdad 1973.
et-Taftazânî, Mes'ûd b. Ömer
(793/1390), Şerhu Akâidi Nesefî, Çev. Süleyman Uludağ,
İstanbul 1980.
el-Îcî, Adududdin (736/1335), Mevâkıf, ( Bkz.: Mezheplerle ilgili
kısım. Bu kısım, bizzât Şehristânî'nin bir hülâsasıdır.)
el-Fahrî, Ahmed b. Muhammed b.
Abdillah (IX/XV. asrın ilk yarısı), Kitâbu
Telhîsi'l-Beyân fî Zikri Firakı Ehli'l-Edyân, Moskova 1988.
Muhammed Sıddık Hasan Han (1248-1308),
Habîetü'l-Ekvân fî İftirâki'l-Ümem
ale'l-Mezâhib ve'l-Edyân, Beyrut 1984.
Bernand, M., " Le Kitâb al-Radd alâ l-Bida''ın Önsözü " Annales islamologiques 16 ( 1980 ), s. 8-126.
Bosworth, C.E., " Al-Hwârizmî on
Theology and Sects, the Chapter on Kalâm in the Mafâtîh al-'ulûm", Bulletin
d'Etudes Orientales, 29 ( 1997), s. 88-91.
Bousquet, G. H., "La pureté
rituelle en Islam," Revue de
l'histoire des religions 138 ( 1950 ), s. 53-71.
Brockelmann, C., " Beitrage zur
Textkritik von Abdalqahir al-Bağdadi's Kitab al-Fark baina l'-Firak",
Le Monde Oriental, XIX ( 1925), s. 187-199.
Ecer, Vehbi, " Tarih mi? Kelam mı ? ", İslam
Düşüncesi, VI(1968).
Ennami, A.K.,
" A Description New Ibadi Manuscripts From Nort Africa", Journal
of the Semitic Studies, 15(1970), s. 63-87.
Dedering, S., Kitâbu't-Tenbîh
ve'r-Redd alâ Ehli'l-Ehvâ ve'l-Bida' Önsözü, İstanbul 1936, s. vav-ya
Dedering,
S.,"Ein Kommentar über die 73 Sekten," Le Monde Oriental, 25 ( 1931 ), s. 35-43.
Doğan, Lütfi, " el-Milel
ve'n-Nihal Yazarı Beş Önsöz
Tercümesi", İslam Mecmuası, C.I, sayı 8-9, Ankara 1956-1957, s.
22-24.
Eisenstein, Herbert, " Sunnite
Accounts of the Subdivisions of the Shi'a", Shi'a Islam, Sects and Sufism,
ed. Frederick De Jong, Utrecht 1992, s. 1-9.
(Fığlalı, Ethem Ruhi), Bağdâdî'nin Mezhepler Arasındaki Farklar ( el-Fark beyne'l-Fırak) (İstanbul 1979)
çev.: E. Ruhi Fığlalı'nın Çevirenin
Önsözü, s. VIII-XVII.
Fığlalı,
Ethem Ruhi, "İslam Mezhepleri Tarihi Araştırmalarında Karşılaşılan Bazı
Problemler", Uluslararası Birinci İslam Araştırmaları Sempozyumu, İzmir 1985, s. 369-377.
el-Fihrî (?), Abdülhamîd, “Tabîatü
musannefâti’l-fırakı’l-İslâmiyye, IBLA, (63) 2000, sy. 185, s. 3-20;
Friedlaender, Israel, " The
Heteredoxies of the Shiites in the Presentation of Ibn Hazm", JAOS,
XXVIII ( 1907), s. 1-80.
Friedlaender, Israel, " The Heteredoxies of the Shiites
in the Presentation of Ibn Hazm", JAOS, XXIX ( 1909), s. 1-183.
Gimaret,
Daniel-Monnot, Guy, " Shahrastanî. Livre des religions et des Sectes
", I. Traduction avec introduction et notes, Peeters/Unesco 1986.
Gimaret, D.,
“al-Milal wa’n-nihal”, EI2 (İng) VII, 54-55.
Givony, Joseph," Evsâfu'l-İmâm Ebî Hanîfe fî Edebi'l-Fırak Mesâil
Müteşe'ibe", Kermil Ebhâs fi’l-Luğa ve’l-Edeb, 8(1986), s. 39-69 ("The
Portrayal of Imam Abu Hanifa in the Heresiographic Literature of the 10-12th
Centures", Proceedings of the XXXII
International Studies Congress for Arabian and North African 1992, LXXI. ). Bu makale Arapçası’ndan
dilimize çevrilmiştir. Bkz.: “ Fırak Edebiyatında İmam Ebû Hanîfe’nin Tasviri
ve İlgili Meseleler”, çev.: Muzaffer Tan-N. Kemal Karabiber, ( İmâm Mâturîdî
ve Maturidilik (ed.: Sönmez Kutlu, Kitâbiyât yay., Ankara 2003) adlı kitap
içerisinde, s. 59-78.
Goldziher,
I., " Le dénombrement des sectes mohametanes," Revue de l'histo- ire des religions 26 (1892), s. 129-137;
Goldziher,
I., “Denobrement des Sectes Mohametanes”, Gesümmelte Schriften,
Hildescheim 1968, II/406-414.
Goldziher,
I., Kitab al-Fark bejna-l-fırak wa-bejan al-fırak al-nağija minhum von Abu
Mansur al-Abdulkahir al-Bağdadi, ...", ZDMG., 65(1911), s.349-363.
el-Hüseynî, es-Seyyid Muhammed
er-Rızâ, " Fıraku'ş-Şîa ev Makâlâtu'l-İmamiyye li'n-Nevbahti em
li'l-Eş'arî", Turâsunâ, 1/1(1405), s. 28-51. (Fıraku'ş-Şîa
veya Makâlâtu'l-İmâmiyye Nevbahtî'nin mi Yoksa Kummî'nin mi?",
çev.: Mehmet Kalaycı, ( Bkz.: Kummî ve Nevbahtî, Şiî Fırkalar Kitâbu’l-Makâlât
ve’l-Fırak –Fıraku’ş-Şîa , çev.: Sabri Hizmetli- Hasan Onat- Sönmez
Kutlu-Ramazan Şimşek, Ankara Okulu yay., Ankara 2004, s. 287-318. )
Kamali, M. Hashim,
“Madhhab”, ER, IX, 66-70.
Kutlu, Sönmez, " İslam
Düşüncesinde Tarihsel Din Söylemleri Olgusu", İslâmiyât Dergisi, cilt: 4,
4(2001), s. 15-36.
Laoust, H., " L'heresiograhpie
musulmane sous les Abbasides", Cahiers de civilisation medievale,
10 (1967), s. 157-178.
Laoust, H., " La classification
des Sectes Dens le Fark d'al-Baghdadi ", REİ, 29(1961), s. 19-59.
Laoust, Henri, " La
classification des sectes dans l'heresiographie ash'arite", Arabic and
Islamic Studies in Honor of Hamilton A.R. Gibb, ed. by. George Makdisi,
Leiden 1965, s. 377-386.
Lewinstein, K., " The Azariqa in Islamic Heresiography",
Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 54(1991), s.
251-268.
Lewinstein, Keith, "Notes on Eastern Hanafıte Heresiography",
Journal of the American Oriental
Society, 114.4(1994), s. 583-598.
Lewinstein, K., "Making and
Unmaking a Sect:The Heresiographers and the Sufriyya," Studia Islamica, 76 (1992), s.
75-96.
Lewinstein, K., Studies in Islamic
Hersiography: The Khawârij in Two Fıraq Tradition, Ph.D. dis., Princeton
University, 1989.
Madelung, Wilfred, "Bemerkungen zur Imamitischen
Fırak-Literature", Der Islam
, 42(1967), s. 37-52.("İmamiye Fırak-Literatürüne Dair Mülahazalar",
çev.: Ali Dere,. ( Bkz.: Kummî ve Nevbahtî, Şiî
Fırkalar Kitâbu’l-Makâlât ve’l-Fırak
–Fıraku’ş-Şîa , çev.: Sabri Hizmetli- Hasan Onat- Sönmez Kutlu-Ramazan
Şimşek, Ankara Okulu yay., Ankara 2004, s. 271-286.)
Madelung, Wilferd, "Frühe
mu'tazilitsche Hàresiographie: Das Kitâb al-Usûl des Ğa'far b.
Harb?" Der Islam 57 (1980), s.
220-236 (= Religious Schools and Sects,
no.6).
Makdisi, G., " Ash'ari and the
Ash'arites in Islamic Religious History", Studia Islamica 17(1962),
s. 37-80.
Miles, George C., " Some New Light on the History of
Kirman in the First Century of the Hicrâh", The World of Islamic Studies in
honur of Philip K. Hitti adlı kitabın içerisinde, ed. James Kritzeck and R.
Bayly Winder, New York 1960, s. 85-98.
Mîsem b. el-Cenâbî, İlmü’l-milel ve’n-nihal, bs. yeri yok
(Müessesetü Îbâl), 1994, tür.yer.;
Onat, Hasan, " Türkiye'de İslam
Mezhepleri Tarihi'nin Gelişim Sürecinde Prof.Dr. Ethem Ruhi Fığlalı'nın
Yeri", Ethem Ruhi Fığlalı'ya Armağan ( Ankara 2002) adlı kitap içerisinde,
s. 236-254.
Ritter, H., " Philologika III: Muhammedanische
Haresiographen", Der Islam, 18(1929), s. 35-59.
Schacht, Joseph, " An Early
Murci'it Treatise : The Kitab al-Alim wa'l-Muta'allim", Oriens, 17
(1964), s. 96-117.
Schacht, Joseph, " New Sources for the History of Muhammedan
Theology", Studia Islamica, 1(1953), s. 23-42.
Sourdel, D., " La classification
des sectes islamiques dans 'le Kitâb
Al-Milal d'Al-Shahrastânî" Studia Islamica, XXXI (1970), s.
239-248.
Steinscneider, M., "Die kanonische Zahl der muhammedanischen Secten", ZDMG., 4 (1850), s. 147-170. ZDMG 57 ( 1903), s. 474-507.
Strothmann, R., " On the History
of Islamic Heresiography", Islamic
Culture, 12(1938), s. 5-16.
Strothmann, R., " Islamische
Konfessionskunde und das Sektenbuch des As'ari", Der Islam, 19
(1931), s. 193-242.
Şaneçi, Kâzım Müdîr, "Nazar-i
Târîh-i Mezâhib u Edyân", Ferheng-i
Fırak-i İslâmî'nin ( Meşhed 1367) Önsözü, s. 2-25.
eş-Şehristânî, Muhammed b. Abdulkerim
, " el-Milel ve'n-Nihal (Mukaddimeler) " , çev.: Abdurrahman
Küçük - Mustafa Erdem- Adem Akın.,
AÜİFD., 30(1988), s. 1-33.
eş-Şehristânî, Muhammed b. Abdulkerim,
" Kitâb'u'l-Milel ve'n-Nihal ", nşr., Muhammed b. Tavit et- Tanci, AÜİFD.,
5( 1-4), 1956, s. 1-16. (Arapça metinlerde neşredilmeyen kısımlar Arapça metin
olarak )
Thomson, William, "The Sects an Islâm
(İslâm ve Mezhepler)", çev.: Adil Özdemir, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fak.
Der., sayı:1(1983), s. 312-332.
Turan, Ahmed, " İslam Mezhepleri
Tarihi Araştırmalarında Takip Edilmesi Gereken Yollar ", Günümüz Din
Bilimleri Araştırmaları ve Problemleri Sempozyumu, Samsun 1989, s. 455-459.
Ünal, A. Bülent, " Türkiye'de
İslâm Mezhepleri Tarihi Çalışmalarına Bakış", Ethem Ruhi Fığlalı'ya Armağan (Ankara 2002) adlı kitap içerisinde,
s. 326-335.
von Ess, Josef, " Biobibliographische
Notizen zur Islamischen Theologie ", Die Welt Des Orients, XVI (1985), s.128-135.
von Ess, Josef, " Abu'l-Ma'ali
Mohammad", Encylopedia Iranica.
van Ess, Josef, "Die Kâmilîya:
Zur Genese einer hàresiographen Tradition," Die Welt des Islams, 28 ( 1988 ).
van Ess, Josef , "
Das Kitabü'l-İrqa des Hasan b. Muhammed b. el Hanafiyya ", Arabica, XXIII (1974),
s. 20-52,
von Ess, Josef , "The
Beginning of Islamic Theology ", The
Cultural Context of Medieval Learning, (ed.) John Emery Murdoc-
Edith Dudley Sylla, Hollanda 1975, s.
87-115.
Walker, Paule E., " An Isma'ili
version of the heresiography of the seventy-two erring sect", Mediaeval
Isma'ili History and Thought (ed. Farhad Daftary, Cambridge 1996) adlı
kitap içerisinde, s. 161-177.
Watt, W. Mongomery, İslam
Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev.: Ethem Ruhi Fığlalı, İstanbul 1981, Giriş,
s. 1-7.
Watt, W. Montgomery, " The
Signigicance of the sects in Islamic
Theology", Actas do IV Congresso de Etudos Arabes e Islamic,
1986, Leiden 1971, s. 169-173.
Watt, W. Montgomery, " The Great
Community and the Sects", Theology and Law in Islam içinde, nşr.:
G. E. von Grunebaum, Wiesbaden 1971, s. 25-36.
Watt, W. Montgomery, " The study
of the Development of Islamic Sects", Acta Orientalia Neerlandica içinde,
nşr.: P. W. Pestman, Leiden 1971, s. 82-91.
Wensick, A. J., "Die Enststehung
der muslimischen Reinheitsgesetzgehung" Der Islam, (1914), s. 79-80
Yörükân, Yusuf Ziya, " Şehristanî
Milel ve Nihal 'da Mezhepler Nasıl Yazılmıştır", DFİFM., sene: II, sayı: 5-6, İstanbul 1927, s.
187-277.
Yörükân, Yusuf Ziya, " Şehristânî
I", DFİFM., 3(1926), s.
263-314.
Yörükân, Yusuf Ziya, “ Şehristânî
II", DFİFM., 5-6 (1927), s. 187-277.
Yörükân, Yusuf Ziya, "
Mezheplere Dair Kaynaklara Niçin Güvenilemez", ( " İslâm Akâid
Sisteminde Gelişmeler ve İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (II)", AÜİFD.,
IV(1952), s. 71-87) adlı makale içerisinde Ek olarak ( s. 83-84)
bulunmaktadır.)
Ziyâî, Ali Ekber, Fihrisu
mesâdiri’l-fırakı’l-İslâmiyye (Kum 1415), I, 8-50, II, 9-161.
Zysow,
A., "Two Unrecognized Kerrâmî Texts, ", Journal of the American Oriental Society 108 ( 1988 ), s. 583-87.
[1] Birand, Kamuran, Dilthey ve Rickert’te Manevi İlimlerin Temellendirilmesi, Kamuran
Birand Külliyatı içinde, Ankara
1998, s. 7.
[2] Birand, Dilthey
ve Rickert’te Manevi İlimlerin Temellendirilmesi, s. 7.
[3] Köprülü, Fuad,
Edebiyat Araştırmaları, III.
Baskı, Ankara 1999, Önsöz, XII.
[4] Ergun, Doğan, Sosyoloji
ve Tarih, İstanbul 1982, 55-56.
[5] Yörükân'ın tanımları onun İctimaiyâtçı mezhepler
tarihi yaklaşımına uygun olarak yapılmıştır. İleride üzerinde durulacaktır.
[6]el-Bağdâdî, Mezhepler
Arasındaki Farklar ( el-Fark beyne'l-Fırak), çev. E. Ruhi Fığlalı'nın
"Çevirenin Önsözü", Ankara
1991, XXII.
[7]Krş.: Onat, Hasan,
" Din Anlayışımızın Kaynakları Üzerine Bazı Düşünceler ", Türk Yurdu, Cilt.13,
75(1993), 48.
[8] Ahmet Turan tarafından yapılan tanım ise
şöyledir: "İslam Mezhepleri Tarihi, bütün İslami anlayışları, fikirleri
biraraya toplayan bir bilim dalıdır."
Bkz.: İslâm Mezhepleri Tarihi,
Samsun 1993, V. Bu tanım, İslam Mezhepleri Tarihi'nin sınırlarını zorlayan bir
tanım olup içine girmediği halde bir çok şeyin bu bilimin alanına sokulması
anlamına gelmektedir.
[9] Fığlalı, “Çevirenin
Önsözü”, XVII.
[10]Taşköprüzade, Mevzûatü'l-Ulûm, çev.: Kemâaluddîn Muhammed Efendi,
İstanbul 1313, 347; Fığlalı, “Çevirenin
Önsözü”, XVI.
[11]Fığlalı, Ethem Ruhi, " İslâm
Mezhepleri Tarihi Araştırmalarında Karşılaşılan Bazı Problemler", Uluslararası Birinci İslam
Araştırmaları Sempozyumu, İzmir 1985, 369.
[12] Onat, Hasan, " Türkiye'de İslam Mezhepleri
Tarihi'nin Gelişim Sürecinde Prof.Dr. Ethem Ruhi Fığlalı'nın Yeri", Ethem Ruhi Fığlalı'ya Armağan ( Ankara 2002) adlı kitap içerisinde, 236.
[13] Yörükân, Yörükân, Yusuf Ziya, Ebû'l-Feth
Şehristânî “Milel ve Nihal” Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme ve Mezheplerin
Teatkikinde Usûl, yay. haz. : Murat
Memiş, Kültür Bakanlığı yayını, Ankara 2002. 83.
[14] el-Keşşî, İhtiyâru
Ma'rifeti'r-Ricâl (Ricâl), thk. Es-Seyyid Mehdî er-Recâî, Kum 1404, II,
542.
[15] Bkz.: Fığlalı, “Çevirenin Önsösü”, XIII-XIV.
[16] Fığlalı, “Çevirenin Önsösü”, XII.
[17] Bkz. Mesâilu'l-İmâme,
9.
[18] el-Milel
ve'n-Nihal, II/19.
[19]Şehristânî, Milel kelimesini Erbâbu'd-Diyânet
ve Ehlu'd-Diyânât ile birlikte ve eş anlamlı kullanmaktadır. Bkz.: el-Milel ve'n-Nihal, I/19.
[20] Ahmed b. Yahya, el-Münye ve'l-Emel, 43.
[21] Bağdâdî tarafından Şa'bî olarak kaydedilmişse de
doğrusu el-Kabî olmalıdır. Bkz.: Mezhepler Arasındaki Farklar, s.178.
Konuyla ilgili tatışmalar için bkz.. Yörükân, “ Sehristanî”, DFİFM., 5-6(1927), s. 192; Fığlalı, Mezhepler
Arasındaki Farklar, s.178, Dipnot: 6.
[22] İslam
mezheplerine dair yazanlar hakkında geniş bilgi için bkz.: Yörükân, “ Sehristanî”,
DFİFM., 5-6(1927), s. 192; Sezgin, Fuat,
Târîhu’t-Turâsi’l-Arabî, çev.: F.
Ebû’l-Fazl- M.F. Hicâzî, Kahire, 1971, I/105-142; İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünne ve Muvâfakâtu
Sarîhi’l-Menkûl adlı eserleri; Yörükân, “Şehristânî”, DFİFM., 5-6( 1927), 189 vd; Fığlalı, “Çevirenin Önsözü”, 19-22.
[23] el-Eş'arî, Makâlâtu'l-İslâmiyyîn,
thk. Hellmut Ritter, Wiesbaden 1980, Yemân b. Rebâb: 103, 119-120; Zurkân: 40,
44, 55-56, 60, 61, 63, 331, 345,364, 367, 511, 582-583; Ca’fer b. Harb: 40-41,
173, 486, 157, 191, 513-514; Kerâbisî: 95, 457, 602. Krş.: “ Sehristânî”, DFİFM., 5-6(1927), s. 191.
[24] Krş.: “
Sehristânî”, DFİFM., 5-6(1927), s. 192.
[25] Bkz.: Makâlâtu'l-İslâmiyyîn,
337.
[26] Haricilerin Sa'lebiyye adlı alt grubuna mensup
olan Yemân b. Rebâb, Haricilerin meşhur
musannıflarındandır. Bkz.: İbnu’n-Nedîm,
el-Fihrist, Beyrut trz., 258; Fığlalı, “Çevirenin Önsözü”, XIV. )
[27] Haricilerin Necdiyye fırkasının reisi olan Necdet
b. Âmir (Uveymir), eserini Haricilerin
görüşlerini ele almak için yazmıştır.
Bkz.: Fığlalı, “Çevirenin Önsözü”, XIV. ( el-Müberred, Kâmil, Mısır 1355-56, 913’den naklen)
[28] İbnu'n-Nedîm, el-Fihrist,
Tekmile, 1; Sezgin, Târîhu't-Turâsi'l-Arabî, C. 1, cüz:4,
19)
[29] Şehristânî, onun Şîa ile ilgili kitaplar
yazdığını ve bu eserde fırkaları dört ana kola ayırdığını zikreder. Bkz.: el-Milel ve’n-Nihal, thk. Muhammed
Seyyid Geylânî, Kahire 1961, I/219.
[30] et-Tûsî, Ricâl,
515; el-Emîn, Şerif Yahya , Mu’cemu'l-Fırakı'l-İslâmiyye, Lübnan
1986, 6.
[31] en-Necâşî, Ricâl,
281.
[32] en-Necâşî, Ricâl, 161.
[33] İbnu’n-Nedîm,
el-Fihrist, 259; el-Emîn, Mu’cemu'l-Fırakı'l-İslâmiyye, 6.
[34] Şehristânî, el-Milel
ve’n-Nihal, I/33, 109 vd. Kâtip Çelebî, , Keşfu'z-Zunûn, İstanbul
1943, II/1728; Fığlalı, “Çevirenin
Önsözü”, XIV.
[35] el-Emîn, Mucemu'l-Fırakı'l-İslâmiyye, 5.
[36] Bağdad
Mu'tezile’nin ileri gelenlerindendir. Bkz.: İbnü’l-Murtaza, Tabakâtu’l-Mu’tezile, Beyrut 1961, 89;
Sezgin, Fuat, Geschichte des Arabischen
Schrifttums, I/622; Fığlalı, “Çevirenin
Önsözü”, XV; Bağdâdî, en ziyade Ebû’l-Kâsım Abdullah b. Ahmed
el-Ka’bî’nin eseri ile ve onun
fikirlerini tenkîd ve red ile uğraşmaktadır. Örnekler için bkz.: Mezhepler Arasındaki Farklar, çev. E.
Ruhi Fığlalı, Ankara 1991, 12, 54, 55, 83, 84, 112, 114, 123, 127, 128,
130-133, 175, 268; Yörükân, “ Sehristânî”, DFİFM., 5-6(1927), 192.
[37] Hadis ve fıkıhta uzman birisi idi. Bkz.:
İbnu’n-Nedîm, el-Fihrist, 191;
Sezgin, I/599-600; Fığlalı, “Çevirenin
Önsözü”, XV; Yörükân, “ Sehristânî”, DFİFM., 5-6(1927), s. 191; Yörükân, onunla ilgili şu bilgileri
kaydetmektedir: Bağdâdî, Kitâbu’t-Tevârîh adlı eserinde Ebû Alî
el-Kerâbisî’nin Haricî mezheplerine dair
bir eser yazdğını söyler. (el-Bağdâdî, Kitâbu’t-Tevârîh,
Köprülü Kütphanesi, No: 857, 858.) Bu
numaralarda kayıtlı Şehristânî’nin Milel
ve’n-Nihal adlı eserin yazmasının sonunda, “ el-Aslu’r-Râbi’ Aşer min Kitâbi’t-Tevârîh li’l-İmâm el-Ecell Ebû Mansûr Abdulkâhir b. Tâhir el-Bağdâdî “ ser levhasıyla görülen
bir Makâleden anlaşılmaktadır. ( Yörükân, “ Sehristanî”, DFİFM.,
5-6(1927), s. 190, Dipnot: 2 ) Bağdadi, Usûlu’d-Dîn
adlı eserinde, Kerâbisî’nin Makâlât’ı yalnızca Havâric’i değil diğer Ehl-i Ehvâ mezhepleri hakkında da bilgiler
verdiğini ve onun Makâlât'ının mütekellimlerin Havâric ve diğer
fırkaları tanımada başvuru kaynağı
olduğunu kaydetmektedi. ( Bağdâdî, Usûlu’d-Dîn, Beyrut 1981, 308.)
[38] Mu'tezile'nin önde gelen alimi en-Nazzâm’ın
taraftarlarındandır. Bkz.: İbnu’l-Murtazâ, Ahmet b. Yahya, Tabakâtu’l-Mu’tezile, thk.: Susanna Diwelt-Wilzer, Lübnan 1988, 78;
Ebû'l-Muîn en-Nesefi, Tabsıra,
II/828; Fığlalı, “Çevirenin Önsözü”, XV. Ebû Reyhân el-Bîrûnî, eserinin
mukaddimesinde, sair dinlerin mezhepleri ile ilgili bilgilerde kaynak olarak
Zurkân ve Ebû Abbâs İrânşehrî’yi göstermektedir. (Yörükân'dan naklen, bkz.:“
Sehristanî”, DFİFM., 5-6(1927), s. 191.
[39] Ebû'l-Muîn en-Nesefi, Tabsıra, II/829.
[40] Ahmet b. Yahya b. el-Murtazâ, el-Münye ve'l-Emel fi Şerhi'l-Milel
ve'n-Nihal, thk. Muhammed Cevâd Meşkûr, Beyrut 1990, 44. Ahmed b. Yahyâ, bu
eserden uzun uzun alıntılar yapmaktadır.
[41]Bkz.: el-Mes’ûdî,
Murûcu’z-Zeheb, III/238;
Sezgin, I/620; Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cemu’l-Müellifîn, Dımaşk 1380, XII/
85; Brockelmann, ölümünü 297/909 olarak
verir, ki bu yanlış olmalıdır. Bkz.: Supp. I/341-342; Fığlalı, “Çevirenin Önsözü”, XV. Dipnot: 8; Ebû'l-Hasan el-Eş’arî,
Ebû'r-Reyhân el-Birûnî, es-Seyyid el-Murtazâ, Şehristânî, Abdulkâhir el-Bağdâdî
ve İbn Ebî'l-Hadîd nakillerde bulunurlar.
[42] İbn Asâkîr, Tebyînu
Kizbi'l-Müfterî, Dımaşk 1347,
131; Fığlalı, “Çevirenin Önsözü”,
XVI.
[43] Kâtip Çelebî, Keşfu’z-Zunûn,
II/1782; Ebû'l-Muîn en-Nesefî, Tabsıra,
II/829; Brockelmann, Supp., I/346;
Sezgin, I/606; Fığlalı, “Çevirenin
Önsözü”, XVI; Brockelmann’a
göre, bu eser Köprülü Kütüphanesi 856 numaradadır. (Brockelmann, Supp., I/346 Fığlalı, “Çevirenin Önsözü”, XVI.Dipnot:12). Ebû Mansûr el-Mâturidî
Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd (333/944)’e ait gösterilen Usulu'l-İman
ve Risale fi beyani Gurûhi Ehli''d-Dalâl ve Makâlâtihim adlı bir eser Kahire Üniversitesi
Kütüphanesi: Nu: 19495’da kayıtlıdır.
(Eserin sonundaki numara: 44095/851)
[44] Safedî, Vâfî
bi’l-Vefâyât, Beyrut 1991, VI/33-34; Yörükân, “ Sehristanî”, DFİFM., 5-6(1927), 194,
Dipnot: 1. Brockelmann, bu eserin bazı
yazmalarının bulunduğu yerleri vermektedir. Bkz. GAL I/423-424, Suppl., I/588.
[45] Katip Çelebi, Keşfu'z-Zunûn, İstanbul
1943, II/1820 . Bkz. :
Yörükân, “ Sehristanî”, DFİFM., 5-6(1927), 194, Dipnot :1);
(Şaneçi, Kazım Müdir, "Nazar-i Târih-i Mezâhib u Edyan", Ferheng-i Fırak-i İslâmî ( Meşhed 1367)
'nin Önsüzü, s. 24.
[46] el-Mes'ûdî, Murûcu’z-Zeheb,
I/19, 111, 382, 394; II/27, 109, 139, 402, ; III/ 78, 1000, 139, 223, 242, 465.
Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu bölümünnde,
Nu: 800, v. 92-111’de ona ait böyle bir eser görünmekte ise de, bu bilgi
yanlıştır.
[47] Brockelmann, GAL., I/426. Wensinck’e göre, bu
eser, yazarın Kahire’de 1329’da basılan Bahru’l-Kelâm
adlı eserinin aynısıdır. Bkz.: “ Nesefî”,
İA., IX/199; Fığlalı, “Çevirenin Önsözü”, XXI, Dipnot: 46.
[48] Brockelmann, GAL., I/428; Fığlalı, “Çevirenin Önsözü”, XXI. Nesefi'nin konuyla ilgili başka bir adla bilinen bir eseri
bize kadar ulaşmıştır. Bkz.: en-Nesefî, Necmüddîn Ebû Hafs b. Muhammed, Beyânu'l-Mezâhib, es-Seyfu'l-Bâtır
li Erkâbi'ş-Şîati ve'r-Revâfızı'l-Kevâfir adlı mecmuada, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, Nu: v. 43a-b.
[49] Köprülü Kütphanesi, No: 857, 858. Bu konuyu
araştıran Yörükân, eserle ilgli şunları kaydeder.: Bu numaralarda kayıtlı
Şehristani’nin Milel ve’n-Nihal adlı
eserinin yazmasının sonunda, “ el-Aslu’r-Râbi’
Aşer min Kitâbi’t-Tevârîh li’l-İmâm
el-Ecell Ebû Mansûr Abdulkahir b. Tâhir
el-Bağdâdî “ ser levhasıyla görülen bir Makâle’den anlaşılmaktadır. O, Usûlu’d-Dîn adlı eserinin 14. aslında da
aynı bahsi yazmış ise de her iki beyanat arasında farklar vardır.
Binaenaleyh Kitâbu’t-Tevârîh’ın Usûlu’d-Dîn’den ayrı bir eser olduğu
anlaşılmaktadır. (Yörükân, “ Sehristanî”,
DFİFM., 5-6(1927), s. 190, Dipnot: 2).
[50]el-İsferâinî,
et-Tabsîr, thk. Kemâl Yûsuf
el-Hût, Beyrut 1983, 194. Batınılere ve diğer fırkalara karşı Ehl-i Sünnet
ve’l-Cemaat’in fikirlerini ortaya koymak için yızılmış bir eserdir.
[51] Câhız, her bir fırkaya dair müstakil eserler
yazmıştır. (el-İsferâinî, et-Tabsîr, 43) Ancak bu eserlerinden Şia ile
ilgili olanı elimizdedir. Bkz.: el-Câhız, Mecmûatu'r-Resâil,
Kahire 1324, 178-185.
[52] Bkz.: el-Bağdâdî, Usûlu’d-Dîn, 308.
[53]
el-İsferâinî, et-Tabsîr, 193.
[54] Şaneçi, "Nazar-i Târîh-i Mezâhib u
Edyân", s. 23
[55] Şaneçi,
"Nazâr-i Târîh-i Mezâhib u Edyân", s. 24.
[56] Lewinstein Doğu Hanefi Fırak Geleneği ve
Eş’arî-Mutezilî fırak geleneği olmak
üzere iki ayrı gelenekten bahseder. Bkz.:Lewinstein, Keith, "Notes on
Eastern Hanafite Heresiography", Journal of the American Oriental Society, 114.4(1994), s.
583-598; Studies in Islamic Hersiography: The Khawârij in Two Fıraq Tradition,
Ph.D. dis., Princeton University, 1989.
[57] Bkz.:Watt,
W. Montgomery, İslam Düşüncesi'nin
Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Ankara 1981, 1-7.
[58] Fığlalı, “İslam
Mezhepleri Tarihinde Karşılaşılan Bazı Problemler”, 369-317.
[59] Bu konuda Heresiography veya başka adlarla
müstakil makaleler halinde yapılan pek
çok incileme bulunmaktadır. Bu konuda Türkçe ve yabancı dillerde yapılan
çalışmaların bir listesini tebliğin sonunda (Ek: 3 ) vereceğiz.
[60] Mâturîdîliğe ait bazı Kelamî eserler şunlardır: el-Maturidî,
Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd (333/944), Kitâbü't-Tevhîd, thk.
Fethullah Huleyf, İstanbul 1979; Hakîm
es-Semerkandî, Ebû'l-Kasım İshak b. Muhammed(342/953), Kitâbü's-Sevâdi'l-A'zam, İstanbul 1887; Risâle fi'l-İmân, İstanbul 1887; Ebû Selem
es-Semerkandî ( IV. Asrın ikinci yarısı ), Cümelü
Usûli'd-Dîn, thk., Ahmed Saim Kılavuz, İstanbul 1989; Ebû'l-Leys
es-Semerkandî (383/993), Şerhu'l-Fıkhı'l-Ekber,
Haydarabad 1321; Akîdetü'l-Usûl, ed.
W. T. Juynboll, Bijdragen tot de Taal-Land-en Volkenkunde van
Nederlandsch-Indie, ser. IV, vol. 5/1881/215-231 u. 267-284; Ebû'l-Muîn
en-Nesefi ( 508/1114), Tabsıretu'l-Edille
fî Usûli'd-Dîn, thk. Hüseyin
Atay-Şaban Ali Düzgün, Ankara 2004; Bahru'l-Kelâm,
Mısır 1911; et-Temhîd fî Usûli’d-Dîn, thk.
Abdulhayy Kâbil, Kahire 1987; Ebu Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed b. Ahmed
en-Nesefi (537/1142), el-Akâid,
Kahire 1925; en-Nesefî, Ebû'l Berekât Abdullah b. Ahmed (701/1301), el-İ'timâd fi'l-İ’tikâd ( Şerhu’l-Umde), (Yazıcı, Muhammed, Ebû’l-Berakat en-Nesefî, Hayatı Şahsiyyeti
ve el-İ’timâd fi’l-İ’tikâd Adlı Eseri, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Erzurum 1991. Basılmamış Y. Lisans); el-Uşî, Ali b. Osman
(575/1179), al-Kasîdetü'l-Lâmiyye
fî't-Tevhîd, İstanbul 1302/1884-85. ( Daru'l-Fünun Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, I-II (1954), 1-21.); İbn Hümam(861/1457), Kitabü'l-Musayere, Mısır 1889; Hızır Beğ
(862/1458), Kasîdetü'n-Nûniyye, Ankara
1987; es-Sabûnî, Nureddîn Ahmed b. Muhammed b. Ebî Bekr(580/1184), Mâtürîdiye Akâidi, çev. Bekir
Topaloğlu, Ankara 1979; el-Kifâye, (Aruçi, Muhammed, Nûreddîn es-Sâbûnî ve Ârâ'uhu'l-Kelâmiyye
min Kitâbi'l-Kifâye fî'l-Hidâye,Dirâse ve Tahkîk, Kâhire
Üniversitesi, Kahire 1406/1986, I-II,
VII+1009. Yüksek Lisans Tezi); el-Pezdevî, Ebû Yüsr Muhammed(493/1099), Ehl-i Sünnet Akaidi, çev. Şerafeddin
Gölcük, İstanbul 1988; Ebû Şekûr es-Sâlimî, Muhammed b. Abdüsseyyid b. Şuayb
el-Keşşî el-Hanefî ( V./XI yüzyılın II. yarısı
), Kitâbu't-Temhîd fî Beyâni't-Tevhîd, Selim Ağa Nu: 587; es-Saffâr
el-Buharî, Ebû İshak İbrahim b. İsmail
b. Ebî Nasr(534/1139), Telhîsü'l-Edille
li Kavâidi’t-Tevhîd ( fî Usûli'd-Dîn) , Atıf Efendi Ktp., Nu: 1220, İst.
tar: 1128, 170 v; el-Beyâzî, Kemâluddin Ahmed b. Hasan (1098/1687), İşârâtu'l Merâm an İbârâtu'l İmâm, thk.Yusuf
Abdürrezzâk, Kahire 1949. Mâturîdiliğe ait diğer kelami edebiyat hakkında geniş
bilgi çin bkz.: Sönmez Kutlu, “Ebû Mansûr el-Mâturîdî ve Maturidi Kültür
Çevresiyle İlgili Bibliyografya”, İmâm Mâturîdî ve Maturidilik (ed. Sönmez
Kutlu) kitabı içerisinde, 389-393; 398-414. Eş’ariliğe ait bazı kelami eserler ise
şunlardır: el-Eş'arî, Ebû
Hasan Ali b.İsmail (330/941), Kitâbü'l
Lüma', thk. Richard J. Mc. Charty, Beyrut
1952; Kitâbü'l-İbâne an
Usûli'd-Diyâne, Medine 1975; Risâle fî İstihsâni'l Havd fî İlmi'l Kelâm,
Beyrut 1952.el-Bağdâdî, Abdülkahir b.
Tahir b. Muhammed (429/1037), Kitâbü
Usûli'd-Dîn, Beyrut 1981; el-Cürcânî,
Ali b. Muhammed (816/1413), Şerhü'l-Mevâkıf, İstanbul
1292; Kitabü't-Ta'rifât,
İstanbul trz.; el-Cüveynî, Abdülmelik
Ebü'l-Meâlî (478/1085), Kitâbü'l-İrşâd, thk. Es'âd Temîm, Beyrut
1985; el-Îcî, Adûdüddîn (736/1335), el-Mevâkıf, Kahire trz.; er-Razî, Muhammed b. Ömer b. Hüseyin
Fahrüddin (606/1209), Kitâbü'l-Muhassal, thk. Hüseyin Atay,
Kahire 1991; et-Taftazânî, Mesud b. Ömer b. Abdillah b. Sa'duddîn( 712/1332), Şerhü'l-Mekâsıd, thk. Abdurrahman Umeyre, Beyrut 1989; Şerhü Akâidi Nesefî, çev. Süleyman
Uludağ, İstanbul 1980;
eş-Şehristânî, Ebû Feth Muhammed b. Abdilkerîm, (548/1153), Nihâyetu’l-İkdâm, ; Gazalî, Ebû Hamid Muhammed b. Muhammed (505/1111), Faysalu't-Tefrika beyne'l İslâm ve'z
Zanadıka, Mısır 1907; el- İktisâd
fi'l- İtikâd, Beyrut 1403/1983 ; İlcâmül-Avâm
an İlmi'l-Kelâm (Mecmû'atü Resâili'lGazzâlî içinde), Beyrut 1406/1986, IV,
60-120; Kavâidü'l -Akâid, (nşr. Musa Muhammed Ali) Beyrut 1405/1985;
Amidî, Seyfuddin Ali b. Muhammed, Gâyetü-l-Merâm
fi İlmi'l-Kelâm, nşr.Hasan Mahmud Abdüllatif, Kahire 139/1971;
Harpûtî, Abdullatif, Târîh-i İlm-i Kelâm,
İstanbul 1332; Tenkîhü'l-Kelâm fi Akâidi
Ehlil-İslâm, İstanbul 1330; Lekkânî, İbrahim b. İbrahim, Cevheretü't-Tevhîd, baskı yeri yok,
1392/1972 (Bâcûrî Şerhinin sonunda, s. 493-502); İthâfül-Mürîd bi- Cevhereti't-Tevhîd , Kahire 1375/1955.
[61] Ebî
Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dineveri (276/889), Uyunu'l-Ahbar, (I-IV), Mısır 1963; el-Vakıdi, Muhammet b. Ömer
Vakid (207/822), Kitabu'l Meğazi,(I-III),
Nşr. Jones Marsden, Kahire, 1965; İbn A'sem el-Kufi, Ebû Muhammed Ahmed
(314/926), Kitâbü'l-Fütûh, ( I-VIII ), Beyrut 1986; el-Makdisî, Mutahhir
b. Tahir, el-Bed' ve't-Târîh, Kahire trz.; Ebü'l-Fidâ, İmâdü'd-Dîn İsmail
(732/1331), el-Muhtasâr fi
Ahbâri'l-Beşer, Beyrut trz.; ed-Dineverî, Ahmed b. Davud Ebu Hanife
(281/895), Kitâbü Ahbâri't-Tivâl, thk. Abdulmümin Amir, Mısır,
1960; el-Belâzürî, Ahmed b. Yahya b. Cabir (279/892), Fütûhu'l-Büldân, çev.
Musatafa Fayda, Ankara 1987; el-Makrizî, Takiyüddin, Ahmed b. Ali (845/1444), el-Mevâız ve'l İtibâr bi Zikri'l-Hıtât ve'l
A'sâr, Beyrut trz.; el-Mes'ûdî, Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin
b. Ali (346/957), Mürûcü'z-Zeheb ve
Meâdinü'l-Cevher, thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamit,
Mısır 1964; el-Minkarî, Nasr b. Müzahim
(212/827), Vak'atü Sıffîn, thk. Abdüsselam Harun,
Kahire 1962; el-Ya'kûbî, Ahmed b. Ebî
Ya'kûb b. Cafer (292/904), et-Târîh, Beyrut 1960; et-Taberî, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr
(310/922), Tarîhü'l-Ümem ve'l-Mülûk, thk. M.Ebû'l Fazl İbrahim, Beyrut
trz.; Halife b. Hayyât( 240/854), Târîh, thk. Ekrem Ziya el-Ömerî, Riyad
1985; Ahbarud'd-Devleti'l-Abbâsiyye, thk. Abdülaziz ed-Dûrî-
Abdülcebbar el-Mutallibî, Beyrut trz.; İbn Kesîr, Ebü'l-Fidâ İsmail b. Amr (774/1372), el-Bidâye
ve'n-Nihâye, Mısır trz.; İbn Kuteybe, Ebû Muhammed
Abdullah b. Müslim (276/889), el-İmâme ve's-Siyâse, nşr. Kahire 1969; İbnü'l-Esîr, Ebû Hasan Ali b. Muhammed Abdülkerim (630/1223), el-Kâmil
fî't-Tarîh, Mısır
1965; İbn Kuteybe, Ebî Abdullah b. Müslim ed-Dineveri, (Ö:276), Uyûnu'l-Ahbâr, (I-IV), Mısır
1963; İbn Sellâm el-İbâdî (Ö.273/882), Kitâbun fihi bedu'l İslâm ve Şerâiud-Dîn, Thk. Şeyh Sâlim b. Yakub,
Beyrut 1986; Ebü'l-Ferec el-İsfehânî, Ebü'l-Hüseyin Ali b. Hüseyin (
356/967), Mekâtilü't-Talibiyyîn,
thk. Seyyid Ahmed Sakar, Beyrut 1987; ez-Zehebî, Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b. Osman (748/1347), Târîhü'l-İslâm ve Tabâkâtü'l- Meşâhîr
ve'l-A'lâm, Mektebetü'l Kudsî,
Kahire 1947;Ebu Mihnef, Lut b. Yahya
(157/774), Maktelu Huseyn, Bağdat 1375.
[62] İbn Abdirabbih,
Ebû Ömer Ahmed b. Muhammed (328/939), el-Ikdü'l-Ferîd,
nşr. A.Emin-A.Zeynî
el-Ebyârî, Kahire 1948-1956; en-Nuveyri, Şihabuddin Ahmet b.
Abrulvahhab, (733/1332), Nihayetu'l-Ereb
Fi Fununi'l-Edep, Thk. Muhammet Ref'at Fethullah, (20. Cüz.), Mısır, 1975;
Ebû Ubeyde Ma'mer b. Müsennâ et-Temimî ( 209/824), en-Nekâiz beyne Cerîr ve'l-Ferazdak,
thk. Muhammed İsmail Abdullah es-Savî, Mısır 1935; el-Bağdâdî, Abdülkadır b.
Ömer, Hızânetü'l-Edeb, thk. Abdüsselam Muhammed Harun, Kahire 1981; el-Cahız, Ebu Osman b. Bahr (255/869), el-Beyân ve't-Tebyîn, thk. Abdüsselam
M.Harun, Kahire 1948; es-Saîdî,
Abdülfettâh - Musa, Hüseyin Yusuf
, el-İfsâh fî Fıkhi'l-Lüğa, Darü'l-Fikri'l-Arabî trz.; es-Seâlibî, Ebû Mansûr Abdülmelik b.
Muhammed b. İsmail ( 429/1038), Simârü'l-Kulûb
fî'l-Muzâf ve'l-Mensûb, thk.
Muhammed Ebü'l-Fazl İbrahim, Kahire 1985;
ez-Zebidî, Muhammed Murtaza
el-Hüseynî (1205/1790), Tacü'l-Arûs min Cevâhîri'l-Kâmûs, thk.Abdüssettar Ahmed Ferrâc, Kuveyt 1965; Ebü'l-Ferec el-İsfehânî,
Ebü'l-Hüseyin Ali b. Hüseyin (356/967), Kitâbü'l Egânî, Bulak 1868.
[63]Mezheplerle ilgili bilgilere yer veren şehir tarihlerinden
bazıları şunlardır: Tarih-i Sistân, thk. M. Bahar, Tahran 1317; Hasan b. Muhammed
b. Hasan el-Kummî ( 406/1015 ), Tarîhu
Kum, thk. Seyyid Celalüddin Tahrani, Tahran 1934; İbn Asâkîr, Ebî'l-Kâsım
Ali b. el-Hasen b. Hibetüllah b. Abdillah eş-Şâfi'î ( 571/1175), Tarîhü Medîneti Dımaşk, Darü'l-Beşeriyye trz.; el-İsfehânî, Ebû Nuaym Ahmed b.
Abdillah b. Ahmed b. İshak b. Musa(430/1038), Kitâbü Târîhi Esbehân,
thk. Seyyid Kisrevî Hasen, Beyrut 1990; el-Ezrâkî, Ebü'l-Velîd Muhammed b.
Abdullah b. Ahmed (222/837), Ahbâru Mekke, Mekke 1983;
el-Bağdâdî, Ahmed b. Ali b. Sabit (463/1070), Tarîhu Bağdâd, Kahire 1931; en-Nerşahî, Ebû Bekir Muhammed b.
Ca'fer(348/955), Târîhu Buhâra, thk., Emin Abdilmecid
Bedevî-Nasrullah Mübeşşir et-Tırazî, Mısır 1965; Hakim en-Nisaburî, Ebû
Abdillah Muhammed b. Abdillah b. el-Beyyi'(404/1014), Tarih-i Nisâbûr, thk.
Richard N. Frye, Mouton 1965; es-Sehmî(428/1036), Târîhü Cürcân, Beyrut
1987; İbn İsfendiyâr, Muhammed b.
al-Hasan, Tarihu Taberistan, thk. Abbas İkbal, Tahran 1942. İng.ilizcesi
An Abridged Translation of the History of
Tabaristan, çvr. Edward G. Browne, M. A, M. B., London
1905; İbn Tayfûr, Târîhu Bağdâd, Kahire 1948; Semhûdî, Nurettin
Ali b. Ahmet, (Ö:911.h.), Vefau'l- Vefa
bi Ahbari Dari'l- Mustafa,(I-IV), thk. Muhammet Muhyiddin Abdulhamit,
Beyrut 1984.
[64] İbn Murtazâ,
Ahmed b. Yahyâ (840/1436), Tabâkâtü'l-Mu'tezile, thk.S.D.Wilzer, Beyrut 1988; İbn Ebî Ya'la, Ebü'l-Hüseyn Muhammed b. Muhammed
(526/1131), Tabakâtü'l-Hanâbile,
Kahire 1952; İbnü'l-Cezerî,
Şemsüddin Muhammed b. Muhammed, Gayetü'n-Nihâye
fî Tabâkâti'l-Kurrâ, thk.
Gotthelf Bergstrasser, Kahire 1933; Ebû Nuaym el-İsfehanî, Muhammed b. Ali b.
el-Hasan(320/932), Kitabü Hatmi'l-Evliyâ, thk., Osman İsmail Yahya, Beyrut
1965; İbn Hallikân, Ebü'l-Abbas Şemsüddin Ahmed Muhammed b. Ebî Bekr, Vefâyâtü'l-A'yân ve Ebnâi'z-Zaman, thk. İhsan Abbas, Beyrut 1977;
ez-Zehebî, Ebû Abdillah Şemsüddîn
Muhammed b. Ahmed b. Osman (748/1347), Târîhü'l-İslâm ve Tabâkâtü'l- Meşâhîr ve'l-A'lâm, Mektebetü'l Kudsî, Kahire
1947; ez-Zehebî, Ebû Abdillah Şemsüddîn
Muhammed b. Ahmed b. Osman (748/1347), Siyerü A'lâmi'n-Nübelâ, Beyrut 1985; İbn Kuteybe, Ebû
Muhammed Abdullah b. Müslim (276/889), el-Meârif, thk. Servet Ukkâşe, Kahire 1981; İbn Kutluboğa, Ebu'l-Adl
Zeynüddin Kasım ( 879/1474), Târîhü't-Teracüm
fî Tabakâti'l-Hanefiyye, Bağdat
1962; Veki', Muhammed b. Halef b.Hayyan
, Ahbâru'l-Kudât, thk.
Abdülaziz Mustafa Merağî, Kahire 1947;
Taşköprüzade, Ahmed b. Mustafa, Miftahü's-Saade ve'l-Misbâhi's-Siyâde, thk. Kamil Kamil
Bekrî-Abdülvehhab Ebû'n-Nûr, Kahire 1968; el-Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b.
İsmail b. İbrahim b. el-Muğîre (256/870), Tarihü'l-Kebîr, Beyrut trz.; el-Buhârî, Ebû
Abdillah Muhammed b. İsmail b. İbrahim b. el-Muğîre (256/870), Târîhü's-Sağîr, thk. Mahmud İbrahim Zayed, Kahire 1977; el-Fesevî, Ebû Yusuf Ya'kûb b.
Süfyân(277/890), Kitâbü'l Ma'rife
ve't-Târîh, Bağdât 1975; el-Lüknevî, Muhammed Abdülhay el-Hindi (1304/1886), Fevâidü'l-Behiyye, Mısır
1906; es-Saymerî, Ebû Abdillah Hüseyin
b. Ali (436/1044), Ahbârü Ebî Hanife ve
Ashâbihi, Beyrut
1976; İbn Ebi'l-Vefâ el-Kureşî, Muhyiddin Ebû Muhammed Abdülkadir b.
Muhammed, el-Cevahirü'l-Mudîe fî
Tabâkâti'l-Hanefiyye, Haydarabad
1322; es-Safedî, Salahüddin Halil b. Aybek ( 764/1362), Kitâbü'l-Vâfî
bi'l-Vefâyât, I. cilt, İstanbul
1931; II. cilt, Dedering 1949; III. cilt, Dımaşk 1953; IV. cilt, Dımaşk 1954;
V-XVII. cilt, Weisbaden 1970-1982; ez-Zebidî, Seyyid Muhammed Murtazâ
(1205/1790), Kitâbü Ukûdü Cevâhîri'l
Münîfe Edilleti Mezhebi Ebî Hanife, thk.
Vehbî Süleyman Ğaver el-Elbânî, Beyrut 1406; İbn Hibbân, Muhammed b. Hibbân b.
Ahmed el-Büstî (354/965), Kitâbü'l-Meşâhiri Ülemâi'l-Emsâr, Wiesbaden 1959; Halife b. Hayyât(
240/854), Kitâbü't-Tabâkât, thk. Ekrek Ziya el-Ömerî, Riyad
1982; İbn Sa'd, Muhammed b. Sa'd (230/844), Tabâkâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1958; İbnü'l-İmâd el-Hanbelî, Ebü'l-Fellâh Abdülhayy (1089/1678), Şezerâtü'z-Zeheb
fî Ahbâri men Zeheb, Beyrut
trz.; İbn Subkî, Tacüddin Ebû Nasr Abdulvehhâb (711/1380), Tabâkâtü'ş-Şafiiyyeti'l Kübrâ, Kahire
1323-24; İbn Tağriberdî, Cemalüddin Ebü'l-Mehâsin Yusuf(874/1469), en-Nücûmü'z-Zâhire fî Mülûkî Mısr
ve'l-Kâhire, Kahire trz.;
İbnü'l-Esîr, Ebû Hasan Ali b. Muhammed
Abdülkerim (630/1233), Üsdü'l Gâbe fî Ma'rifeti's- Sahabe, Mısır 1868-1869; Ebû Nuaym el-İsfehânî, Ahmed b.
Abdillah(430/1038), Hilyetü'l-Evliyâ ve
Tabâkâtü'l-Asfiyâ,
Matbaatü's-Saade 1979; ez-Zehebî, Ebû Abdillah Şemsüddîn Muhammed b.Ahmed
b.Osman (748/1347), el-İber fî Haberi men
Ğaber, thk.Muhammed b.Saîd,
Beyrut trz.; ez-Zehebî, Ebû Abdillah Şemsüddîn
Muhammed b. Ahmed b. Osman (748/1347), Tezkiretü'l-Huffâz, Haydarabad
1956.
[65] el-Mizzî, Cemalüddin Ebü'l-Haccac Yusuf
(742/1341), Tehzîbü'l-Kemal fî
Esmâi'r-Ricâl, thk. Bişar Avvad
Ma'ruf, Beyrut 1982-1992; en-Necaşî,
Ebü'l-Abbas Ahmed b. Ali
(450/1058), er-Ricalü'n-Necaşî, thk. Muhammed Cevad, Beyrut
1988; el-Keşşî, Ebû Amr Muhammed
b. Ömer b. Abdilaziz, er-Ricâl, Matbaatü'l-Cedîde 1317; İbn Ebî'l
Hatim er-Râzî, Ebû Muhammed Abdurrahman
Muhammed b. İdris (327/936), el-Cerh ve't
Ta'dîl, Haydarabad 1952;
el-Ukaylî, Ebû Ca'fer Muhammed b. Amr b. Musa b. Hammad(322/933), Kitâbü'd-Düâfâi'l-Kebîr, thk. Abdülmûti' Emin Kal'acî, Beyrut trz.; ez-Zehebî, Ebû
Abdillah Şemsüddîn Muhammed b. Ahmed b.
Osman (748/1347), Mizânü'l-İ'tidâl fî Nakdi'r-Ricâl, Kahire 1963; İbn Hacer,
Ebü'l-Fazl Ahmed b. Ali (852/1448), el-İsâbe
fî Temyîzi's-Sahâbe, Mısır
1328; İbn Hacer, Ahmed b. Ali
(852/1448), Tehzîbü't-Tehzîb, Beyrut 1967; İbn Hacer, Ahmed b. Ali (852/1448), Lisânü'l-Mîzân, Beyrut 1950; İbn Hibbân, Muhammed b. Hibbân b. Ahmed el-Büstî
(354/965), Kitâbü'l-Mecrûhîn
mine'l-Muhaddisîn ve'd-Duafâi ve'l-Metrûkîn,
thk. Mahmud İbrahim Zayid, Halep 1975; İbn Hibbân, Muhammed b. Hibbân
b. Ahmed el-Büstî (354/965), Târîhü's-Sikât, Haydarabad 1982; el-Haşîmî,
Sa'dî, Ebû Zur'a er-Râzî ( 264/877) ve
Cühûdühu Fî's-Sünneti'n-Nebeviyye mea Tahkîki Kitâbihi'd-Duafâ ve Ecvibetihi
alâ Es'ileti'l-Berzâî, Medine 1989; el-'Iclî, Ahmed b. Abdillah b.
Salih Ebü'l-Hasan (261/874), Târîhu Sikât, thk. Abdülmuti' Kal'acî, Beyrut 1984; el-Lüknevî, Muhammed
Abdülhay el-Hindi (1304/1886), er-Ref' ve't-Tekmîl fî'l-Cerh ve't-Ta'dîl, thk. Abdulfettah Ebû Gudde,
Beyrut 1987; İbn Hacer, Ebü'l-Fazl Ahmed b. Ali
(852/1448), Lisânü'l-Mizân, Haydarabad
1331; İbnü'l-Cevzî, Cemalüddin Ebü'l-Ferec Abdurrahman b. Muhammed
(597/1200), Kitâbü'd-Düafâ ve'l-Metrûkîn, thk. Ebü'l-Fidâ ve Abdullah el-Kâdî, Beyrut 1986.
[66] Bunlardan bazıları şunlardır: İbnü'n-Nedîm, Muhammed b. İshak (385/955), el-Fihrist, Beyrut 1964; et-Tûsî, Ebû Cafer Muhammed b.
el-Hasan (460/1067), el-Fihrist, tsh. Muhammed Sadık, Necef 1960; Katip Çelebi, Mustafa b. Abdullah (1067/1657), Keşfü'z
Zünûn, İstanbul
1971; Kehhâle, Ömer Rıza , Mu'cemü'l-Müellifîn, Beyrut trz.; Ziriklî, Hayreddin, el-A'lâm ve'l-Esmâ, Kahire 1954-1959;
el-Bağdadî, İsmail Paşa, Hediyyetü'l-Arifîn, İstanbul 1955; Brockelmann, Carl, Geschichte der Arabischen Literatur,
Leiden 1937-1947;Sezgin, Fuad , Târîhü't-Türâsi'l-Arabî, Riyad
1984.
[67] Bekri, Ebî Ubeyid Abdullah b. Ebî Abdulaziz
el-Kubra el- Endulusi (387), Mu'cem ma İsta'cem, Thk. Mustafa Saka,
(1-2), Kahire, 1949; İbn. Havkal, Ebü'l-Kasım Muhammed (öl. 367/977), Sûret'ül-Arz, Beyrut trz.; İbn Rüste, Ebû Ali
Ahmed b. Ömer, A'lakü'n-Nefîse, Leiden 1967; Yâkût el-Hamevî, Ebû
Abdullah Yakût b. Abdillah er-Rûmî ( 626/1228), Şihabüddîn Ebû Abdillah b.
Abdillah (626/1228), Mu'cemu'l Büldân, Leibzig 1870; Gerdizî,
Abdü'l-Hayy b. ed-Dahhâk, Zeynü'l-Ahbâr, thk. A. Habibî, Tahran 1347;
el-Mukaddesî, Şemseddin Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Beşşârî (375/985'den
sonra), Ahsenü't-Tekâsîm fî
Ma'rifeti'l-Ekâlîm, thk. j.
Geoje, Leiden 1906; İbnü'l-Fakih, Ebû
Bekr Ahmed b. Muhammed el-Hemadânî ( 365/975), Kitâbü'l-Büldân, thk. De
Geoje, Leiden 1885.
[68] İbnü'l-Kelbî, Ebû Münzir Hişam b. Muhammed
es-Sâib ( 204/819), Cemheretü'n-Neseb, thk., Naci Hasan, Beyrut 1986;
ez-Zübeyrî, Ebû Abdillah el-Mus'ab b. Abdillah (236/850), Kitâbü Nesebi Kureyş, thk. E. Levi Provencal, Kahire 1953; Kalkaşendi, Ebî Abbas Ahmet b. Ali, (Ö.
821), Nihayetu'l Ereb fi Marifeti Ensabil
Areb, (1), Beyrut, 1984. Kahire, 1959; es-Sem'ânî, Abdülkerim b. Muhammed
b. Mansûr et-Temîmî ( 562/1166), el-Ensâb,
Beyrut 1988; el-Belâzürî, Ensâbü'l-Eşrâf, thk. Muhammed Bakır
el-Mahmûdî, Beyrut 1988; el-Mukaddesî,
Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b.Kudame , et-Tebyîn
fî Ensâbi'l-Kureşiyyîn, thk.
Muhammed Nayif ed-Deylemî, Beyrut 1988; İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd el-Endülisî(456/1064), Cemheretü'l-Ensâb, thk. Abdüsselam Muhammed Harun, Kahire 1962; el-Müberred, Ebû'l-Abbas
Muhammed b. Yezid el-Ezdî el-Umanî (258/871), Nesebü Adnân ve Kahtân (min
Mecmûati'r-Resâili'l-Kemâliyye fi'l -Ensâb, Taif , es -Seûdiyye 1980
[69] Sünnî Tefsirler: er-Râzî (al-Fahrüddîn ), Mefâtihu'l-Ğayb, Amiriyye, Kahire 1289 H;
el-Beydâvî, Envâru't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl, Dâru'l-Kutubi'l-Arabiyye, Kahire 1330 H.; en-Nesefî, Medâriku't-Tenzîl
ve Hakâiku't-Te'vîl, es-Saâde, Kahire 1321 H.; el-Hâzin, Elbâbu't-Te'vîl fî
Meâni't-Tenzîl, et-Tekaddüm, Kahire 1321 H.; Ebû Hayyân, el-Bahru'l-Muhît, es-Saâde,
Kahire 1328 H.; en-Nisâbûrî, Garibu'l-Kur'ân ve Regâibu'l- Furkân, el-Amiriyye,
Kahire 1332 H.; el-Alûsî, Rûhu'l-Meâni, İdârâtu't-Tıbaati'l-Muniriyye, Kahire trz. Hanefî Tefsirler: el-Cassâs,
Ahkâmu'l-Kur'ân, Mektebetu'l-Mısrıyye, Kahire 1347 H. Malikî Tefsirler: Ebû
Bekr İbnu'l-A'râbî, Ahkâmu'l- Kur'ân,
el-Saâde, Kahire 1331 H.; el-Kurtûbî, el-Câmi' li Ahkâmu'l-Kur'ân,
Dâru'l-Kutub, Kahire 1932-45. Genel Tefsirler: et-Taberî, Câmiu'l-Beyân fî
Tefsîri'l-Kur'ân, el-Matbaatu'l-Amiriyye, Kahire 1323 H.; el-Bağdâdî (el-Huseyn
b. Mes'ûd), Meâlimu't-Tenzîl,
Menâr, Kahire 1345 H; İbn Kesîr
(el-Hafız Imâdü'd-Din, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, el-Matbaatu't-Ticâriyye, Kahire 1356 H.; es-Seâlib(Abdurrahman), el-Cevâhiru'l- Hisân,
Cezayir 1323 H. Zeydî Tefsirler: Yusuf et-Tîlânî, es-Semerâtu'l-Yânia,
yazma, Daru'l- Kutub Nu: 41; eş-Şevkânî,
Fethu'l-Kadîr, Kahire 1349 H. Haricî Tefsirler: Muhammed Atfiş, Hamâyu'z-Zâd
ilâ Dâri'l-Meâd, Zengebar 1314 H.;Nafi b. Ezrak. Ebu Raşid Nafi b. Ezrak
el-Hanzeli el-Hanefi, Mesailü Nafi b. el-Ezrak,
thk. Muhammed Ahmed Dali, Limasol 1993;Mu'tezilî Tefsirler: el-Kâdî
Abdu'l-Cebbâr, Tenzîhu'l-Kur'âni'l-Metâi'n, el-Cemâliyye, Kahire 1339 H.
eş-Şerîf el-Murtaza, el-Emâlî, es-Saâde, Kahire 1325 H.; ez-Zamahşerî,
el-Keşşâf, M. Mustafa, Kahire 1330 H.
İmâmî Tefsirler: Abdullatif el-Kerzânî, Mukaddimetu Mir'âti'l-Envâr ve
Mişkâti'l - Esrâr, Acem 1303 H.
el-Hasan el-Askerî, Tefsîr, Tebriz 1314 H..; el-Kummî,
Ebü'l-Hasan Ali b. İbrahim ( 217/832), Tefsîrü'l-Kummî, thk. Tayyib el-Musevî, Necef
1387.; et-Tabersî, Ebû Ali el-Fazl b.
el-Hasen (548/1153), Mecmaü'l-Beyân
fî Tefsîri'l-Kur'ân, Tahran 1314 H.; Molla Muhsin,
el-Keşşî, es-Sâfî, İran 1244
H.; es-Seyyid Abdullah el-Alevî, Tefsîru'l-Kur'ân, Tahran1314H.; Mikdâd
es-Suyûrî (?), Kenzu'l-İrfân fî Fıkhi'l-Kur'ân, Tebriz 1314 H., (İsnâaşerî )
; et-Tusi, Muhammed b. el- Hasen b. Ali Ebu Cafer et- Tusi (460/1067-8),
Tefsiru't- Tibyan (et- Tibyanu'l-
Cami'li- Ulumi'l -Kur'an), I-X, yay.:Ahmed Habib Qasiru'l-Amili, Necef 1383/1963.İsmailî
Tefsir: Ebû Hatim er-Razî, Ahmed b.
Hamdan (324/936), Kitabü'z-Zîne
fî Kelimâti'l-İslamiyye, thk. Abdullah Selam es-Samerrâî, Bağdat 1988.
[70] İbn Manzûr, Ebü'l-Fazl Cemaleddin Muhammed
b.Mukerrem el-Ensârî (711/1311), Lisânü'l-Arab, Mısır 1307; Asım Efendi, Kamus Tercemesi,
İstanbul 1304/1305; el-Cevherî, İsmail b. Hammâd , Tacü'l-Lüğa ve's-Sıhâh el-Arabiyye,
Mısır 1856; el-Cürcânî, Ali b. Muhammed (816/1413), Kitabü't-Ta'rifât, İstanbul trz.; el-Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed (370/980),
Tehzîbü'l-Lüğa, thk. Muhammed Ebü'l-Fazl İbrahim, Yrz. Trz.;
el-Firûzabâdî, Muhammed b. Yakub
Mecdüddin (817/1414) , Kâmûsü'l-Muhît, Bolak 1306; İbn Sikkît,
Ya'kûp b. İshak (244/858), Islâhu'l-Mantık, thk. Ahmed
M. Şakir- Abdüsselam M. Harun, Kahire 1949; İbn Dureyd, Ebû Bekr
Muhammed b. el-Hasan el-Ezdî el-Basrî (321/933), Kitabü'l-Cevhereti'l-Lüğa,
Yrz. Trz. ; es-Saîdî, Abdülfettâh -
Musa, Hüseyin Yusuf , el-İfsâh fî Fıkhi'l-Lüğa, Darü'l-Fikri'l-Arabî trz.; et-Tehânevî, Keşşâfu İstilâhâi'l-Fünûn,
Hindistan 1939.
[71] Bazı menakıplar şunlardır: el-Kerderî, Hafızüddin Muhammed b. Muhammed b. Şihab
el-Harizmî el-Bezzâzî (827/1423), Menâkıbü
Ebî Hanife, Beyrut
1981; İbnü'l-Cevzî, Ebü'l-Ferec Abdurrahman, Menâkıbü İmam Ahmed b. Hanbel, thk. Abdullah b. Abdilmuhsin
et-Türkî- Ali Muhammed Ömer, Mısır 1979; el-Mekkî, Muvaffak b. Ahmed
(568/1172), Menakıbü Ebî Hanife,
Beyrut 1981; İbn Hacer el-Heysemî, Şihâbuddin Ebü'l-Abbas Ahmed (974/1567), Menâkıbü
İmâmı A'zâm, çev. Ahmet Karadut,
Ankara 1983; el-Kevserî, M. Zahid, Te'nîbü'l-Hatîb alâ mâ Sakahu fî
Tercemeti Ebî Hanife mine'l-Ekâzîb, Beyrut 1981.
[72] Geniş bilgi için bkz.: Togan, A. Zeki
Velidî, Tarihte Usûl, IV. Baskı, İstanbul 1985, 137-138; Köprülü, Fuad,
" Türk Edebiyatı Tarihinde Usul", Edebiyat
Araştırmaları (III. Baskı, Ankara
1999), adlı kitap içerisinde, 14-15.
[73] Simirnov,
N.A., Müsülmanski Sektanı, Moskova
1930. Belyayev'in Karmatilerle iligili yaklaşım bunun tipik bir örneğidir.
Bkz.: E. A. Belyayev, Müsülmanski Sektanı, Kırgıs Devlet
Basımevi, Frunze 1957, 55.( Müselman Tergetleri, Azerice'ye çev. E.
Esedov, Bakı 1991, 55).
[74] Mambataliev, M., Sufizm cana Anın Kırgızistandagı Akımdarı, Frunze 1972, 11.
Mambataliev, başka bir eserinde dini akımların ortaya çıkışıyla ilgili bütün
yaklaşımların yanlış olduğunu, doğru olanın
her türlü dinî akımın doğuşunu
zamanındaki siyasî durum ve ekonomik baskıya dayandıran ve mezhep kurucusunun toplumdaki sosyal
durumunda arayan Marksist-Leninist yaklaşım olduğunu savunur. Bkz.:
Kırgızistandagı Müsülman Sektaları,
Frunze 1966, 8.
[75] Mambataliev, Sufizm
cana Anın Kırgızistandagı Akımdarı, 4.
[76] Watt, İslam Düşüncesi'nin Teşekkül Devri, çev.
Ethem Ruhi Fığlalı'nın Çevirenin
Önsözü, V.
[77] Geniş bilgi için bkz.: Özlem, Doğan, Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi,
İstanbul 2000, 13 vd.
[78] Geniş bilgi için bkz.: Ergun, Doğan, Sosyoloji ve Tarih, İstanbul 1982, 62
vd.
[79] Çiftçi, Adil, Nasıl
Bir Sosyal Bilim, Ankara 2003, 132.
[80] " Binaenaleyh bir mezhep, ictimaî bir
müessesedir ve ancak o mezhebin yaşadığı cemiyetin evsaf ve şeciyesi, anane ve
adetleri ve bunların o cemiyette nereden
ve ne suretle geldiği ta menşelerine kadar araştırılmak suretiyle tetkik edilebilir. Bu sebeple mezheplerin
tetkikinde en ziyade, ictimaî hadiselerin tetkiki için takip ettiği esaslar ile
ilme yeni bir inkişaf veren Durkheim'in usulünü esas ittihaz ederek
yürüyeceğiz." Bkz.: Yörükân, Yusuf Ziya, Ebû'l-Feth Şehristânî "Milel-Nihal"
Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme ve Mezheplerin Tetkikiknde Bir Usul,
haz. Murat Memiş, Ankara 2002, 202.
[81]
Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristânî, 199.
[82] Yörükân, Ebû'l-Feth
Şehristâni, 200.
[83] Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristâni, 196.
[84] Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristâni, 206.
[85] Bkz.: Yörükân,
Ebû'l-Feth Şehristâni, 202-203.
[86] Bkz.: Yörükân,
Ebû'l-Feth Şehristâni,
203-204.
[87] Bkz.: Yörükân,
Ebû'l-Feth Şehristâni,
204.205.
[88] Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristâni, 206.
[89] Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristâni, 207..
[90] Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristâni, 208.
[91] Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristâni, 209.
[92] Mukayese konusunda geniş bilgi için bks.:
Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristâni, 211.
[93] Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristâni, 214-216.
[94] Yörükân, Ebû'l-Feth Şehristâni, 218.
[95] Cevizci, Ahmet, Paradigma Felsefe Sözlüğü, İstanbul 1999, 827.
[96] Rickman, H. P., Anlama ve İnsan Bilimleri, çev.: Mehmet Dağ, Ankara 1992, 120;
Krş.; Çitçi, Adil, " İslam Araştırmaları İçin Bir Bakış açısı Önerisi
Bilgi Sosyolojisi", Ethem Ruhi
Fılalı'ya Armağan kitabı içerisinde, s.
97
[97] Geniş bilgi için bkz.: Ergun, Doğan, Sosyoloji ve Tarih, İstanbul 1982,
92-84.
[98] Çiftçi, " İslam Araştırmaları İçin Bir Bakış
açısı Önerisi Bilgi Sosyolojisi", Ethem
Ruhi Fılalı'ya Armağan , (Vadi yayınları, Ankara 2002), kitabı içerisinde,
s. 97.
[99] Örneğin Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül
Devri adlı çalışmasında mezhepleri böyle bir yaklaşım doğrultkusunda
incelemektedir.
[100] Ethem Ruhi Fığlalı'nın İbadiyye'nin Doğuşu ve Görüşleri ( Ankara 1983), Türkiye'de Alevilik-Bektaşilik, İmamiyye Şia'sı ile Kadıyanilik üzerinde yaptığı araştırmalar da bu yaklaşım hakimdir.
Çiftçi haklı olarak, Fığlalı'nın adını koymadığı ama kendi incelemelerinde,
sosyolojik yaklaşımı , daha doğrusu bilgi sosyolojisi yaklaşımını son derece
belirginlikle kullandığını söyler. Bkz.: Çiftçi, " İslam Araştırmaları İçin
Bir Bakış açısı Önerisi Bilgi Sosyolojisi", Ethem Ruhi Fılalı'ya Armağan kitabı içerisinde, s. 89.
[101] Hasan Onat,
tarihsel yaklaşımdan mülhem
" fikir-hadise irtibatı" olarak bilinen bir prensibi, tıpkı
Watt ve Fığlalı gibi, ilk Şiî hareketlerin aydınlatılmasında
kullanmıştır. Bkz.: Emeviler Devri Şiî
Hareketleri, Ankara 1993, 12-20.
[102] Bouthoul, Gasto, Zihniyetler Kişi ve Toplum Açısından Zihin Yapılarına Dair
Psikososyolojik Bir İnceleme, çev. Selmin Evrim, İstanbul 1975, 5.
[103] Mucchielli, Alex, Zihniyetler, çev. Ahmet Kotil, İstanbul 1991, 7.
[104] Akarsu, Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Ankara 1984, II. Baskı, s. 33.
[105] Bu konuda
geniş bilgi için bkz.: Kutlu, Sönmez, "İslam Düşüncesinde Tarihsel Din
Söylemleri Olgusu", İslâmiyât Dergisi, cilt:4, 4(2001), 16-19.
[106] Mucchielli, Zihniyetler,
17.
[107] Bouthoul, Zihniyetler,
12.
[108] İslam düşüncesindeki farklı eğilimler ve dine
farklı yaklaşımlarla ilgili sınıflandırmalar konusunda bkz., Gazzalî, el-Munkız mine'd-Dalâl, çev., Ahmet
Suphi Furat, İstanbul trz. 44 vd.; İbn
Rüşd, Kitâbu'l-Keşf an Minhâci'l-Edille,
çev. Süleyman Uludag, İstanbul 1985, 191 vd.; İsmail Hakkı İzmirli, "Beş
Sınıf", DFIFM., 12 (1929),, 12; Uludag, Süleyman , İslam Düşüncesinin Yapısı, II. baskı,
İstanbul 1985, 17-22. Uludag, geçmiste yapılmış tasniflerden bahsederek bu
anlayışları Selef, Kelam, Tasavvuf ve Felsefe olarak sınıflandırıp
incelemiştir. Bkz., İslam Düşüncesinin
Yapısı, İstanbul 1972.
[109]Şehristânî, el-Milel
ve'n-Nihal, thk., Abdulemir Ali Mehna-Ali Hasan Faûr, Beyrut 1990, I/23.
[110] Câhız, el-Beyan
ve't-Tebyin, Beyrut trz., II/-49-59; Şehristani, el-Milel ve'n-Nihal, I/18; Bu iki alimin tasnifleri ile ilgili
eleştiriler için bkz., Muhammed Abid el-Cabiri, Arap-Islam Aklının Oluşumu, çev. İbrahim Akbaba, II. baskı,
İstanbul 200; 33-35.
[111] Bu zihniyetler daha önce yayımlanmış olan
müstakil bir makalede genişçe ele alınmıştır. Bkz.: Kutlu, Sönmez, " İslam
Düşüncesinde Tarihsel Din Söylemleri Olgusu", İslâmiyât Dergisi, C. 4,
4(2001), 15-36.
[112] Bu zihniyetin şiarı durumunda olan bazı esasları şöyledir: Din,
iyilk ve dini emirleri yerine getirmektir. (İnne'd-Dîne
Tâatun) , "Din Zalim Sultan’a
karşı kıyam ve ayaklanmadır. (İnne'd-Dîne bi'l-Hurûc ve'l-İsyân ala's-Sultân ez-Zâlim"); Muharebe
veya cihad, dinin bir parçasıdır. (el-Muhârabe
mine'd-Dîn. Bkz.: el-Câhız, Hilafet
Ordusunun Menkıbeleri Türklerin Faziletleri, çev. Ramazan Şeşen, Ankara
1988, 69.)
[113]Bu zihniyetin
şiarı durumunda olan bazı
esasları şöyledir: Din, akılla, akıl yürütmeyle ve dellilendirme yoluyla
bilinir. ( İnne'd-Dîne bi'l-Akli
ve'n-Nazar ve'l-İstidlâl), Din’in
bilgi kaynağı akıl, şeriatın bilgi kaynağı işitmeye dayalı nakildir. (Fe Amma'd-Dîn fe Sebilehu el-Aklu; ve'ş-Şerîa bi's-Semi');
Akıl , güvenilir bir ölçüttür. (el-Aklu
Esâsun), Akıl, önceliğe sahiptir; nas ise ona göre tevil edilir. (el-Aklu,
Evvel ve'n-Naklu/en-Nassu Müevvel);
Din, birlik-bütünlük ve çoğulculuktur. (İnne'd-Dine bi'l-Cemâa)
[114]Bu zihniyetin
şiarı durumunda olan bazı
esasları şöyledir: Din, ilk üç neslin din ve dünya görüşünden ibarettir. (İnne'd-Dine bi'l-Asar) ve
Din, ilk nesillerin dini anlayış ve yaşayışlarından ibarettir. (
İnne'd-Dine bi's-Sünne)
[115] Bu zihniyetin şiarı durumunda olan bazı esasları şöyledir: Din,
imamı tanımaktır. ( İnne'd-Dîne
Ma'rifetu'l-İmâm). Din, kişi (imam) veya kişilere (imamlara) itaattir. ( İnne'd-Dîne Tâatu Reculin ev Ricâlin). Din, Cebrail’in Allah’tan Muhammed’e
getirdiği Velâyettir."
[117] Mc Comas, Henry, The Psychology of Religious Sects, London 1973, 71.
[118] Kabile toplumunun bu genel yapısı hakkında geniş
bilgi için bkz.: Taha Akyol, Haricilik ve
Şia, İstanbul 1988, 124 vd.
[119] Akyol, 130 vd.
[120] Bu konudaki iddialar için bkz. Muhammed Ebu
Zehra, İslam'da Siyasi ve İtikadi
Mezhepler Tarihi, çev., Hasan Karakaya-Kerim Aytekin, Istanbul 1983, 75;
Watt, Islam Düsüncesinin Tesekkül Devri,
24.
[121] Taberi, Tarih,
II/518-9; Es'ari, Makalâtu'l-İslâmiyyin, 87,
112-13, 120; Sehristani, el-Milel
ve'n-Nihal, I/133; İbnü'l-Esir, el-Kâmil,
IV/167.
[122] McComas, 71.
[123] Kutlu, Sönmez, İslam Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, Ankara 2000, 50.
[124]Hatib el-Bağdadî, Şerefü Ashabi'l-Hadis, thk. M. Sait Hatipoğlu, Ankara 1991, II.
Baskı, 6.
[125] Eski İran geleneğinde kralın karizması konusunda
bkz., Frye, Richard N., "The
Charisma of Kingship in Ancient Iran", Iranica Antiqua, 6 (1964), 54.
Ayrıca Sasani kültürünün Şia'nın tesekkülündeki rolü ile ilgili geniş bilgi
için bkz.: Ahmedov, Şahin, Sasani
Kültürünün Şia'nın Teşekkülündeki Rolü, Ankara 2001. (Basılmamış Y.Lisans tezi)
[126] el-Kummî, Makâlâtu'l-Fırak,
thk. Cevâd Meşkûr, 60; eş-Sehristânî, el-Milel
ve'n-Nihal, I/38, 170, 179, 189.
[127] Hatib el-Bağdâdî, Şerefü Ashâbi'l-Hadîs, 6.
[128] Bu zihniyet hakkında geniş bilgi için bkz.:
Kutlu, Sönmez, " İslam Düşüncesinde Tarihsel Din Söylemleri Olgusu ",
İslâmiyât Dergisi, C.4, 4(2001), s.
32-36.
[129] Halkın, Leone-E, Tarih Tenkidinin Unsurları, çev. Bahahaddin Yediyıldız, II. Baskı,
Ankara 2000, 4. Başka bir yerde bunu şöyle izah eder: " doğru,
muhtemel, mümkün, inanılmaz, yanlış,
yalan, doğrulanması imkansız olanı ayırdetmekten ibarettir. Sâdece hatâlı olan bir vesikayı bertaraf
etmekle yetinmez, doğru bir vesikada hatâlı olabilecek hususu veya tahrif
edilmiş bir şâhitlik varlığı sürüp gidilebilen gerçeği ayırdetmek de ona
düşer." ( Tarih Tenkidinin
Unsurları, 3.)
[130] Ebû Hanîfe'nin Makâlât ve Fırak edebiyatında
takdim sorunu ile ilgili eleştirel bir yaklaşım için bkz.: Givony, Joseph, " Evsâfu'l-İmâm Ebî Hanîfe fî
Edebi'l-Fırak Mesâil Müteşe'ibe", Kermil Ebhâs fi’l-Luğa ve’l-Eoeb,
8(1986), s. 39-69 . ( "The Portrayal of Imam Abu Hanifa in the
Heresiographic Literature of the 10-12th Centures", Proceedings of the XXXII International Studies Congress for
Arabian and North African 1992, LXXI).
Bu makale Arapçası’ndan dilimize çevrilmiştir. Bkz.: “ Fırak Edebiyatında İmam
Ebû Hanîfe’nin Tasviri ve İlgili Meseleler”, çev.: Muzaffer Tan-N. Kemal
Karabiber, ( İmâm Mâturîdî ve Maturidilik (ed.: Sönmez Kutlu, Kitâbiyât yay.,
Ankara 2003) adlı kitap içerisinde, s. 59-78.
[131] Walker, Ebu Temmam'ın Kitabuş-Şecere'si ile ilgili incelemesi bu konuda önemli ipuçları
vermektedir. Bkz.: Walker, Paule E., " An Isma'ili version of the
heresiography of the seventy-two erring sect", Mediaeval Isma'ili History and Thought (ed. Farhad Daftary,
Cambridge 1996) adlı kitap içerisinde, s. 161-177.
[132] Köprülü, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, VII. Baskı, Ankara 1991, 27.
[133] Esere Fığlalı atıfta bulunmaktadır. bkz.: İbn
Serrâc, " Tezkiretü'l-Mezâhib", çev.: Ethem Ruhi Fığlalı, AÜİİED., II(1975), 106, Dipnot: 21. Bu
eserin, Nesefi'nin Tefsîr'inden alındığı söylenmektedir. et-Teysîr
fi't-Tefsîr veya el-Ekmelü'l-Atval fi Tefsîri’l-Kur'ân adlı
eserlerden birisi olabilir. Birincisi Türkiye kütüphanelerinde kayıtlı
görünmektedir. Bkz.: Brockelmann, GAL., I, 427-28; SUPPL., I, 726; Ömer Nasuhi
Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, İstanbul 1955, II, 285.
[134] Kevseri'nin verdiği bilgiye göre, bu eserden
muhaddis Muhammed b. Muhammed b.
Süleyman er-Revdânî el-Mâlikî, Kitâbu Sılati'l-Halef bi Mevsûli's-Selef'te
nakillerde bulunmaktadır. (Malatî, et-Tenbih, thk. Kevserî'nin Önsözü,
s. z